17 Ağustos 2016 Çarşamba

03.02 Felaketi...

Bugün 17 Ağustos...
Bundan 17 sene önce bir çok insanın hayatını,bir çok insanın da hayatı kadar önem verdiği sevdiklerini kaybettiği gün...Allah rahmet eylesin...

O gün eve geldiğimde herşey normaldi.Annem bocuk yapıyor,kardeşim okuldan gelmiş Pokemonları izliyor.Be de okuldan gelip,yemeğimi yemiş,öyle salonda takılıyordum.Akşam oldu,annem hala boncuk yapıyordu.İlhami geldi mi gitmiyordu demekki:)))

Gece saat 01.00 civarında " iyi geceler anne,sen de geç yatma,dinlen" diyip yatmıştım.Annem de boncuk yaparken o sıralar evimizde evcil hayvan olarak beslediğimiz,kafeste duran bir cennet papağanımız vardı.Birden bire kendini ordan oaraya vurmaya başlamış,annem anlam verememiş.Annem daha önce de Burdur,Erzincan depremlerini yaşadığı için demiş ki " Aaa oğlum noluyor,napıyorsun sen annem?Deprem mi olacak?" diye düşünmüş.Sonra kendi kendine demiş ki " Şimdi gitsem,tüm kapıları çalsam bizim kuş öttü,kendini ordan oraya vuruyor,deprem olacak heralde  diye,millet bu kadın boşandı kafayı iyice yedi der" diye bir şey yapmamış ve yatmış.O zamanlar biz Atatürk Havalimanı'na yakın oturuyorduk ve gece saat 03.02'de depre olmaya başladı.Tabii biz nereden bilelim depremin ne olduğunu.Bi coğrafya kitabında ismini biliyorduk.Hepimiz ayrı odalardayız.Annem "Zeyneeeppppp..."diye bağırınca " noldu anne..."
"Deprem oluyor...Kendini koru,gelebilirsen gel..."
"Ya uçak düşmüştür arka tarafa..."
Ya arkadaş sanki her gün uçak düşüyor ve bu normal bir şey miş gibi söylenir mi yani?Ben o zamanlardan beri normal değilmişim be:)))
Tabii farkına varınca depremin şiddetinin hemen arka odaya annemin yatağının üstüne toplandık.Kardeşim hala uyuyordu.(O kışlık uykusuna geçtiği için..:)
"anne korkuyorum anneee..."
"Tamam geçecek kızım..."
Ama geçmeyince....Ve tüm eşyalar bir duvardan bir duvara vurmaya devaö ettikçe annem;
"Ya öldüreceksen öldür,yoksa bitir..."demeye başladı.O 45 saniyenin korkusunu size anlatamam.Benim yaşadığım korku Düzce'de olanların yanında solda sıfır eminim.Ama ben de hiç böyle bir şey görmemiştim.Durunca hemen harekete geçip giyinmeye ve yanımıza içecek ve yiyecek almaya başladık.Telaştan annem geceliğinin üzerine kazak,kardeşime montun üstüne bir üst giydirmeye çalışıyor ben de "anne spor ayakkabım nerde ?" diyordum.Sıyırmışız belli ki:))
Dışarı bir çıktık ki millet donla,bornozla???,üstüne ne bulduysa geçirmiş,kırmızı pijama üstüne cırt turuncu bir üst,altında kışlık üstünde yazlık olanlar...Herkes birbirine iyi olup olmadığını sorarken tüm iletişim kanalları kayboldu.Ne televizyon ne telefon çalışmadı.Apartmanın alt katında olan bakkaldan herkes tanıdıklarına telefon etmeye çalışsa da boşunaydı.Ve gökyüzü...O anda tüm yıldız haritası sanki gözümüzün önündeydi ve yukarı uzansak sanki yıldızlara dokunabilecektik...Samanyolu,Küçük ayı,büyük ayı derken uzaktan bir ayı gözüktü.far gözümüze gözümüze tutmuş geliyordu.Herkes ona baktı.Kimdi bu?
"Kızım iyi misiniz?"
"Aaaa baba?iyiyiz de..."
"Bak bu x ablan.Benim sevgilim."
"Merhaba."
Birden bire uzunlarını yaktı ve bakkala anneanneme gitmek üzere olan anneme farlarını dikti ve dedi ki;
"Aha bak o o...pu bu işte.Benim eski karı..."
"Babaaaaa...doğru konuş ya.Tamam git artık burdan...Yeter ya...İyiyiz biz."
"E iyi tamam.Ben de zaten önce X ablanı aldım sonra size geldim iyi misiniz diye."
"İyiyiz gördün..."
Önce onu almış sonra biz.Ne kadar önemliymişiz değil mi?Ve gelip bu durumda bile anneme bizim yanımızda küfür etti ya...Ve bunu diğer komşular da duydu.O gün birkaç kişiye merhaba demek için seslendi ama kimse onunla konuşmadı.

Biz o gece arabada kaldık.Araba değil aslında o.Bildiğiniz 10 metre boyunda,çalışmayan,taaa 60lardan kalma aslında güzel bir araba.Ama yerinden oynamadığı için adres tariflerinde bile "zaten gel,orda bi mavi eski araba göreceksin,onun karşısındaki blok..." gibi anlatımlara konu olan bir arabaydı.İçi yayla gibi olunca rahat rahat yattık ama tuvalet ihtiyacını ne yapacaktık?Alt kattakilerin tuvaletleri umumi tuvalet gibi olmuştu ve ben sevmiyordum öyle başkasının tuvaletine girmeyi.Direndim ve kendi evimize çıktım,taaa .kata.Hala sallanıyordu evler.Nasıl tuvalete girip çıktığımı bilemedim.Bu arada hep anneannem ve teyzemlere ulaşmaya çalışmıştık.allahtan onlarda bir şey yoktu fakat Düzce'den akrabalarını ziyarete gelen bir yakınımız vardı.Karı-koca gelmişlerdi ve çocuklarını evde anneanne ile birlikte bırakmışlardı.Depremden sonra,televizyonda " Düzce yerle bir..." lafını duyunca birbirlerine sarılıp " Biz nasıl anne-babayız?nasıl bıraktık çocuklarımızı?" diye ağlamaya başlamışlardı.Ama neyse ki anneanne çocukları alıp evin en güvenli yerine götürmüştü.Evin her yeri yıkılmış fakat onların olduğu yer sapa sağlam duruyordu.Ama korkularını düşünemiyorum.Onlar çok şanslılardı.O kadar çok kişi vardı ki ölen...Kaçak malzemeyle yapılmış yapılardan dolayı ölen bebekler,çocuklarına sarılmış anne babalar,çocuklarını kurtarmak için üstlerine siper olmuş,kendisi ölmüş ama çocukları hayatta olan ve 12 gün sonra bile enkazdan sağ çıkarılan insanlar...İnsanlar komşularını,arkadaşlarını çıkardılar enkaz altından...Ne acı...Akşam belkide komşunla oturup çay,kahve içtin,maç keyfi yaptın,dedikodu yaptın,güldün eğlendin...Gece onnu enkazdan ölü halde çıkardın...Çok ağır...Travma geçirip intihar edenler de oldu,tedavi gören ve hala görmeye devam edenler de...Zor...Çok zor...Allah bir daha yaşatmasın...Allah herkese sağlık versin...Korkusu yeter,bir de sevdiklerini kaybetmek...

İşte bu yüzden ne olacağını bilemediğimiz dünyada dertlerden neden bahsedip kendimizi yorar,üzeriz değil mi? 3 günlük dünya dedikleri bu olsa gerek...Bugün varsın yarın yoksun...Her güne her aldığın nefese şükretmek gerek.Güne sağlıkla başlayıp sevdiklerinle birlikte sağlıkla bitirebildiysen en büyük hediye...Ne mal ne mülk...Ne eski model bir araba ne 3 kuruş para ne dava...Ne yapacaksın malı mülkü.Kendini parçalarsın mal mülk edinmek veya başkasından alabilmek için,bir deprem olur herşey yerle bir olur,biter...Hayatını kaybedersin herşey biter...Maalesef öteki tarafa Mercedes'le gidemiyorsun.Ya da 3 kuruş başkasının hakkından çalayım da cebimde kalsın,öteki tarafta harcarım diyemiyorsun...

Ama şunu diyebilirsin...
Eyvah!Kimin canını yaktım ben sağken?Kimle uğraştım?Kimin hakkını yedim kimin rızkını elinden aldım?Ne kötülük yaptım?Ne iyilik yaptım?Kime yardım ettim bugüne kadar?İşte bunlar işe yarar...İşte bunlarla gidersin öteki tarafa...Cebinde para yerine yaptığın iyilik ve kötülüklerle...

ÖLENLERE ALLAH'TAN RAHMET DİLİYOR VE BİR DAHA BÖYLE BİR AFETİN YAŞANMAMASINI DİLİYORUM.

RESİM ALINTIDIR.


2 yorum:

Saim dedi ki...

Sevgili Zeynep, anlattığın olaydaki
(Düzce'den gelen akraba) annenin kuzeni Kemal abinle eşi Gülümser'di.Yaklaşık 15 gün kadar önce oğulları Erman'ın sünneti nedeni ile gittiğimiz Sakarya'da ben ve teyzen biraz fazla koşturunca iade-i ziyaret babında çocukları evde anneanneleri ile bırakıp bize gelmişlerdi, Teyzen Ezgi ve onlar sohbet ederken ben ertesi günü gidecek olduğum iş nedeniyle onları başbaşa bırakıp yatmaya gitmiştim. O meşum saatteki yıkımla uyandığımda hiçbirimizde bir zarar olmadığını görerek rahatlamış ancak yinede korku ile evden dışarı çıkmıştık. Saat 03 30 kadar depremin nerede olduğu konusunda kimsenin bir bilgisi olmadan şaşkınlıkla birbirimizle konuşurken açtığımız bir radyodan "Adapazarı yıkıldı adapazarı yardıma muhtaç anonsunu duydum TGRT Radyodan. İşte o anda Kemal ve Gülümser zaptedilemez bir duruma gelmiş ne yapacakları konusunda deyim yerindeyse delice fikirler üretmeye başlamışlardı. En sonunda ikna edemeyeceğimi anlayarak hadi hazırlanın Adapazarıan gidiyoruz diyerek yola çıktık. Hal oraya nasıl ulaştığımız konusunda belleğimde hiç bir anı yok. Benim açımdan şaşılacak bir şey ve hala nasıl olamdığı konusu beynimi kurcalamaktadır. Adapazarı'na geldiğimizde hava yeni aydınlamaya başlamış, şehrin girişinden itibaren her yıkılmış,eski garajların karşısındaki markette yüzlerce insan ellerine geçirdikleri her şeyi alıp götürme telaşı içinde tam bir kaosun hakim olduğu bir kentteydik. Arabyla daha ileri gitme olanağı yoktu, Kemal ve eşi araçtan inerek yaklaşık 1 km yolu koşmaya başladılar. Ben aracı bir yere park edip peşlerinden koştum. Kemallerin evine geldiğimizde aynı arazi üzerine bir müteahhit tarafından 2 benzer binalardan birinin tamamen yıkıldığını,Kemal'lerin binasının ise yere doğru yaklaşık 1 mt kadar gömülmüş olduğunu gördüm.Sonrası bildiğin gibi. Çocuklar sarsıntıdan bazı yaralar olsalar da sağ salim karşımızdaydılar.Bu arada başımdan geçen küçük bir olayı da anlatmadan geçemeyeceğim
Az önce belirttim aracımı parkederken ahşap bir evin bir aracın üzerine yarım yamalak yıkılıp aracın bir kısmına hasar vermiş. Ancak o telaşla araç sahibi anahtarını bulamadığı için aracı çalıştıramıyor, etrafa aynı model araçtan olanların anahtarlarını isteyerek aracı kurtarma telaşı içine düşmüştü. Benim aracımı görünce bana " sizin anahtarınızı denesek olurmu?" gibisinden bir soru sordu. Üzerimde aracın yedeği filan olmadığı için önce terdeddüt bu arada Kemallerin peşinden gitme telaşı ile anahtarı verdim ve " işinize yaramı bilmiyorum ancak ben şimdi gidiyorum bekleyecek durumda değilim, lütfen anahtarı bir naylana sarıp orada var olan bir ağacı gösterip altına gömün dedim" olaylardan sonra gittiğimde araç yok ve anahtar bir naylona sarılı olarak o ağacın dibinde duruyordu. Elbette yaşananlar tarifsiz.uzun süre Türk Mühendis ve Mimar Odaları görevlisi olarak bölgede kaldım,elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştık ancak deprem denilince bir çok acının içerisinde böyle bir olayı da yaşadım. Sayfanı işgal ettiysem affola...

Bambam Kemal ile Annesi dedi ki...

Aşkolsun neden işgal edesin eniştecim:)İyi ki de yazmışsın...Herkesin yaşadıkları zordu o dönemde...Allah sabır versin geride kalanlara...