24 Ağustos 2016 Çarşamba

Abla,Türk Müsün?


Milano...
Nasıl okudunuz?Ben gibi Milano mu yoksa Milaaano diye mi?
Yakın bir arkadaşım tatilde yurtdışına gitmiş ve okulda bana nereye gittiğini anlatırken farklı bir milletten olan diğer arkadaşım ;
"Noldu?Nereye gitmiş?"
"Milano."
"O neresi ya?"
"Milano ya İtalya'da değil mi?"Bir an kendimden şüphe ettim,coğrafya bilgimden:)
"He Sen Milaaano diyorsun."
"He yok ben bebek bezi markası söyledim,Milano:)"

Vay arkadaş ya okunuş ne önemli değil mi?Ama gerçekten de değiştiriyor.Milano diyince çok basit,Adana gibi.Milaaano diyince heheyyyttt...Koskoca İtayla lennn...

Söyleyemiyorum ama ben de gittim İtalya'ya.Bak daha şehirleri söyleyemiyor bir de gidiyor:))
Üniversite 1.sınıfın sonuydu.Apartmandaki arkadaşlarımdan biri bana okulla birlikte folklör grubunun yurtdışına gideceğini ve otobüste 1 kişilik yerin olduğunu söyledi ve bana gelmem için teklif getirdi.Annem de "Hemen gidiyordun" dedi.Çünkü normalden çok daha ucuza gidiyorduk.Otobüsle 5 ülke 1,5 ay:)Nasıl maceralı ama anlatamam.Annem giderken yanıma para da vermişti ama ben folklörün F'sinden anlamadığım için annemin yaptığı boncuklardan almıştım ve Portekiz'deki festivale stand açmak için yanımda götürmüştüm.

Telefonum yurtdışına açık değildi ve ben de almadım.Bir de kaybedersem diye.Annem yanıma 300euro vermişti.Bir şey olursa da öğretmenden almamı ve annemin de ona takviye yapabileceğini söylemişti.

Nasıl heyecanlıydım.Acaip bir yolculuk olacaktı.Birkaç kişiden başka 50 kişilik otobüste kimseyi tanımıyordum.Yanımda da tanımadığım ama sonradan birbirimize çok ısınıp birlikte gezdiğimiz bir arkadaşım vardı.

Çıktık yola...İstanbul-Tekirdağ...Durdul ve tabii ki köfte yedik söylemesi ayıp...Daha sonra Malkara-Keşan-İpsala ve kaldırımların rengi değişmeye başladı.Kırmızı-beyazdan mavi-beyaza geçti.Çok değişikti.İşte yurtdışındaydık.Yumamistan'da hemen otobüsü durdurup vize,pasaport ve bagaj kontrolü yaptılar.Yola devam ettik...Komotini'den geçerek Kavala'ya geldik.E Kavala kurabiyesi yemeden olmazdı:)Thessaloniki ile devam eden yolculuğumuzda İgomenista'dan İtalya Brindisi'ye feribota bindik.Hala uykumuz yoktu fakat feribotun kalkması zaman aldı.Dolmasını bekledik ve bu da 1 günümüzü aldı.Yani 1 gün sonra İtalya'daydık.Fakat bizi otobüsçe geminin alt kısımlarına aldılar ve bulunduğumuz odanın kapısı kilitlendi.Neyse dedik sorun yok.Yiyecek var,içecek var.Tuvalet de var.Yatalım biraz.Herkes konuşurken uyuyakalmıştı ve klimalar biz uyurken açılmış biz de farkına varmamıştık.Hepimiz ölü gibi uyumuştuk.Sabah uyandığımızda-Allahtan uyanabildik-heryerimiz tutulmuştu.Donuyorduk.Kapıyı gelip açmışlar mıydı ne?Açılmıştı kapı ve biz güverteye çıktık.Güneşte kemiklerimiz ısındı ama hala uçsuz bucaksız denizdi heryer...Bir kaç saat sonra Brindisi'ye varmıştık ve otobüse binip direkt olarak bir benzinliğe gitmiştik.Oradaki benzinlikler buradakilerden çok farklıyıdı.Burada şehirler arası bir yolda tuvalete bile girmeye mide kaldırmazken orada duş bile vardı ve tertemizdi.Neyse yolumuza devam ettik ve Bari'ye vardık.Napoli'de durup biraz gezdik.Daha sonra tabii ki Roma'ya gittik ve orada yaklaşık 3-4 gün kaldık.Nerede kaldık?Otobüste tabii ki.Geniş bir alana çektik otobüsü ve orada yattık.Nasıl güzeldi Roma.Aşıklar Çeşmesi,4 nehir çeşmesi,Vatikan,Venedik...Tek başıma gezmeyi tercih ettim genellikle.Arkadaşlarla da gezdim fakat ingilizcemi pratik etmek adına tek başıma dolaştım.Arkadaşlarla gidip pizza ve spagetti yedik.Çok güzel ve ilginçti.Daha sonra Aşıklar Çeşmesi'nde Roma dondurması yedik.Hani Türkiye'de bazı dondurmacılar roma dondurması diyor ya,yalan.Bu dondurma çok farklıydı.Çilekliyse biildiğin çilek yiyorsun,çikolata ise bildiğin çikolata...Yani hiç öyle krema tadı ya da süt tadı gelmiyor.Külahlar da aromalı tabiii.Neyse dondurmam bitince,elbette o çeşmeye ben de para attım.1 euro yu,dilek tutum ve arkamı dönerek fıralttım attım,aaa bi baktım bana geri geldi."Bu ne be?Böyle şans mı olıur?Niye geri geldi ki?Olmayacak mı dileğim yani?"diye düşünürken kalabalığı farkettim ve elinin ayarını yapamayan birinin parasının bana geldiğini düşündüm.Yani öyle düşünmek istedim,daha mantıklı geldi de:)))İspanyol Merdivenleri'ne gittik dizildik oturduk.Sohbet muhabbet ettik.Sonra gittik otobüse ve uyuduk.Otobüs sıcak gelince gittim dışarıda çimenlikte kefal gibi sıralanmış bizim tayfaya baktım ve birinin yanına sıkışıverdim.Sabah bir kalktım ki hepimiz bembeyazız.Üzerimize çiğ yağmış.Buz gibi,herkes öksürüyor.

Yeni bir gündü ve gezmeye hazırdık.Bugün Venedik'e gidecektik.Giittik ve gondola bindik.Ama içimiz yandı yani.20 euro idi 15 dk.sı.Bir daha gelemeyebiliriz diye düşündük -ki iyi ki öyle düşünmüşüz-bindik.Çok güzeldi.Sokakları arasında gondolla dolaşıyorsun.Hani tanıdık olsa biri,"Ayşe teyzemm çamaşırları topla bak,düşecek he." ya da "Anne bana salçalı ekmek versene" derdik yani.İndik ve gezmeye başladık.Ben öyle ağzı açık bir şekilde etrafa bakınırken bir de baktım ki kaybolmuşum.Her sokak ta birbirine benziyor.Hepsi aynı meydana çıkıyor.E 5-6 saat vakit var.Hep aynı yerde dolaşmayayım dedim.Otobüse binip gidip gezeyim dedim.Gittim ve otobüs bileti aldım ve bindim.Gittim uzaklara...Ve bir de baktım ki NIKE OUTLET.offf süper.içeri bir girdim ki,süper fiyatlar var.10 euro ya yıllarca giydiğim ayakkabımı aldım.Lacivert-beyaz bir sppor ayakkabı.Sonra otobüse binip geri geldim.Venedik'ten ne alınır?Tabii ki maske...Heryer maske dükkanı.Ama öyle böyle değil.Nasıl güzel maskeler var.El işçiliği hat safhada.Ama çok pahalılardı.3 tae alabildim ve gözüm gibi korudum onları.Ama ilginç olan maske satın alırken ;
"How much is that mask?" diye sorduğumda
"Abla Türk müsün?"cevabıydı.
"Bana indirim de yaptı sağolsun.Türk işte.Kan çekiyor demekki.Ama nereden bileyim meğer orayı da işgal etmişiz.Heryer Türk müş.Maskeleri aldıktan sonra gece canlanan caddede gezip sokak sanatçılarını izledik ve otobüse gidip bizimkilerle sohbet ederken uyuduk.

Ertesi gn kalktık ve Vatikan'a gittik.Arkadaş Papa da biliyor valla nerede yaşayacağını.İÇine bal dök yala.Hatta dilin yerleri pisletebilir bile o kadar temiz ve görkemli.Yani insanlar kiliselerine çok önem veriyorlar,nasıl koruyorlar.Askerleri bile farklı giyinimli ve çok korunaklı bir yer.Kütüphanesi filan harika.Oksijensiz ortamda korunuyor tüm orijinal kitaplar.Camlı bölmelerde.Misal Da Vinci'nin eserleri...Zaten filme de konu olmuştu...Hey gidi Tom Hanks...Yok be ölmedi adam ben öyle adamı andım:)Kulakları çınasın Tom'un.Çok severim...

Vatikan ve 4 nehir Çeşmesi bizi yormuştu.Her yer tertemiz,hatta çöpçüleri bile kadındı ve tertemiz giyimlilerdi.Yolda bir tane izmarit ya da tükürük göremezdiniz.Ama tam Vatikan'ın önünde Türk işportacılar vardı ve polis gelince hemen toparlanıyorlardı:)))

Otobüse dönmüştük ve son güne uyumuştuk.Ertesi gün bizi Gardeland diye bir lunaparka götürdüler ve 1 gün orada konakladık.25 euro giriş ücretiydi ama tüm gün istediğimiz alete binebilirdik.Zaten elimize bir harita verdiler.Ben nerede adrenalin yüklü nerede en tehlikeli aletler var onalra defalarca bindim.Çok güzeldi.Çok eğlenceliydi.Manyaklığım buradan da belli yani...Ekşın ekşın ekşın...Aman sabahlar olmasın...

Artık İtalya'dan ayrılıyorduk ve Fransa'ya doğru yola koyulmuştuk.Yorgunluktan cılkımız çıkmıştı ve otobüste herkes uyuyordu,1 kişi hariç.O da okulda bulunan en muzip öğretmen.Kadın üşenmeden hepimizi elindeki göz kalemiyle boyamıştı.50 kişiyi birden.Birimize kaş birimize ben birimize bıyık ve sakal çizmişti.Bir kişinin uykusunun çok ağır olduğunu bildiği için ona traş köpüğü sıkmış,tüm yüzünü kaplamıştı.Fransa'ya vardığımızda bir istasyonda durduk.Herkes birbirne bakıp gülüyordu.Ama biz otobüsten bir indik,milletin bize bakışları daha ilginçti."Bunlar ne be?Hangi milllet bunlar?" diye bakışlar.Bir de zar zor çıkan bir kalemmiş,yıka yıka çıkmadı yahu.
Siena,Livorno ve Pisa:)Pisa'ya uğramadan olmaz.Ama öyle hayalimdeki kadar uzun ve gösterişli bişey değildi.Hikayesi güzeldi.Binanın yıkılmasını durduran 15 Türk mühendisti.Ve gurula baktık dünyaca görülmeye değer yapıya:)Daha sonra yolumuza devam ettik.Genova'ya geldik ve bir mola daha verdik.Genova'da motorsiklet fuarı vardı ve ona katıldık.Şöyle bir gezdik.Yani ağzımız açık kalmıştı.Hani Türkiye'dekiler de motorsiklet miydi?Dünyanın heryerinden gelen olağanüstü şeyler vardı.Fiyatları da bir o kadar olağanüstüydü...Yani ben o parayı hayal bile edemedim ki millet veriyor bu paraları...

Daha sonra Nice ve Cannes...Cannes film festivalinin yapıldığı yere gittik ve yerde aynı Hollywood'da yapılan bir geleneğin bir benzerini gördük.Bruce Willis ve başka aktörlerin de el izleri ile imzaları vardı.Kırmızı halıda yürüdük filan...kendimi bir Kate Winslet,bir Julia Roberts zannederek o edada yürüdüm.Ohh süper oldu valla,bi daha mı gelcem de yürüyeceğim buralarda yani...

Marsilya...Burada da gezdik.Harika bir manzarası var buranın.Bir kaleye çıktık ve tepeden baktık.Burada yemek yedik.gerçi yemek dediğim ya Mc.Donalds ya da Türkiye'de yanımıza aldığımız konserveler...

Ah sormayın ne çektik yiyeceklerden...Artık millet birbiri ile değiş tokuş yapıyordu.Bende fazla barbunya var,mısırı olanla değişelim mi?Ya da ton balığı isteyen var mı? gibi diyaloglar çok olurdu:)Arkadaş bir de otobüste birkaç kişi ingilizce biliyordu ve diğerleri de bize yükleniyordu.Yemek yemek için "Bana şunu söylesene,bana şunu istesene...Ben mayonez istiyorum.Ne kadarmış sorsana?"offf yani...Neyse benim için iyi oldu ama.

Ve daha sonra tabii ki İspanya...En sevdiğim ülke:)))Neler olmadı ki orada?Ama gezdiğim yerlerin en güzeliydi.

RESİM ALINTIDIR.




2 yorum:

ÖRGÜÇANTAM-Hatice yazıcı dedi ki...

çok keyifli bir yazı olmuş:) sevgiler size de bam bama da:) yeğenim de oğluna böyle seslenir sağlıkla büyüsünler inş.

Bambam Kemal ile Annesi dedi ki...

Cok tesekkur ederim,Bambamlar cok gercekten...Ben de bu hafta cok karsilastim Bambam lakabiyla...