Benim bu dil sevdam taaa küçükken başlamış.Küçükken annem kendi işyerinde hep yabancı radyoları dinlerdi,ben de oradan duyduğum şarkıları kendi dilimce söylemeye çalışırdım.Hani şu Brezilya pembe dizileri olurdu ya,Maria Bario'lar Juan Carlos'lar filan...Onların jenerik müziklerini söylemeye bayılırdım.Tabii annemlerde dönmeyen dilimle beni dinleyip millete,
"Bak bak nasıl söyleyecek şimdi,Zeyneep bi söylesene kızım..." diye bayılırlardı gülmekten.Ama annem benim bu merakımı keşfetti.Babam her ne kadar beni halam gibi şarkıcı yapmak istese de annem beni hiçbir şey için zorlamadı,aksine yeteneklerimi ortaya çıkarttı.Zaten dilden başka bir b..k ta yok bende:))
Babam halamla birlikte bana şan ve piyano dersleri aldırıp konservatuar sınavlarıa sokmayı planladılar.Ve ne yazıkki ben 1 sene bu dersleri aldım.Piyanoyu sevdim ama şan dersinden hep nefret ettim.Çok ünlü bir udi geliyordu derslere.Adam sağolsun,çok uğraştı benimle.Adam bana la veriyor benim ses si bemol:))Adam do diyor ben re:9Lan tekrar edicen salak ta diyemiyor.Neyse öyle böyle konservatuar sınavına girdim.11 kişi etrafımda dizilmiş,hepsi siyah giymiş."Hayırdır ya cenaze mi var?Kim öldü?" diyesim vardı.hepsi bana çok ciddi şekilde bakıyorlardı.Ses verdiler onu çaldım,ses verdiler benden aynı sesi çıkartmamı istediler.O da tamam.Adam dedi ki "şimdi bana bakma ben bir parça çalacağım ve sen de aynnısını sonra çalacaksın."Adam baya çaldı ben de bir güzel dinledim.Valla abartısız 2-3 dakika çaldı.Piyanodan kaltı ve beni oturttu.Ben piyanoyu öyle bir çaldım ki,ağızları açık kaldı...Yok be şaka şaka bildiğin 3-5 notaya bastım ve kalktım."Bu kadar "dedim.Sınav kapısında annem,babam ve halam bekliyordu.
"Nasıldı kızım?"
"Kesin beni alacaklar baba!"Valla korkumdan öyle dedim.EN azından sınav sonnucu açıklanana dek bana iyi davranır babam diye.Sınav sonucu açıklandı,benim adım en sonda.Eve geldik babam habire laf sokuyor,
"Sen konuşma zaten.Bu gerizekalı iki sesi bile çıkartamadı.Ben kıçımla çıkartırım be o sesleri."Çıkart ta göreyim lan:)
Ayyy bir üzülmüştüm ki anlatamam.Ağla ağla...Neyse ki annem geldi ve dedi ki
"Boşver ağlama.Baban halan gibi şarkıcı olup zengin olmanı istedi.O kendi için istedi.Sen onu boşver.Ne yapmak istiyorsan onu yap."
Daha sonra torpil yaptırmak için kaynakları olsa da annem sırf ben istemediğim için torpili de geri çevirmişti.Halbuki ben demiştim onlara,"beni tiyatrodan sokun sınava kesin kazanırım "diye dinlemediler.
Neyse aldığım derslerin ses terbiyeme ve çevre edinmeme katkısı oldu.Hayatım boyunca bir enstrüman çalmanın ne demek olduğunu gördüm.
Daha sonra annem be 4.sınıftayken beni çok ünlü bir üniversitenin ingilizce kursuna yazdırdı.Nasıl severek gidip geliyordum ama oradaki kur sistemine alışkın değildim ve ben kur başladıktan 1 hafta sonra kayıt olabilmiş ve haliyle geç başlamıştım.Gelmediğim hafta sınıf kuralı olarak her türkçe konuşan kelime başına 5kuruş koyacaktı kutuya.ve o paralarla ay sonunda pasta,börek,çörek alacaktık.Sınıfa yeni gelince hoca bana adımı filan sordu.tabii ki ingilizce tanışmayı yapabiliyordum.Ama sıra hayvanları tanımaya gelmişti...Herkes aklından bir hayvan söylüyordu benim de aklıma kaplan geldi.İngilizcesi de tiger'dı.Okunuşu "taygır".Ama o zamanlar bunu okumayı beceremiyordum.Nasıl söylesem ki diye düşünürken sıra bana geldi ve ben "tiçır" dedim.Öğretmen bi afalladı "Nasıl yani ben mi"gibilerinden bir şey söyledi.
"No no you.It's gırrr gırrr..."
"What?"
"Tiçır tiçır..."
"Am I an animal?(Ben hayvan mıyım?)"
"Yok öğretmenim ben kaplan diyorum."
Hoop ver bakalım 25 kuruş.
"NO english!"
"Biliyorum da anlatamaıyorum ki derdimi,siz de yanlış anlıyorsunuz o yüzden yani."
Bi 45 kuruş daha.Ohhh zaten bi pasta benden sınıfa hediye.Millet nasıl gülüyor ama.Çok eğlenmiştik,hiç kırılmamıştım.Çünkü hakikaten komikti.Resmen kadına sen bir hayvansın dedim ya...Şimdi bi öğrencm dese "Alaaaaahhhh,ne dedin sen ne dedin sennn..."çaaatttttt...patlatırım.Yok efendim son kısmını yapmam.Bizde dövme yok.Kolumda Kemal dövmesi var sadece.Çocukları dövmem,elimin acıdığına yanarım sonra:))))
Ve ben ingilizce öğrenirken o saçma sapan söylediğim şarkıları artık tamamen anlamlandırmaya ve haliyle düzgün söylemeye başladım.Annem bir gün çok şaşırmıştı o şarkıları söyleyebliyorum diye.Ama meraklıydım yani.Kulağıma kulaklığımı takar,aynanın karşısına geçer hem şarkıyı söyler hem de dans ederdim.Bunu hala arada sırada yaparım.Çok iyi geliyor ama,gülmeyin valla.
İngilizcemi sınayanlardan biri de küçük teyzmin eşi,canım eniştemdir.Taşınacağımız için annem beni 5.sınıf bitene dek 2-3 ay teyzemlerin yanına bırakmıştı.Şimdi 2-3aylığına yeni okula geçemezdim.En azından bu sınıfı bitirmeliydim.teyzemlerle çok eğleniyorduk.Balkonları vardı genişçe.Orada akşamları oturur sohbet ederdik.gerçi daha çok onlar sohbet eder,ben dinlerdim.Nasıl güzel konuşurlardı.Yabancı isimler de geçerdi ve ben hayran hayran onları dinlerdim.Bir gün eniştem,garibim,bana espri yapıp beni eğlendirmek için bir soru sordu;
"Zeynep,Michael Schumaer'in kardeşinin adı neymiş?"
Normal bir çocuk "Bilem,neymiş?" ya da " Ben bilmiyorum,teyzem biliri ama..." filan gibi cevaplar vermesi gerek.Ben gibi saftrikler soruyu yanlış anlayıp eniştemin amacının benim ingilizcemin seviyesini ölçmek olduğunu düşünerek salak cevaplar verir.Aslı cevap.Schumaer'in kardeşinin adı BUmaher:)Şu ve Bu ilişkisi.KOmik aslında.Adam bana espri yapacak sonunda hepimiz güleceğiz güya.Soruya benim cevabım;
"My name is .....Demir."Kardeşimin adını söyledim ama gururlu ve onurlu bir şekilde.Hani sen beni ölçtün ama bak ben nasıl ingilizce konuşuyorum gör.Amaniinnn normal olarak bir patlama olduki bunlarda.Nasıl gülüyorlar.Ben de bir bozuldum,nasıl gülerler bana diye.O kadar eğitim aldım.Neden gülüyorlar ki?My name is ....Demir..Evet yanlış değil.Benim-my adım -name ...am-is-are da yerli yerinde sorun ne?Hala anlayamamıştım.Valla gururumdan onlarla 2-3 gün konuşmadım.Yemeklerde habire Şu tuzluğu uzatır mısın?O zaman sen de Bu nu al filan diye dalga geçiyorlar,gülüyorlardı.Valla halim komikti ya.Hala bile lafı geçer bu muhabbetin...Süper ingilizcemle eniştemi şah ve mat edişim:))))
İngilizcemi şarkılara,filmlere ve bilgisayar oyunlarına borçluyum.en azından aksanımı.Tabii ki okuduğum okul ve yurtdışı deneyimim de etkiledi bunu.Okuldaki öğretmenlerimiz bizi hep ingilizce konuşmaya zorladı.Öyle ki tuvalete bile elimizdeki koca Shakespeare sözlükleriyle giderdik.16.yüzyıl ingilizcesinden tutun taaa şimdi ki ingilizceye dek konuşmayı öğrendik.Öyle ki bir ara Türkçe konuşamaz hale geldik.Anlıyorduk ama ingilizce cevap veriyorduk.Biz oda arkadaşımla bile sık sık hep ingilizce konuşmaya alışmıştık.
"Hey have you done Özben Hoca's homework?You know we are supposed to summarize the book tomorrow.He 'll ask us."
"yeahhh I know but ı haven't finished it babe.After a nap I 'll do it.wake me up if you won't sleep..."
"Oh yeah baby..."
"Ok.All right..."
Falanlar filanlar...Tabii sonra
"Kızzz şu tencereyi yıkasaydık valla içinde bir kabile üreyecek ya.Makarna ne hale geldi acaba?"
"Amaann boşver ya yarın dersten gelince yıkarız."
Ama bu ingilizce konuşma konusunda çok ciddiyim.Hatta Türkiye'ye gelince anneme,
"anne ya şeyi şey edince bana şey eder misin?"
"Neyi ney edince sana ne ediyim Zeynep?Bu ne kızım?Sen bir de öğretmen olacaksın.Nasıl öğretmenlik yapacaksın ya?"
"haklısın anne valla.Bir kursa gitsem iyi olur."dedim ve hayatımın en eğlenceli kursuna gittim.Şahane insanlar tanıdım ki birkaçıyla hala görüşürüz.Bu kadar zevkli olacağını ve aynı insanlarla devam edeceğimi bilsem yeniden giderim...Ama bu kadar da zor olacağını beklemiyordum...Tanıdığım o güzel insanlarla birlikte eşofmanları giyip şekilden şekile gireceğimizi hiç mi hiç tahmin edememiştim...
RESİM ALINTIDIR.
3 yorum:
Aaa sen Tütü nün kızıymışsın meğer😀😀😀
Evettt...Tütü'nün kızı ve torunuyuz biz:)))
Yorum Gönder