18 Eylül 2016 Pazar

Ayy Biz Düğünde Miydik?

düğün ile ilgili görsel sonucu
Geçenlerde bir arkadaşımın düğününe gittim.Aslında daha önceden nikahlarına gitmiştim ama bir de  düğün yaptılar.Bursa'daki akrabaları için.Kendileri başka bir şehre taşındılar.Aslında onlar için yeni bir başlangıç oldu bu ama ne yalan söyleyeyim üzüldüm.Kaybetmedim arkadaşlarımı ama burada olsalardı daha sık görüşebilirdik.Eşiyle birlikte daha sevgiliyken ve nişanlıyken de görüşürdük ve yaptığımız geyikten saatin kaç olduğunun farkına varmazdık.Sonra birlikte çalışma fırsatı da bulduk.Zümrelerimiz ayrı olsa da arada sırada gelir giderdik katlarımıza ve iki güüler keyiflenirdik.Olsun onlar iyi ve mutlu olsunlar da...Biz yine mesajlarla geyik yaparız.

Düğün onlar için yorucu ama benim için keyifliydi.Davetiye 2 kişilikti ve ben de bir arkadaşımı aldım ve gittik.Düğün Bursa'da bir otelin havuzbaşında oldu.Çok güzel değil mi?Evet ama hava serin olmayaydı daha iyi olacaktı.Tabiri caizse totomuz dondu:))Neyseki sevgili arkadaşlarım sahnenenin en önünde bulunan 3 nolu masada diğer arkadaşım ve ailesinin de orada oturdukları masayı ayarlamış bana.Sahnenin önü olduğuna sevinmedim yanlış anlamayın.Öyle düğünlerde çıkıp şakkıdı şakkıdı oynayan bir tip değilim.Sadece arkadaşlar ısrar ederse çıkarım,iki oynar bırakırım.Daha da ısrar ederlerse halay başı olurum:)))

Neyseki ortam süperdi.Karşılaştığım arkadaşım size daha önceden de bahsettiğim Bursa'da Çınar Pastaneleri'nin sahibi olan arkadaşım.eşi ve güzeller güzeli çocuklarıyla oradalardı.Havadan sudan konuştuk ve daha sonra iş yazılarıma geldi.Arkadaşım benim sıkı bir takipçim ve eşi okumadığında da ona okuyup anlatıyormuş.Çok gurulandım onun tarafından okunduğum için,beğenildiğim için.Sağolsun canım arkadaşım,değer verip,o yoğunluğunda bana zaman ayırıp okumuş herşeyi.Ve bazen hüzünlenmiş bazen gülmüş.Aile hayatlarımızdan bahsettik.Boşanma davası sürecinden,nasıl bu duruma geldiğinden,ailenin öneminden,çocukların sorumluluğundan,erkeklerin sorumsuzluğundan:),kadınların çıldırtan titizliğinden...He bunları bildiğiniz 32.Gün tadında bir oturum gibi yapmadık.Hep dalga geçerek,espri yaparak.Biz sonunda düğünde olduğumuzu unuttuk.Sanki bilerek bir yerde buluşmuşuz da muhabbet ediyoruz havasındaydık.Gelin ve damat masaları teker teker dolaşırken bizim masaya da uğradılar da oradan anladık düğünde olduğumuzu.Yazık kıyamam onlara da helak oldular...Olsun ama güzel oldu,soğuk moğuk...AMa nasıl üşüdüysek içeri girince bir sıcak hava kütlesi yüzümüze vurdu.Eve geldim ve öksürmeye başladım.Dedim heralde sağlık masraflarını karşılayacaklardır:))))

Benim zaten soğuğa karşı alerjim var,hassassım.Rüzgarı da yedim.Başladı astım belirtileri.Allahtan inhalem vardı da kullandım ve hemen yattım.Ertesi sabah bir şeyim kalmamıstı.O gece yazacaktım olanları ama bu olunca yazamadım.

Bir arkadaşımla birlikte gittim dedim ya.O da benim gibi yeni boşanmış-daha boşanamadım gerçi ama olsun-bir arkadaş.Aslında seviniyor boşandığına ama neden böyle olduğunu sorguluyor.Onu çok sevdiğini düşünüp kendini üzüyor sadece ama biliyor doğru olanı yaptığını.Ama bir ara bir baktım ki slow çalan müzikte ritimsiz bir şekilde oturduğu yerden oynuyor.Zannedersiniz çiftetelli çalıyor.Elindekine bakıyorum,içtiği su.yediğine bakıyorum,ara sıcaklardan bir börek.Ne yiyon ne içiyon len böyle...
"hahahaha..."
"Ne gülüyon kızıım."
"Lan kendine bi baksana,ritimsizzz..."
"Ya hakkat he.ben bildiğin boşanmış kadın sendromuna mı girdim Zeyneeeppp?"
"Sanırım."
"Ben kedileri de çok seviyorum Zeynep.Kedili kadın mı olcam ben ya?"
"Olabilir ama onun için daha erken.Bi 10 yıl sonra evet,sonun o yavrum böyle gidersen:)))"
Tümgece saçma sapan oynayıp saçma sapan şeylerden bahsedip güldük.Ama bakıyorum biz miyiz sadece bu saçmalıkları yapan?Hayır.Bizimle saçmalayan insanlar da var.Hem de çok.Ve seviyorum saçmalamayı bu insanlarla.Kendimi iyi hissediyorum.Ve her seferinde "Bunu da yaz bloğuna bak,ilgi çeker." diye konusu geçiyor.
Mesela arkadaşımın eşini kırmayıp burada yazıyorum dediğini.
"Senin baban da mı böyleydi."
"nasıl yani?"
"Eşin gibi?"
"OOooo o da aynı bokun lacverti:))"
"Hee...Nerde şimdi?"
"Ne bileyim.Valla en son Türkiye'nin kuzeyinde bir yerdeydi.Sonra bir akrabamız burada olduğunu söyledi.ama görmedim hiç.Hoş,görsem de tanımam muhtemelen."
"Evli mi?"
"Heralde o kadınsız durmaz.En son bildiğim kadarıyla 4 kez evlendi.Ve 5 kardeşim filan daha var."
"Nasıl ya?Abi takdir ediyorum böyle adamları.Bi tanıştırsana be gözünü seveyim."
"Ne diyosun sen,bak bak baaakkk."eşi diyor.
"Ya ne tanışcan boşver be ya,manyak bunlar be ya."
"Yok ya valla,helal olsun bu yaşta.Hayır yani nasıl ikna ediyor insanları?Nasıl yapıyor ya?"
"Ne bileyim valla.Ama çocuklarından yana dertli."
"neden?"
"Anneme telefon açıp ta demişti ki zamanında."Ya zaten manda boku gibi çocuk bırakıyorum oraya buraya "diye."
"E o zaman sen de ..."
"evet ben en büyükleri olarak,en çok en büyük manda boku ben oluyorum.
"Seni biriktirmiş biriktirmiş,öyle yapmış.En büyüğüsün ya."
"Aynen."
hahahahahahahah....Bunun gibi bir sürü muhabbetler.Güzel bir geceydi yani eğlendik.Ve yeniden bir araya gelmek için plan yapmaya karar verdik.Ama özel sektörde öğretmen olunca ne zaman olur bu bilemiyoruz.Elbet bir gün yapacağız,en yakın zamanda bakalım...Ve inanın bir sürü yazacak konum olacak...

İyi ki varlar böyle insanlar,iyi ki etrafımdalar...

RESİM ALINTIDIR.

17 Eylül 2016 Cumartesi

Ah Nerede Vah Nerede?

ah nerede vah nerede ile ilgili görsel sonucu
Yaşam?Ölüm? Hangisi daha iyi veya kötü?

Bazılarına göre ölmek yaşamaktan daha iyi sanırım...
Öyle hayatlar var ki etrafımızda...
Mesela annesi babası kazada ölen minik bebekler için bende arada keşke o da ölseymiş onlarla birlikte diye içimden geçiriyorum.Neden mi?Ne kadar mı caniyim?Hayır,o çocuğun hayatını düşünüyorum.Kim onu anne baba gibi sever ki?Kim onu onlar gibi kollar?devlet mi?Akrabalar mı?Evet elbette yaşar bir şekilde ama isyan etmez mi?Allah böyle olanlara sabır versin...

Ya da tam tersi olan...Evladını kaybetmiş olan anne babalar,en sevdiğini kaybedenler,ya da illa ölümle değil hayatta kaybetmiş ve umutsuz olanlar...Kumar oynamış ve tüm varlığını ve hatta bu yüzden ailesinden olmuş insanlar,içki veya diğer maddelerden dolayı kendini kaybedip etrafına bir yararı olmayan hatta zararı olan insanlar,başka nedenlerden dolayı hayatın taaaa ortasına öylece ekmeksiz,susuz bırakılan insanlar...Acaba yaşamayı mı,ölmeyi mi hayatın bitişi sayıyorlar?

Yaşamak kadar normaldir ölmek.Ama maalesef ölüm bize gelmeyecekmiş gibi yaşarız.Hep başkalarına üzülürüz.Hiçbir ölümü yakıştıramayız ne yakınımıza ne de kendimize.Ben mesela;hep uyurken,huzurla ölmeyi dilerim.Yakınımdakilerin de ölümlerini öyle hayal ederim.Manyak mısın Zeynep ne diye ölüm hayal ediyon?Ediyorum işte arada?Siz de etmiyor musunuz?Özellikle de birinin ölümünü duyunca?Tarık Akan'ın ölümünü duyunca da hayal ettim.Ne kadar severdim onu.Özellikle de Gülşen Bubikoğlu ile filmlerinin."Ah Nerede Vah Nerede" favorimdir.Ne yakışıklı ne kadar nazik ne kadar bilgili ve aydın bir adamdı.Bakıyorum edyada söylenenlere,hep iyi şeyler.Ne güzel;adam tüm hayatı boyunca hep iyilik yapmış,hep iyi olmuş insanlara.Elbette sevmeyeni de vardır.Ama hasetlerindendir o da,o kadar yakışıklı olamadıkları için:)))Allah rahmet eylesin.Tüm iyi insanlara...

Şimdiiii...Böyle bir garip hal içindeyim efenim.Yürüyüşten geldim.Ohhh temiz hava,mis gibi.İnsanlar etrafımda,herkes bir işle uğraşıyor.Kimi top oynuyor çocukjlarıyla,kimi yürüyor,kimi de oturmuş çay içiyor parkta.Ben de ne şanslıyım ki bugün de hayattayım ve bu ana şahit oluyorum dedim kendi kendime.Yürüyebilecek ayaklarım var,havayı hissedebilecek ciğerlerim,yürümeye dayanacak bir kalbim,etrafımda olup bitenleri görebilecek gözlerim,müzik dinleyecek kulaklarım...Şanslı mıyım?Evet!Kesinlikle...

Eve geldim.Oturdum,müziğimi açtım ve yazımı yazıyorum.Çayımı da yaptım.Ohh mis...Şükür...Haberlere bakıyorum hep kötü haberler.Ölümler,kazalar...Hep çok kötü.Hep olumsuz.Ben sıkıldım olumsuzluklardan.Kaderin önüne geçilmiyor.Diyorlar ya anne rahmine düştüğün anda kaderin yazılıyor diye,madem öyle ben de ah vah edip devam etmek istemiyorum.Evet çok üzücü olaylar yaşıyoruz,evet benim de bir çocuğum var.Evet benim de bir ailem var.Evet ama benim de bir hayatım var.Ben ne kadar iyi olursam etrafımdakiler de o kadar iyi olacak.Madem ne zaman öleceğimiz belli değil,nasıl öleceğimiz belli değil;neden bu kadar kanırtıyoruz acaba?Neden herkes birbirini kırıyor bu kadar?Neden bu kadar saçma sapan olaylar için küsülüyor?Neden kıdem için önündekileri ezip geçiyorlar?Neden çalıyorlar?Neden?Neden?Neden?Bu sorular bitmez...Ama gereksiz...Yaşa gitsin...Günün tadını çıkart.Bu dünyada verilen herşey çocuğun dahil emanet.Hiçbiri senin değil.O emanetlere iyi bakarak mutlu yaşamak olmalı amaç...

Mutlu olmak...
Yatla,katla,parayla,malla,mülkle mi?
Hayır bence tek başına sinemaya gitmek ya da sevdiğin bir arkadaşınla çayırda çimende bir termos çayı çekirdekle bitirmek,arabada giderken en sevdiğin şarkının radyoda çalması,hiçbir özel gün yokken hatırlanmak...gibi...

Şu an olduğu gibi mutluyum...Hep umutluyum...Ölümlere,kayıplara,kötülüğe inat...

En sevdiğim şeyi yapıyorum.Çayımı aldım,müziğimi açtım,yazımı yazıyorum.İçeride oğlum huzurla uyuyor...Daha ne istenir ki?

Sadece umuyorum...Umuyorum ki bu lüksümüz devam eder,umuyorum ki bunu yaşayamayanlar daha iyilerini yaşarlar.Tüm annesiz,babasız çocuklar aile şefkati görebileceği bi yerler bulurlar,umarım tüm kaybedenler bir gün akıllanır,hayatlarının geri kalanını iyi bir insan olarak geçirebilirler,umarım artık şehit vermeyiz,umarım kimse birbirini bir maç uğruna ya da 5 kuruş için incitmez...Umarım iyi olan adamlar artık erkenden yitip gitmez...

İnsan Mavi Boncuk ta taksa demek ki nazar değebiliyor,
Ne kadar Tatlı Dilli de olsan,Ateş Böceği de olsan,Deli de olsan,Gecenin Sonunda Beyaz Ölüm sana da gelebiliyor ve Yolcu son Yolculuğuna gidiyor...
Bu Acı Dünya'da Bir Avuç Cennet yaratmak bizim elimizde...Sonra elimizden kayıp gidenlere Ah Nerede Vah Nerede dememek lazım...

ATATÜRKÇÜ VE HER ZAMAN AYDIN BİR İNSAN OLAN TARIK AKAN'I SAYGIYLA ANIYORUM.

RESİM ALINTIDIR.

12 Eylül 2016 Pazartesi

İstanbul Eziyeti 2:))

traffic jam clipart ile ilgili görsel sonucu
Ertesi gün teyzemle saat 06.00'da kalktık ve 15 dk sonra evden çıktık ve teyzemin sevdiği bir fırına kahvaltı yapmaya gittik.Orada sohbet muhabbet ettik.Canım teyzem.Özlemişim konuşmayı onunla.Sonra sağolsun beni Anadolu Hisarı'na bıraktı.Ve vapuru beklemeye başladım.Beşiktaş'a gidip oradan yürüyecektim.Sanırım en çok vapura binip,deniz havası almayı özlemişim.Denizin o köpük köpük dalgaları,yanımızdan geçen gemiler,karşıdaki yalılar,hisarlar,ve tabii ki köprü...

İndim.Ve başladım yürümeye.Zannettim ki kısa mesafe.Sırtımda çanta.Yukarı doğru yürü allah yürü bitmedi.Neyse etrafa bakına bakına gittim.Saat 08.30du üniversiteden giriş yaptım ve öğrenci işlerine gittim.Okul ne kadar güzeldi.Bir an formasyon anılarım geldi gözümün önüne.Hem işte çalışıp hem de derse yetişmeye çalışan 22 yaşındaki Zeynep!Şimdi 32 yaşında ve yine öğrenci işlerinin önünde.Sıkıysa yedir öğrenci olduğunu:)))Gittim,daha kadınlar çay demliyorlardı.
"Buyrun?"
"Transkriptimi alacağım."
"O işlere bakan Filiz Hanım daha gelmedi."
"Peki ben beklerim.Çünkü başka şehirden geliyorum."
Kadın 10 dakika sonra geldi ve beni çağırdılar.Olayı anlattım ve nedenini sordum.Kadın bana ne desin?
"Valla böyle bir şeyden haberimiz yok.Bununla gelen ilk ve tek kişi sensin.Yani o yıldaki formasyon kredisi o kadarmış.Bu sene farklıdır.Ama geçmiş yılın edinilmiş hakkı sorgulanamaz."
"Evet ama ne yapacağım ben şimdi?Ders almam gerekirse nerde nasıl olcak?"
"Eğer burada alacaksan artık eğitim fakültemiz Davutpaşa'ya taşındı oraya gideceksin."
"Neyyy..."
"Valla bak.Yazık sana ya."
"Neyse ben transkripti alabilir miyim?"
"Elbette."
"Sizi de meşgul ediyorum ama."
"Olur mu hiç öyle şey?Keşke herkes sizin gibi davransa.Ve işini son güne bırakmasa.Bak siz hemen gelmişsiniz ve bizimle düzgün konuşuyorsunuz.Ama iyi ki erken gelmişsiniz çünkü bu belgeyi imzalayacak olan müdürümüz öğleden sonra yıllık iznine çıkıyor ve yurtdışına gidecek ve ne zaman geleceğini bilmiyoruz."
"Oo tamam o zaman şanssızlığım şansa mı dönüşecek acaba?"
"Bilemem.Siz bekleyin isterseniz."
Bi yarım saat bekledikten sonra kadın geldi ve transkriptimi alıp anneanneme gitmek üzere yola koyuldum.Başladım çıktığım yokuşu inmeye.İniş daha zevkliydi.Koyuverdim kendimi aşağıya doğru...Etrafıma bakındım ve o zamana dek orada olan ve görmediğim yerleri dükkanları gördüm.Mesela bi sokağın adı Dalbudak'mış.Öyle sokak ismi mi olur ya?Tövbe tövbe...

Beşiktaş vapurlarına gittim ama o kadar yabancıyım ki İstanbul'a unutmuşum Kadıköy vapurları nereden kalkıyor.Simitçiye sordum ve "hemen şurası abla" dedi.Bindim ve dışarı oturdum.Ohhh mis denizin kokusu.İyotlu hava astımlı ciğerlerime de iyi geldi.Etrafı izledim,kuşlara baktım,müzik dinledim.Eskiden işe gidip gelirken ki anlarımı düşündüm.Aynısını yapıyordum.Kulaımda kulaklık,sevdiğim müziği dinlerken vapurda etrafımı izliyordum.

Kadıköy'de indim ve Ümraniye otobüsüne bindim ama ben İstanbul'dayken o tarafla hiç ilgim olmadığı için o muhiti bilmiyordum.Ümraniye İski'de inip biraz yürüyecektim.Şoföre inmek istediğim yer gelince beni uyarmasını istediğimde ön tarafa oturmamı istedi ki beni görüp söylesin.
Ben başladım müzik dinleyip yine etrafı izlemeye ama müziğin sesi kısık.Adam seslenirken duyabileyim.
Adam,bana seslendi;
"hey genç,kendine gel ve beni dinle."
Tövbeler olsun.Bu kime sesleniyor dedim ve arkama baktım.Kimseye değil.Bana söylüyormuş ya adam.Bir genç dedi,iki kendine gel dedi,üç beni dinle dedi.Bir ben genç miyim?iki ben kendimde değil miyim de kendime geleyim.Sanırım müzikten duymayacağımı sandı.Üç sen nasıl bir şey söyleyeceksin ki seni dinelyeyim.Hani ölümsüzlüğün sırrını açıklayacakmış gibi seslendi ama dedi ki,
"Ümraniye İski burası."
"He tamam.Teşekkürler."İndim,yürümeye başladım.Tabii ki anneanneme eli boş gitmek olmazdı.En sevdiği şeylerden alıp yanına gittim.Bir sevindi beni görünce.Çok uzun süredir görüşemiyorduk.En son Kemal 8 aylıktı görüştüğümüzde.Ama ben anneannemi öyle gördüğüme pek sevinmemiştim.Çok kilo vermişti.Tabi eli kolu tutmayınca kendine yemek pişiremiyordu.Kulaklar iyice gitmiş,gözler de görmüyor pek...Yaşlılık 86 yaşında tabii,normal.Allah sağlıklı uzun ömürler versin ona ve tüm yaşlılarımıza.Anneannemle biraz sohbetten sonra arkadaşımla buluşmak için yine yola çıktım.Gittim Altunizade minibüsüne bindim.Metrobüse binecektim.Arkadaş ne uzakmış o yol.Yürü yürü bitmedi.Bir de dolgu topuk giymiştim.Offf o ayaklar bitti.Neyse bindim ve Mecidiyeköy'de inecektim ama son durak Zincirlikuyuymuş.Aktarma yaptım.Ordan da yürüdüm.Neyse indim.O benim yıllarımın geçtiği Mecidiyeköy nasıl da değişmiş.Ve metrobüsü daha uzağa yapsalarmış yani.Yine çok yürüdüm.Arkadaşıma AVM'ye gidebilmek için alt geçit yok mu dedim o da bana geç metrodan dedi.Bi baktım Trump altgeçidi var.Girdim.Girince arkadaşımdan bir mesaj."Trump'a girme ama."Haydaaa...Buradan çıkılmıyormuş.En iyisi yer üstünden gitmek.Geçtim karşıya ve yürüdüm.Buluştuk.Uzun süredir görüşememiştik.İyi oldu.Kuzenlerimle de haberleştim,akşam anneannemde toplanacaktık.Ve anneanneme geri döndüm.Aynı yolları yürüdüm tabii.Ve İstanbulkart'a dolum yapa yapa bi hal oldum.Ne pahalı be ulaşım.geldiğimden beri yollara 30tl para harcadım.1,5gün olmuştu daha yani.Neyse akşam kuzenler geldi ve tabii ki gırgır kıyamet...Yazık anneannem dayanamadı gitti yattı.Yattı ama nasıl öksürüyor.Kadının boğazları yırtılacak.Gittim yanına,
"Anneanne,noldu ya?Su getireyim mi sana?"
"Yok be kızım,ben hep böyleyim.Sizi rahatsız ettim dimi?"
"Ya ne rahatsızlığı.Sen rahat uyu istiyorum ama.Napalım?"
"Napıcaz?Bir şey yapamayacağız.ben hep böyleyim.5-6 aydır uyuyamıyorum ben.Gitmediğim doktor,kullanmadığım ilaç kalmadı."
Aslında ilaç önermek pek huyum değildir ama nefes açıcımı önerdim anneanneme,nasılsa yan etkisi yok.
"anneannecim,bak benim astım için nefes açıcım var.Bi bunu denesen.Yan etkisi yok.İlaçlı oksijen sadece.Akciğerlerdeki ağaççıkları açıyor ve öksürüğünü azaltıyor.İstersen tabii."
"E ver bakalım.Yarar mı acaba?"
Anneannem kendi bilmediği hiçbir ilacı istemezdi,şaşırdım.Demekki çok çaresizdi.Nasıl alınacağını gösterdim.
İçti ve 5 dakika sonra horul horul uyudu.
Kuzenle anneanneme baktık,acaba kadın öldü mü ya?Kuzen,"Belli mi olur lan,sen verdin ilacı dedi:))))"
Ama rahatça uyumuştu,öksürmeden.Demekki anneannem de astımdı.Ki annem de ben de ona hep söyledik,astımın olabilir diye.Ama o,ona göre Muzmin Bronşitti.Ve ısrarla bizi dinlemiyordu.Sabah kalktı ve bana dedi ki,
"Ayyy kızım ne dua ettim sana,5-6 aydır ilk defa uyudum böyle.Ciğerlerim,boğazlarım yırtılıyordu.Demekki astımmış bu nalet..."
"Doğrudur,sen iyi ol da.BU ilaç sen de kalsın.İsmini de kaybetme.Gerçi ben yine söylerim.Pahalı bir ilaç o yüzden yazdırman gerekecek."
"Olsun ne kadarsa veririm ben."
Yazık ya.Allah kimseyi sağlıkla sınamasın.O öksürük o kadar kötü ki ben bilirim.Astımın tavan yaptığı zamanlarda ben de öksürmekten ne bişey yiyebiliyor ne içebiliyor hatta konuşamıyordum.Öksürüp kendimi kasmaktan sırtım tutulmuştu,artık kaslarıma hakim olamıyordum da.Zor,çok zor...
Sonraki sabah,erkenden kalktım.Kuzenim gitmişti işe.Ve ben anneannemle kahvaltı yapmıştım.Ona veda edip arkadaşımla başka bir AVM'de buluşmak için yola çıktım.Bu seefr taksiyle gittim çünkü yakındı.Onunla da çay ve kahve içtik.Seslendirmeden tanıştığı bu değerli arkadaşımı gördüğüm için de çok sevindim.Sağolsun dönüşte beni metroya bıraktı.Ama yolu kaçırdık ve daha önce hiç bilmediğim bir semtten bindim.Ünalan'dan.Oradan Maltepe'ye gittim,kuzenlerimin ve eniştemin evine.Onlar da hazırlanıyorlardı ve Ören'e giderken beni de Bursa'ya bırakacaklardı.Çok güzel ve keyifli bir yolculuk geçirdik.Arada eniştem bizi köfte yemeğe de götürdü.Özlemişim onu da.Ne güzel oldu gördüm,sohbet ettik.
Beni arabayı bıraktığım AVM'ye bıraktılar.Bu arada kuzenlerim 2 gün sonra bize geleceklerini söylediler.Eve geldim.Oğluma kavuştum.En güzel şeydi.Bir baktım 2 günde öpücük atmayı öğrenmiş.Eve gelip koltuğa oturunca geldi.Yanaklarımı sevdi,bir sarıldı...Off dünya yıkılsa umrum olmaz...

Çocuk ne güzel şey...İnsana tüm acılarını,tüm sıkıntılarını bir hareketle unutturuyor.Dünyadaki kimse sarıldığında bu mutluluğu veremez insana.Ya da öptüğünde.Oğlumun sarılıp,öpmesi herşeye bedel...

Varsın olsun diplomam sayılmasın,varsın olsun işim olmasın,varsın olsun param olmasın,varsın olsun o ve ailesi benimle uğraşsın...Vız gelir tırıs gider.Benim yanımda,hayatımda oğlum olduktan sonra en güçlü benim.Öğretmenlik yapamasam namusumla her işi yaparım,egom yok.Param mı yok,çalışır kazanırım.Benimle uğraşmak mı istiyorlar,uğraşsınlar.Gereken cevabı da alırlar.Hiç sorun değil.Allah beni oğlumla ve sağlığımızla sınamasın.

Bu bayramda herkesin dilediği şeylerin yanında bunu da diliyorum.Allah bana her bayramı sağlıkla ve Kemal ile kutlamayı nasip etsin.Allah kimseyi çocuğundan ayırmasın...

RESİM ALINTIDIR.

11 Eylül 2016 Pazar

Zoraki İstanbul!

istanbul clipart ile ilgili görsel sonucu
Ayyy ne kadar uzun süredir yazmamışım ben...

Okul başladı filan derken yazamadım yahu...

Özledim yazı yazmayı.İnanın sürekli aklımda ama eve geç geliyorum ve Kemal ile ilgileniyorum.Sonra da halim kalmıyor yazı yazmaya.Ama hergün aklımda.Ve çok ilginç yazmadığım için de vicdan azabı duyuyorum ya...Nasıl alıştıysam...

Geçen gün İstanbul'daydım.Gezmeye filan değil,mecburi.Hayır akraba ziyareti de değil.Tahmin bile edemezsiniz.Kendi müdür yardımcım bile " Bu kadarı da pes yani..." dedi.Tüm arkadaşlarım telaşlandı.Herkes benden bi haber bekledi.

Bakın neler oldu?
Yine normal bir seminer günüydü ve biz toplantı yaptıktan sonra okulun Tören Komisyon grubu toplanacaktı.Bu grubun içinde ben de vardım.Müdür yardımcımız henüz MEB'den gelmemişti.Atamalar için gitmişti ve biz de çay,kahve içerek onu bekliyorduk.Nihayet geldi ve kısa bir süre toplandık.Bana dedi ki,
"Zeynep herkesin ataması oldu ama sen ve birkaç öğretmeni atayamıyorum."
"Aaa neden?"
"Öğretmen olarak gözükmüyorsun?"
"Nasıl yani?"
"Şöyle;senin formasyonunda 31 kredilik ders var.Ama ohal'e göre en az 33 kredi olmalıymış.Bu yeni birşeymiş.Bana ders dökümünü getirmen gerek(transkript).Bakıcaz.Sen onu getirince MEB'e göndereceğiz ve olmazsa sana 2 kredilik ders aldıracağız."
"Bu ne be?Şaka mı?E ben 10 yıldır öğretmen olarak atanıyorum da bu şimdi mi oldu?"
"Valla herşey değişmiş durumda.Mesela beden eğitimi öğretmenimiz 2 yıllık yüksekokul bitirdi ve formasyonu yok ama onu hemen öğretmen olarak atadılar.Hani bulaşmamış böyle formasyon işine.Kendini riske atmamış diye sanırım."
"Arkadaş formasyonum var ben öğretmen değilim,ama formasyonu olmayanlar öğretmen.Yanlış anlamayın hocam ama saçma yani."
Herkesin ağzı bir karış açık kaldı tabii...
"Sadece senin değil.Ölçme değerlendirme hocamız da öyle,rehberlik hocamız da."
Ölçme değerlendirme dediğimiz hocamız da ,adam psikoloji ve sosyoloji bitirmiş ekstra ingilizce,muhasebe ve ölçme değerlendirme sertifikaları almış ve öğretmen olarak emekli olmuş bu devletten.40 yıllık öğretmen.Ama adama diyorlar ki "264 saat ders açığınız var".Rehberlikçimiz " 178 saat".Bu nedir ya?
Tabii elim ayağım boşaldı.İşim elimden mi gidiyordu?Müdür yardımcımız dedi ki "Zeynep valla kafanda tuz mu çeviriyorsun,kurşun mu döktürüyorsun artık ne yaparsan yap ama pişmiş tavuğun başına gelmez senin başına gelenler."dedi.

Yıldız Teknik'ten almıştım formasyonumu.Arıyorum arıyorum açmıyorlar.Aslında basit bir işlemdi o yüzden kuzenimi aradım ve benim için alıp alamayacağını sordum.Sağolsun hemen "Tamam Zeynep Ablacım alırım" dedi ama öğleden sonra gidebileceğini söyledi.Yapılacak bir şey yoktu.
Sonra Kahraman'ımı aradım ve olayı anlattım.Bana,
"Zeynep bak araya bayram giriyor.Bence kendin git hallet.Kuzenine vermeyebilirler,illa senin gitmen gerekebilir.İzin de alamazsın.Okullar başlıyor.Bence sen git."
Doğruydu ve hemen eve gittim.Hazırlandım ve anneme durumu anlattıktan sonra sırt çantamı aldım ve terminale doğru yola koyuldum.Arabayı orada bir AVM'ye bıraktım.
Ve gittim,otobüs şirketlerini araştırdım.Nedir ne değildir?Nasıl bir fiyat var artık?Yeni köprüden mi geçiş?O kadar olmuş ki gitmeyeli otobüsle bir yere.Neyse her zaman gittiğim otobüs şirketinin otobüsü 5 saat sonraydı,bekleyemeyeceğim için başka güvenilir bir şirketle gitmeye karar verdim.38tl ödedim ve Kavacık'a da servisi olup olmadığını sordum.Varmış.Tuvalete gidip,çıkışta kestane şekeri alarak otobüse bindim.Şanslıyım ki 15 dk sonra kalktı.Yanıma anneannem yaşında bir teyze oturdu.Ben de telefonda teyzemi aradım yola çıktığımı söylemek için.Daha sonra birimizden anneannem duymuş olmalı ki beni aradı.
"anneannecim şimdi otobüs kalktı çok fazla konuşamıyorum.Ama durum ğek iyi değil.Mecburen geliyorum İstanbul'a.Bu darbecilerden dolayı benim eğitim aldığım yerde sıkıntı çıktı."
"Hee...Aaa.Yoksa şu ...cular ile ilgili mi?"
"He evet işte darbeciler."
"Ayyy...tamam tamam hadi gel de konuşuruz."
Telefonu kapattım ve yanımdaki teyze benim konuşmalarımdan çıkarttığı kadarıyla sıkıntıda olduğumu düşünmüş,
"Kızım bak ben sana bi dua öğreticem.Çoğu kişi okumaz,yapmaz bunu ama yap herşey düzelir.Ben de şimdi okuyacağım seni."
"Çok teşekkür ederim teyzecim."
Bu arada da yeni köprüye varmak üzereydik.Kendi kendime dedim ki"Adam benim diplomamı saymıyor fakat güzel köprü yapmış.Daha doğrusu yapıyoruz.Parasını biz ödüyoruz.İyi ödüyoruz ama..."Ben video foto çekerken bi baktım yanımdaki teyze kafasını cama koymuş,ağzı da açık.Dedim o kadar mı şanssızım ya,yapma teyze ölme lütfen,benim yanımda değil en azından.Lan kadın beni okudu,öldüü.Offf...Şimdi yaklaşıcam,dokunucam ölmüşse eğer ben yaptım zannedecekler.Bir de otobüs duracak,telaş,ağlamalar filan.Ulan Zeynep,maaşallah dediğin 3 gün yaşamıyor he...dedim.Teyze uyandı ve okumaya devam etti.Bir ohhh çektim.Dedim yeter okuma okuma.Ölecen bak haberin yok.
"Okudum kızım seni,bak şu duayı söyle...."
"Tamam teyzecim çok teşekkürler,ağzına sağlık."
Derken ben de hafiften uyuyakaldım ve geldiğimizi anlayınca da uyandım ve Dudullu'da indim.Teyze de indi.Kavacık otobüsü tam 1 saat sonra kalkacakmış ve ben de içeride beklemeye karar verdim.Bir baktım benim teyze de orada,muavinlerle konuşuyor.Belli ki bir sıkıntı olmuş.Gittim yanına,
"Hayırdır teyzecim?Bir sorun mu var?"
"Ah kızım ya yanlış valizi almışım.Şimdi torunum da gelecek.Nerede valiz acaba?"
"Esenler'e gitti teyzeciimmm"dedi bir muavin.
Diyecektim ki yahu benim yanıma oturdun ölmediğine dua et,valizin kaybolmuş çok mu?:)))
"Gel teyzecim,hava soğuk biraz.İçeride bekleyelim.Nasılsa yapılacak bir şey yok,beklemekten başka."
"Tamam kızım."dedi ve geçtik içeri.Bana dua kitabından birkaç dua gösterdi ve resimlerini çekmemi istedi.Torunu geldi ve onu aldı gitti.Ama telefonlarımızı aldık birbirimizin ve ara beni mutlaka ben senin için dua etmeye devam edeceğim dedi.

Neyse Kavacık otobüsü geldi ve bindim.Kısa süre sonra indim.Taksiyle teyzemlerin oturduğu yere gittim.teyzem bana tost ve çay hazırlamış.Canım teyzem ya...Onu yerken teyzem,eniştem ve ben sohbet ettik ve ertesi günü planladık.

Ben hemen halledeceğimi düşünüyordum ama kendim bile söylediğime inanmıyordum.Biliyordum yine başıma gelecekleri ama yine de hayaller hayaller...

RESİM ALINTIDIR.

4 Eylül 2016 Pazar

Son İkiyi De Ben Aldım:))

three women clipart ile ilgili görsel sonucu

İnsanın ailesi büyük hazine.
Ne aileler var.Ben şimdi diyorum ya,annem ve kardeşim benimle ve bana destekler diye.babam yok hani.Olmasına da gerek yok.benim baba gibi bir sürü babalarım var;anneannem,eniştem,teyzelerim...halam da vardı tabii...

Ama teyzeler bir farklı ya...
Anne yarısı derler ya.Yok değil.Yarı marı değil.Ben biliyorum ki eğer anneme bir şey olsaydı-Allah korusun-onlar bana tam anne gibi olurlardı.İki teyzem var çok sevdiğim.İkisi de çatlak.Benim genlerimi nereden aldığım belli:)))Her ne kadar görüşemesek te yüzyüze kalbim hep onlarla,onların da benimle biliyorum.Bu zor günlerimde hep benimle olmaya çalıştılar.Gelemediklerinde de hep telefon açtılar.Hiç bir zaman eksikliklerini hissetmedim.Hatta bu olaylar ilk olduğunda teyzemlere söyledim.

İkisi de resim bölümünü bitirmiş,yetenekli ve modern insanlar.İkisi de hayvanları çok sever ve bizler gibi kedi hastalarıdır.Ortak noktaları çok aslında ama ayrı severim ikisini de.Bendeki yerleri hep ayrıdır.

Büyük teyzem mesela.Onunla çok benzeriz biz.Fiziki değil ama yapısal olarak çok benzeriz.Hastalıklarımız bile benzer.O ciğerlerinden rahatsızlanmıştı bir keresinde.Çok büyük birşey atlattı.Ciğerleri su toplamıştı.Benim de neredeyse su topluyordu.O grip olmuştu arkasından ben.Dişlerinde problem olmuştu ardından benim.Teyzem ne zaman hasta olsa bana hep " Aman yavrum dikkat et.Ben hastayım bak." der bana geleceğini bildiği için sıranın:))

Küçüklüğümden beri beni köşeye sıkıştırarak sever.Bayılırdım teyzemin o hareketine.Onların bize geleceğini duyduğum anda hemen içimi bir heyecan kaplardı.Hem kuzenlerim gelecek hem de teyzem diye.Teyzem gelecek te beni sıkıştıracak,ben kaçacağım o beni sevmek için kovalayacak.(Arkadaş kaçan kovalanırmış.Kadın bana öğretmeye çalışmış ta bende nerdeeee o kafa...Ben hep kovaladım len...:)))

He arada bu teyzemle kavga da ederdik,tartışırdık ta.Teyzem beni hep vicdanımdan,hep duygusallığımdan vurmaya çalışırdı ve ben de bilirdim ki ne olmuş olursa olsun yanına gidip sarılıp " teyzeciiimm..." "teyzoşummm..." "Canım teyzemmm..." dedim mi erir hemen o güzel yüzünde bir "Ulan üzdün üzdün ama bak yine gönlümü aldın.aslında sana küsmek vardı ama neyse " gülümsemesi belirir...

Bu teyzemin el becerisi sadece resimde değildir.Makyajı da çok güzel yapar.Değişik fikirleri vardır.Mesela;durduk yere " Hadi gel sana Kleopatra makyajı yapayım" der.Bide bana diyor.Ben ne hayır dicem,hemn.Ayaklarım popoma vura vura giderdim yanına.Ya da "Gel saçına başka bir şekil verelim" der ve saçımı değişik bir şekilde toplar.Aaaa bir de çok güzel valiz düzenler.Ben üniversiteye giderken ilk valizimi o toplamıştı.ben öyle yapıyorum olmuyor,böyle yapıyorum olmuyor.Hiçbir şeyi sığdıramazken o tık tık tık hemen geldi,düzenledi ve herşeyi sığdırmıştı.

Eskiden,lisedeyken ona kalmaya giderdim.Ve bizim gönlümüzü hep hoş tutmaya çalışırdı.Sabah kalkar bize pankekler yapar,çay demler,patates kızartır,güzelce bir kahvaltı yaptırır.Sonra da evi temizletir:)))Şaka şaka...Biz yapılacak işi yapar-tamamen kendi isteğimizle,cebren ve hile ile değil.Her ergen eğlenme peşindeyken biz ev temzileme peşindeyiz emin olun:)))-bizi dışarı çıkartır ve güzel arabasıyla gezmeye götürür.Ve ben eminim ki teyzemin parası olsa,her ikisinin de,asla biriktiremezler.Öyle varyemez amcalardan olmazlar.Herkese dağıtırlar.Paraları yokken bile ellerinden geleni yaparlar.Gönülleri çok zengindir.İki gram benzini olsun " aa ben onu başka bir şey için kullanırım " demez,gezdirir.İki kuruş parası olsun "aaa ben bununla şunu alırım" demez yedirir.ALlah kime para vereceğini çok iyi biliyor.İyi ki zengin değiller he...:)))Gerçi ota boka harcamazlar,habire birilerine verirler.Gerçi bu teyzem ota boka da harcar.Mesela hiç anlamam pazara gidip te kendi ya da evdeki ahalinin bedenine uygun olmayan kıyafetleri almasını.Ya da kendine büyük geleceğini bildiği halde ona para vermesini.Sanırım başkalarına hediye olarak düşünüyor.Belki kızacak abana ama kabul edelim ki bir alış veriş çılgınlığı var.Ucuz olsun,çok olsun...Pardone teyzem...Seviyorum seni:)

Gelelim Küçük Teyzeme...Küçük enişte gibi oldu(Tosun Paşa filmindeki).Bu etyzemle aramdaki bağ farklıdır.Çünkü 4 sene birlikte yaşadık.Onun gençliği benim çocukluğum.Annem yokken benimle hep o ilgilendi.Annem işe giderdi ben canım sıkılmasın diye teyzemle oynardım.O beni hep oyalayacak bir şey bulurdu.Ev temizliğini bile keyifle yapardık.Anneannemin bir plak çaları vardı.Koyardık Whitney Houston plağını,alırdık elimize bezleri ve başlardık evi temizlemeye.Arada teyzem beni alır dansederdik sonra devam ederdik temizliğe.Akşamları bazen bana masal okurdu.Ve bana masal okumasına bayılırdım çünkü ses tonunu tam karakterlere göre ayarlardı.Annemin okumasını da severdim de kadın çok yorulduğu için hiç masalı bitirdiğini hatırlamıyorum.Kırmızı başlıklı kız daha Bismillah evden çıkmadan annem horlamaya başlardı,ya da Hansel ve Gratel tam cadının evini görecekler annem uyur.Kitap olmadığında anneme "bana masal anlatır mısın " dediğimde bana hep Casper'ı anlatırdı.O yğzden teyzemin masal okumasını çok severdim.Karakterleri tam seslendirir ve şükürler olsun ki o masalı bitirirdi:)))

Bazen odaya geçip resim yapmak isterdi.ben de yanına gitmek isterdim ama tabii rahat olmalıydı resim yaparken.Bilemiyorum belkş de üniversitedeydi ve dersi için yapıyordu.Tuval mahvolursa başka alamazdı.Ya da ne bileyim benimle ilgilenirken yapacağı şeyi unuturdu diye düşünüyordum.O resim yaparken ben de anneannemle ya sohbet ediyordum ya da oyun oynuyordum.Ama bir gün canım nasıl sıkıldıysa,teyzemin resim yaptığı odaya gidip ona salça olmak istedim.Çok uzun sürmüştü resim yapması ve sıkılmıştım.Ama kapı kilitliydi ve açmıyordu.Haydaaa....Daha çok merak ettim.Ama nasıl yalvarıyorum içeri alması için.Yazık anneannem de artık başa çıkamadı.Odanın kapısı da buzlu cam.İçeriden bakmaya çalışıyorum olmuyor,görünmüyor.Yüzümü yapıştırıyorum,cama hafifçe vuruyoru,ııhııı...Bir anda teyzem nasıl bıktıysa benden yaptığı resmi o buzlu cama yapıştırdı arkadan.Kocaman bir at resmi.Nasıl güzel.Ama ben tabii altıma s...tım korkudan.Harika olmuştu da ben onu görmedim ki,ben o odada neler olduğunu merak etmiştim.Acaba atı kesti de oraya mı yapıştırdı?O kadar canlıydı ki...
Daha önceki bir yazımda da söylemiştim.Okul zamanımın bir kısmını da onunla birlikte geçirmiştim.Ben küçükken de üniversiteyi bitirdiğimde de evlerimiz birbirimize çok yakındı.Ve ne olrusa olsun hep yanımdaydı.Mesela bana ilk sigarayı denettiren oydu.O zamanlar Avm'lerde sigara içmek serbestti ve kuzenimle beni aldı ve sinemaya götürdü.Bize yemek yedirirken o da sigara içiyordu.Ben de " Off teyze ya nasıl içiyorsun şunu" demiştim.
"Nerden biliyorsun pis olduğunu.Hiç denedin mi?"
"Yoo."
"Al dene."
"Aa.Ben içemem ki.Annem kızar."
"Yaw yok annen burda.Söylemem de.Bi dene bakalım."
"Tamam napıcam şimdi?"
"Alcaksın,içine çekip üfleyeceksin."
"Tamam."
Allahım içime bir çektim ki tüm dünyam dönmeye başladı.Zaten boğuluyordum.Bir baktım bana su getiriyorlar.Teyzem tabii ki içmeyeceğimi biliyordu.O yüzden rahatlıkla içirmişti.Benim sigara içmeyecek bir yapıda olduğumu önceden bildiği için rahattı yani.

Bir gün de teyzemde kaldığım zamanlarda alış verişe çıkmıştık.Baya birşeyler almıştık ve ellerimiz doluydu ama ben teyzeme hiç bir şey taşıtmak istemiyordum.
"teyze elindeki ağırdır.Ver ben taşırım."dediğim şey de 10 kg luk Vernel.
"Yok kızım ben taşıyorum."
"ver ver teyzem sen."
"E iyi al bakalım."Israrlarıma dayanamayıp verdi.
5 dakika sonra yokuş aşağı inerken,benim ayağım mı takıldı ne olduysa elimdekini taşıyamadım ve koskoca Vernel patlayıp aşağıya yuvarlandı.Yol mu?Yol pespembe...
Nasıl üzüldüm nasıl üzüldüm.teyzemin parası gitti.Kadın vermek istemedi,ben zorla aldım.Hay kafama ediyim...
Teyzemdeki tepki de şu;
"Eyvahhh Zeynep,yol yumuşacık olcak şimdi:)))"

Takmaz teyzem böyle şeyleri.Maddiyat hiç önemli olmadı onun için olmaz da.Elinde ne varsa verir.Nasıl faydalı olacaksa öyle olmaya çalışır.Canım teyzem,çok seviyorum seni...

Ben o teyzemi hep gülerken gördüm.Herşeyi neşeyle karşılardı.Ama bir gün artık gülmemeye başladı.Meğerse hep içine atarmış,bir gün o içine attıkları dışarı geldi.Ve onu rahatsız etmeye başladı.Sağlık sorunları patlak verdi.Çok şükür şimdi iyi.

Ama ben teyzelerime gülmeyi yakıştırıyorum.Ben gülmeyi onlardan öğrendim.Espri yapmayı,zorluklarla dalga geçmeyi,boşvermeyi hep onlardan gördüm...Tabii ki yaşadıkları şeyleri kimse bilemez.Her ikisi de ağır şeyler yaşadılar.Belki onların yerinde başkaları olsaydı çoktan pes etmişti.Ama onlar hala gülmeye çalışıyorlar,herşeyin inadına...

Benim son zamanlarda yaşadığım olaylara bile öyle esprili bir yolla yaklaştılar ki ben yine güldüm sayelerinde.Teyzem eniştemle beraber kendi işleri güçleri,dertleri varken kalkıp yanıma geldiler.Ve bana her türlü destek oldular.Hala da olurlar.Büyük teyzem de sırf bizi görebilmek adına taa uzaklardan kalktı geldi,o kadar sorunu olmasına rağmen.Haklarını hiç ödeyemem.Onlar benim canlarım.

Ve iyi ki benim teyzelerim.Başkasının teyzesi olsalarmış,kıskanırmışım valla:)

Çok seviyorum onları...

Çok mutluyum onlarla geçirdiğim zamanlarda...

Çok gururluyum böyle teyzelerim olduğu için...

Çok cesaretliyim bana arkamda oldukları için...

Çok huzurluyum onların varlıklarını hissettiğim için...

Canlarım,teyzelerim...

Allah herkese böyle teyzeler versin...diyeceğim ama zor.Bunlardan sadece iki tane varmış onlar da benim olmuş.Yani son iki taneyi de ben aldım anlayacağınız:))))

RESİM ALINTIDIR.



3 Eylül 2016 Cumartesi

Görmemişin Çocuğu Olmuş...

birthday clipart ile ilgili görsel sonucu

Görmemişin çocuğu olmuş habire parti yapmış...

Evet görmedim arkadaş.Bu daha ilk.Belki bir sonrakinde daha bir bıkmışlık olur ama yapıyorum yani.Parti yapıyorum.Doğmadan önce başladı partilerimiz.Önce hamile kaldığım için bir ufak parti yaptık.Sonra erkek olduğunu öğrenince.Sonra da Baby Shower partisi.HE sanki hep örf-ananelerimizde Baby Shower vardı değil mi?

Yoookk...Ben yaptım ama.Kutladım.Herşeyini de kendim hazırladım zevkle.Tabii ki annem olmazsa olmazdı.Sonra mevlidinde.Sonra her ay ay dönümünde.Ve tabii ki yaş gününde.

hediyeler,yemekler,süsler,resim çerçeveleri,balonlar(yok balonu kendimiz yapmadık,aldık:)),kurabiyeler,...Daha neler neler.Her şeyin de bir konsepti oldu.Ve partilerde oynanacak oyunlar.Kartlar,dilekler...

Neye yarıyor?Hiçbir şeye diye düşünebilirsiniz ama çok şeye yarıyor.Bir kere size önem veren size zaman ayırıp ta gelen insanları görüyorsunuz.Evet çocuk belki hiçbir şey hatırlamıyor ama ileride resimlere bakınca anlayacak.
"aaa anne,bana doğum günü mü yaptın?"
"Anne, burada ne kadar küçükmüşüm."
"Anneannem de hiç yalnız bırakmamış bizi anne ne güzel..."
"Anne burada ne güzelsin..."gibi.

Kendisine verilen değeri ve önemi görecek.Resimler ona anı olacak.Yazılanlar ona kalacak ve ileride belki de onun çocuğu bile okuyacak.Ne büyük bir şey düşünsenize.Sİzin hamile fotoğrafınızı torununuz bile görecek.Ya da babasına-annesine yazılan doğum günü yazılarını o da okuyacak.Süper bir şey...

Evet bu sene de yapacağız.Yapacak parti bulamadığım için yapmadım ve açıkçası zamanım yoktu.Ama şimdiden 2.yaş gününe hazırlanıyoruz.Konsept belli...Yapılacak şeyler de belli.Sadece tüm doğum günlerinden farklı olsun istiyoruz.Hep hatırlansın...

Ne kadar mı var doğum gününe?Daha aylar var.:)))Ama biz şimdiden hazırlanmaya başladık.Yer araştırmalarımız da devam ediyor.

İşte görmemişin çocuğu olmuş tutmuş aylar öncesinden doğum günü hazırlıklarına başlamış:)))

RESİM ALINTIDIR.

Ne Keyifli Bir Şey Seninle Uyanmak...

baby boy and mother clipart ile ilgili görsel sonucu

Çocukluk ne kadar önemli bir dönem.Kreş seçimi bile zor ki okulu düşünemiyorum.Bırakın kreşi bir şey yedirirken bile kılı 40 yarıyoruz.Nerde üretilmiş?organik mi?Taze mi?Alerji yapmasın aman...Giydirirken saf pamuk olsun,kaliteli olsun.Kaliteli derken pahalı değil.Pazarda da çok güzel ürünler var.Ensesini yemesin etiketi diye keseriz.Bir de yalarında olur.hem de birkaç sayfa.Bildiğin masal kitabı gibi kitapçık var orada.Onu da kesersin.gece uyurken de kaç kez kalkar bakarsın.Üstünü açmasın,yüzüstü yatmasın,boğulmasın.Terlemesin,altına yaptı mı acaba?Islak ıslak durmasın...

Amannn be ne zor dimi?Evet ama çok keyifli.Harika bir şey.Evet bir bebeği büyütmek hiç kolay değil ama çok güzel bir şey.İnsan o olunca hayatında,kendi kendine soruyor:"Ben ondan önce ne yapıyordum acaba?" diye.Uyusun diye gözünün içine bakıp uyuyunca da özler anneler...

Dışarı çıkınca 1 dakika bile yanından ayrılamıyorsun.1 kez bile oturamıyorsun.Çok yoruluyorsun ama sırf o eğlensin ,enerjisini atsın diye kendni feda ediyorsun.Akşam tabii pestilin çıkıyor ama olsun.Çocuğun keyifli ya gerisi boş.

Bazen sabahları onunla beraber taze ekmek ya da taze yumurta almaya gidiyoruz.Hem de ayakları açılıyor.Sabah güneşini alıyor.İki dakikalık yol aslında baktığınızda.Ama o iki dakikalık yerde bile 10 tane seven çıkıyor.Yürüyemediğimiz bile oluyor.O da insanlara karşı sevecen ve sıcak davranıyor.Öyle kaçmıyor.Kim olursa olsun sever benim oğlum.Hayvanları bile çok seviyor.Öyle hayvan görünce kaçan bir çocuk değil.

Bugün bana biri "görmeyeli ne kadar büyümüş"dedi."Öyle mi?" dedim.Bir baktım ki gerçekten büyümüş.Ve ben her dakikasını her saniyesini dün gibi hatırlıyorum.Bir günlüğümüz var.her anını yazdığım.Ne zaman ne demiş,ne yemiş ne yapmış.

Mutluyum onunla bu süreçleri geçirdiğim için.Hastalığını birlikte geçiriyoruz,mutluluğunu birlikte yaşıyoruz,yeni kelimesine birlikte seviniyoruz,yeni hareketini birlikte alkışlıyoruz.O kadar güzel ki...

Ama bir de kaçıranlar var tabii ki.Hiçbir şeyine şahit olamayanlar.Ne yediğini bilmez,ne yapmak istediğini bilmez.Huysuzlansa ne yapmak istediğini bilemez,ya da arabaya nasıl bineceğini bilmez.1,5 yaşındaki çocuğa " Hadi bin arabaya" der.Komik...

Ya da çocuğunun sağlıkla yaşadığına,mutlu mesut bir ortamda büyüdüğüne sevinmez de tutar başka şeylerle uğraşır.Düşünmez ki hiç o uğraştığı kişi onun bir parçası olan çocuğunu tüm fedakarlığıyla büyütüyor.Bu sadece ben değilim.Bunu okuyanlar hala onu düşündüğümü ya da hala etkisi altında olduğumu düşünebiliri.Değilim.Ama bir an önce de kurtulmak istiyorum ki oğlumla daha güzel bir hayatım olsun.hee şimdi mutlu değil miyiz?Çoook...Sağlıklıyız,birlikteyiz,işimiz gücümüz var.Neyimiz yok?Egomuz.Egomuz olmadığı için rahatız.Başkalarıyla uğraşacak kadar vaktim yok açıkçası.

Ama etrafımda çoğu kişi tek başına büyütüyor çocuklarını.Ve hepsi de aynı durumda.Yorgunlar ama mutlular.Ne güze bir şey gece yatağına yattığında "ohh be bugün de sağlıkla bitirdik,hala beraberiz,iyiyiz.vicdanımız da rahat." demek.

Sabah onun sesiyle uyanmak,gıdıklamalarıyla güne başlamak.Harika bir şey...

Bunu yaşayamamak ta vardı,Allah korusun...

Allah kimseyi çocuğundan ayırmasın.Özellikle anneleri...

Çok sevin çocukları,çok sevin anneleri...

Onlar herşey...

Onlar melek...

RESİM ALINTIDIR.

31 Ağustos 2016 Çarşamba

Hayat Güzeldir...

life is good clipart ile ilgili görsel sonucu

Hayat güzel ya...

Böyle size de olur mu bilmem ama böyle anlık bir sevinç gelir insana.Böyle bi tövbe estağfurullah bi hal geliyor...:)))İçinde bulunduğum duruma şükürler olsun...

Bazen oturup düşünür insan başına gelenleri.Neler olduğunu hayatında.Nasıl zorluklarla karşılaştığını düşünür.Zanneder ki bunların hiçbir çaresi yok ya da bir tek onu buluyor bu tür zorluklar.Benim de düşündüğüm olmadı mı?

Sordum defalarca kendime?Ben ne hata yaptım da bunlar beni buldu?diye.Ya da her kötü şey yaşandığında "Ben bunu da mı görecektim?" diye.Ama soru yanlış...Soru "Bunun arkasında acaba hangi güzellik var?"Çünkü gerçekten Allah her derdin arkasından bir güzellik te veriyor.

Bilmiyorum valla neden bu histeyim,nasıl oluyor ama kendimi iyi hissediyorum.Evde oturup oğlumla oyun oynayınca mutlu oluyorum.Onu kucağıma alıp sarılıp öpünce mutlu oluyorum.Yemek yaparken mutlu oluyorum.Arkadaşlarımla dışarı çıkıp güzel muhabbet edebildiğimde ya da dışarıda arkadaşlarla bir iki çay,kahve içebildiğimde mutlu oluyorum.Gece yatağıma rahat yatabildiğimde,gün içerisinde yaptığım şeyleri düşününce mutlu oluyorum.

Ne mal-mülk ne para ne maddi bir şey.Bunlardan hiçbiri mutlu edemez.Ama düşünüyorum,daha ne olsun ki hayatımda?Oğlum benimle ve sağlıklı.Ailem yanımda,ailem ve dostlarım bana destek.Hem de iyi günümde değil kötü günümde.Bana koşulsuz şartsız güvenen insanlar var etrafımda."Sen ne yaparsan yap biz arkandayız "diyen dostlar var.Bunu ailenden başkası söylemez dediğinde bir anda çıkan dostlar...

Evet zengin değilim,evet bir evim ya da arabam yok.Ya da bankada bir sürü param...Ama çok şükür borcum da yok.Kimseye bir özür borcum da yok.Kiramı ödeyebildiğim her ev benimdir.yeter ki huzur olsun.

Nice evler biliyorum...Şato gibiler...Havuzu,bahçesi,golf sahası,basket sahası,sinema odası,sayamadığım kadar çok odası ve banyosu,benim evimin toplam metre karesi kadar olan mutfaklar ve o mutfaklarda çalışan yardımcılar...Ne şaşalı bir hayat.Ama içi boş.Ne kadın adamla ne de çocuklar anne-babayla iletişim içindeler.Ne anladım öyle hayattan?

Ben oğlumla dışarı çıkıp yürüyüp bir simit yiyip keyif yapamıyorsam,arkadaşlarımla oturup sohbet edemiyor ya da ailemle yemek yiyemiyorsam ne yapayım öyle hayatı?

Bugün de o mutlu hissettiğim günlerden biri?ne oldu özel olarak?Hiçbir şey!İşten çıktım ve özel derse gittim.Daha sonra eve geldim.Bu arada öğrencilerimle sohbet ettim,arkadaşlarımla konuştum.İki espri yaptık,şakalaştık...BU...Eve geldim,oğlum yatmak üzereydi.Beni gördüğündeki sevinç ve heyecanı görünce mutlu oldum.yattı başını okşadım."hadi annecim,yatıyoruz bebeğim."dedim.Bana bakışı,arkasını dönüp yatışı beni mutlu etti.

Nice çocuklar var yatağı olmayan,nice çocuklar var anneleri olmayan,nice insanlar var kirasını ödeyebilecek evleri yok,ya da etraflarında destek olacak insanları yok,giyecek giysileri yok,ya da o yok bu yok...

İnsanlar hep daha fazlasını elde etmek için yaşıyor?Neden?Yetmiyor mu eldekiler?Yaşamanı sağlamıyor mu?Neden daha fazlası?İnsan para kazanacağım,mal-mülk edinceğim diye kendini paralıyor.Hayatı kaçırıyor,sosyal yaşamını yok edşyor.Çocuklarını birbir zamanla kaybediyor.Ve sonra keşkelerle boğuşuyor.Neden?Çocuklarına ev,araba,arsa bırakabilmek için mi?Bize kaldı mı ailemizden?Bana kalmadı açıkçası.Eee sürünüyor muyum?Hayır.Gayet de güzel hayatımı idame ettiriyorum.Çok şükür elim ayağım da yerinde.İşim gücüm de var.Akıl sağlığım da yerinde.Tamam kabul,biraz su kaçırıyor olabilir çatlaktan hafif...:)))

Ama hayat güzel ya...Her gün aldığımız nefese şükürler olsun.Her gün yaşadığımız hayata,bize verilen emanetlerin sağlıklı olduğuna şükürler olsun,yalnız olmadığımız için şükürler olsun...

Daha ne istenebilir ki hayattan?
Ben bilemedim?
Ya siz?

RESİM ALINTIDIR.

Ben Daha İyisine Layık Değil Miyim?

tv serie clipart ile ilgili görsel sonucu

Etrafımda kim varsa boşanıyor yahu...
Neden mi?Bir sürü nedeni var.Ama birini dinlerken biri de bana telefon açıp "Zeynep biz boşanıyoruz..." diyor.Yeteeeerrr artık boşanma duymak istemiyorum.Bir kişi de gelip bana desin ki " ayy maaşallah ne güzel bir ilişkisi var şu çiftin."Ya da "Biz ikinci balayımızı yaşıyoruz." Ama yookkk...

Bunun nedenini sabaha kadar hatta günlerce gecelerce tartışabiliriz.Bence bu biraz eskiye dayanıyor.Artık kadının da çalışması,erkeğe muhtaç olmaması,hatta okuması...Okuyunca çocuklarını da eğitmesi ve eve erkek para getirmediğinde de sorun olmayıp onun zaten kazanıyor olması.Bu eskiden böyleydi,şimdi değil diyemeyeceğim.Bunu ben de yaşadığım için biliyorum.Bu 50ler,60lar değil yani...Günümüzde de böyle.

Ve izlediğimiz dizi ve filmler.Hiç farkettiniz mi?Hangi dizi de çirkin kadın veya çirkin erkek var?Ya da olsa da başrolde mi?İyi karakter mi?Ya da hangi dizide fakir bir karakter var?O fakir karakter hiç kazanır mı?Hiç haklı bir rolde olur mu?Ben hiç görmedim.

Zaten televizyonu açınca ya evlilik programları ya da saçma sapan yarışmalar.Hadi yemek programlarıyla birşeyler öğreniliyor diyelim.Ama gerisi boş...Diziler 1500kere yayınlanıyor.Zaten prime-time süresinde yayınlanan diziler en az 3 saat sürüyor.Bir de gece veya gündüz tekrarını veriyorlar ki iyice beynimize kazınsın.Sübliminal mesajlarla bizler daha sonra birbirimizi yiyelim.

Bizler Türk ailesiyiz ya.Bildiğin evlendikten sonra akşamları çay demlenir,çekirdek çitlenir.Ya da anne meyve soyar ev ahalisine yedirir.Öyle kimse bana akşam evde yemekte biftek yedik daha sonra eşimle şömine karşısında Tchaikovsky dinleyip şaraplarımızı yudumlarız demesin.En baba günde bile yemek menüsünde kuru pilav yerine kızartma,dolma filan olur.Akşamına çay değil karşılıklı kahve içilir.Hadi içki içeceksen de bizim Türk milleti ya rakı ya bira içer.Budur yani...

Ama bize empoze edilmek istenen farklı.Adam bir bakıyor,dizideki hatun ev hanımı.Ama giyim o biçin,saçlar başlar yapılı,sabah kalkınca kendi karısındaki gibi gözünde çapak yok ya da ağzı kokmadan kocasını öpüyor.Saçı başı tertemiz.Bakayımm..Vallaha makyajlı da...Sabah kalkıp günlük kıyafetlerini giyiyor.Kendi karısı gibi eşofmanlarla kalkıp onlara kahvaltı hazırlamıyor.Kahvaltı hazırladıktan sonra herkesi öperek uyandırıyor.Ya da kadın hiç kalkmıyor,evdeki hizmetliler hazırlıyor kahvaltıyı.E hizmetliler de güzel tabii...Kadın hamile kalıyor,gram kilo almıyor yahu.Sadece göbeği şişiyor.Kadın doğuma giriyor bir çıkıyor,sanki alış veriş yapmış ta çıkmış edası var hatunda.Makyajlı,saçlar süper...Hoopp eski kilosuna geri dönmüş.Kendi karısındaki gibi çatlakları yok.Bunu da nereden görüyoruz?Kadın doğum yaptığı hafta evinin önünde bulunan havuza bikinisini giyip giriyor.E adam bir de dönüp kendi karısına bakıyor...Hatun hiç makyaj yapmıyor,40 yılda bir.E 2 çocuk var.Hiçbir doğumdan bu kadar bakımlı çıkmadı.Hep eşofman giyiyor.kiloları hala duruyor.E çatlak,selülit almış başını gidiyor.E ben insan değil miyim?Ben daha iyisini haketmiyor muyum diye düşünüyor...

Ya kadın?Görüyor kaslı erkekleri...Bakıyor hepsi çok yakışıklı.Hepsi Kenan İmirzalıoğlu ya da Kıvanç Tatlıtuğ gibi...Uzun boylu,kaşlar,gözler süper...Kıza nasıl aşık.Her dediğini yapıyor.İşten gelirken eve hep bir hediyeyle geliyor.Bir gün çiçekle bir gün çikolatayla.Hatta çiçeklerin cinsi sürekli değişiyor.Bir de işten her geldiğinde onu karşılayan karısını öpüyor.Arada eşine yemek pişiriyor.Öyle kendi kocası gibi işten yorgun argın gelip perişan bir şekilde çantasını kenara atıp,"Bugün yemekte ne var?" diye sormuyor.Yemekten sonra kadına " Ne yapmak istersin hayatım?Film izleyelim mi?" diye soruyor.Film izlerken kadına sarılıyor bir de.Kendi kocası gibi maç izlerken bağdaş kurup çekirdek çitlemiyor ya da " Hanım çekilsene önümden" demiyor.Kendi kocası kadar kıllı da değil,aaa bir de saçı da var be!Kadın bir kocasına bakıyor bir de ona...Daha iyisini haketmeyecek kadar kötü ve değersiz mi o?Hayır değil diyor.

Ve her iki taraf ta daha iyisini hakettiğini düşünerek yuvalarını dağıtıyor.Buluyorlar mı?Bilmem.Ama bu zihniyetle gidenlerin mutlu olduğundan şüpheliyim.Evet tabii ki bakımlı olmak çok güzel.Ama adam aslında o kiloların ya da selülitlerin aslında bir zamanlar olmadığını,bunu çocuklarını hayata getirdiği ve onları hakkıyla beslemek için edindiğini ve kendi bedenini feda etmenin ne kadar kutsal olduğunu bilse ya da kadın adamın aslında saçlarının olmayışını işte veya ailesini nasıl geçindireceğini,daha iyi nasıl yaşayabileceklerini düşünürken stresten kaybettiğini bilse hala aynısını düşünür mü?

İlişkiler bu kadar basit mi ya?İnsanlar kendini Benjamin Button mu zannediyor acaba?Güzelliğin göreceli ve geçici olduğunu mu bilmiyorlar.Yaşlanıyoruz canım kardeşim.Ben yaşlanırken sen gençleşmiyorsun.Ben yer çekimine yenik düşeceksem sen havalanmayacaksın.Ya da benim saçlarım dökülürken senin saçların çıkmayacak.Benim kazayaklarım olurken senin derin gerilmeyecek.Yıllar sadece bana geçmiyor.Sana da geçiyor.Ve en güzel dediğin insan bile bir gün buruş buruş oluyor.Bir bakmışsın boyu çekmiş,buruş buruş olmu,takma dişleri ve bir sürü hastalığıyla,anane ya da ded yeleklerini giymiş öylece salonda oturuyor.Bu da en iyi yaşlanma hali.Binbir yzü var hayatın.Ne getireceğini ne götüreceğini bilemezsin.İnsanları dış görünüşüyle yargılayıp arkadaşlığını kesmek,evliliğini bitirmek ya da ona bir şekilde zarar vermek ne kadar basit ve komik bir düşünce.Tamam arkadaşım git,yolun açık olsun.Böyle düşünen biriyle işim olmaz diyorsunuz.Ama bir de bir bakıyorsunuz aslında etrafınızdaki hemen hemen herkes öyle.

Kaşın gözün güzel değilse,kiloluysan sana bakmazlar;ama zayıf ve zarifsen bu sefer de işin b...u çıkarırlar.Hele ki boşanmışsan...

Nedir bu doyumsuzluk?yediklerimizde içtiklerimizde mi var bişeyler?Hayır Çernobil'in bile bu kadar etkisi olmamıştır.İnsanlar gittikçe her konuda doyumsuzlaşıyor.Ve bu da onları artık iyice hayvani dürtülerle yaşamaya mahkum bırakıyor.Eee sonuç?İnsanlıktan çıkma,hayvanlaşma...

Bir dizi bir film bir reklam ne kadar etkileyebilir ki hayatımızı demeyin?Çok etkileyebilir.İnsan beyni o kadar farklı ki.O ne isterse ne düşünürse sizi ona göre yönetir.Hiç mi yetiştirmede hata yok?Olmaz mı?Anne baba da aynı düşüncedeyse zaten çocuklarından farklı bir şey beklememek gerekir.

Baba eve hemen hemen hiç gelmiyor,sadece misafir geldiğinde "dostlar bizi keyifte bilsin" mantığıyla rol yapılıyor,anne evde tek başına birşeyleri idare etmeye çalışıyor ve bu zavallı hayatı kabullenip gururuna yediriyorsa çocuklarından da birer Don Juan çıkmasını beklemek aptallık olur.

O aptallığı bir kez yaptım,Allah bir daha yaptırmasın...

Anne babanın birbirinden bir beklentisi yoksa sadece birbirine maddi açıdan muhtaçlarsa zaten orada evlilik yoktur.Aldatmalar çoktan başlamıştır ki bu illa cinsel olarak olmak zorunda değildir.Düşüncesi bile aldatma demek için yeter bence.Mallar birbirlerinin üstüneyse ve ayrıldıklarında eğer para kaybına uğrayacaklarını bilerek devam ediliyorsa çok mekanik bir evlilik var demektir.Ve çocuklarından da duygusal ve gerçek anlamda evlilik yapmalarını beklemek çok salaklık olur.

O salaklığı bir kez yaptım.Allah bir daha yaptırmasın...

Halbuki bilseler mal,mülk,para bunlar hep boş.Geçenlerde nerede okuduğumu bilmiyorumama bir sosyal medyada bir arkadaşım paylaşmıştı.
"Adam ölür ve Tanrı'nın huzuruna gider.tanrı elinde bir şey tutuyordur ama ona göstermiyordur.Ve adama der ki " Bu elimde tuttuğum sadece sana ait olandır."Adam sorar:
"Tanrım o elinde tuttuğun benim bedenim mi?"
"Hayır,o sadece bana aitti.Gitti."
"Dünyada edindiğim varlıklar mı?"
"Hayır onlar da benimdi ve sen öldün.Onları geri aldım."
"Peki ruhum mu?"
"Hayır o da bana aitti."
"Peki günahlarım ya da sevaplarım mı?"
"Hayır onlar da bana aitti ve hesaplandı."
Adam merakla sorar:
"Peki nedir o bana ait olan?"
"Anıların.Sana ait olan ve sana kalan sadece iyi ya da kötü anıların."

Çok güzel değil mi?Çok doğru.Kiminle ne iyi ne kötü anın var onlarla gitmek...Ne para ne mal ne mülk...Beden,ruh,eşyalar senin değil.Sen öyle zayıf kalmaya iyi görünmeye çalılırsın ya da göğüzlerine silikon yaptırırsın ya da 1 kilo makyaj yaparsın ama onların hepsi dünyada bir karış toprağın altında kalır.Senin topladığın anılar dolayısıyla sevap ve günahların seni güzelleştirir ya da çirkinleştirir.

Sanırım bunu düşünebilmek için de insan olmak lazım sadece.
Ben iyi ya da doğru bir insan değilim.Birçok yanlış yapıyorum.Bir sürü de günahım vardır.Ama kimseyi bu yüzden kıracak kadar da vicdansız değilim.Hele ki evliliğimi dağıtıp,çocuğuma bu travmayı yaşatıp daha sonra onunla hiç ilgilenmeyecek hatta karşı tarafa bir sürü şey çektirecek kadar vicdansız hiç değilim.Ama çektirenler daha sonradan ne çekeceklerini tahmin edemiyorlar heralde diye düşünüyorum.Sadece hıııılamakla yetiniyorlar.

Yazık,üzülüyorum.İnsanlar bu nedenlerle kaybedilmemeli.Evlilikler haklı bir neden olmadıkça dağılmamalı.Tamam belki belirli bir fiziki şiddet yok ama manevi şiddetin Allah'ı var burada.Bir insan başka bir insanı nasıl olur da kendinden aşağıda görebilir?Aklım ermiyor.Yani Allah onları bizden üstün yaratmış ta biz mi eziğiz anlamadım?Tövbe tövbe...Vallaha çarpılacaz.Gerçi daha ne kadar çarpılabiliriz ki değil mi?Ayyy yok bir daha böyle demeyeceğime söz vermiştim.Çünkü bir aralar ben ne zaman " Allah'ım daha başka ne olabilir ki?" dediğim de " Bak göstereyim " der gibi bir yenisini bir öncekinden katlayarak gösterdi sağolsun.Olsun başa gelen çekilir değil mi?Her zaman dediğim gibi Allah çaresiz dert vermesin,kimseyi çocuklarıyla sınamasın.

Amacım bir kişi ve ya kişileri eleştirmek değil.Yanlış anlaşılmasın.Amacım artık insanların gerçekten "bir insandan "ibaret olduğunu tekrar hatırlamaları.Bunu hatırladığımız an eminim "Aaa gözünün üstünde kaş var" demekten kurtulup " Aaa senin gözlerin ne kadar güzelmiş" diyeceğiz.

RESİM ALINTIDIR.

30 Ağustos 2016 Salı

Geveze Miyim Ne?

talkative woman clipart ile ilgili görsel sonucu

Ya şöyle bir düşünüyorum da ne gevezeyim ya...Eve gelince diyorum ki,
"Ya çok yoruldum konuşmaktan.Derse girdim çıktım o kadar.Tamam sus artık.Yat dinlen."Hooop bir telefon,bir arkadaş...
"Aaa naber napıyorsun?
"iyidir senden?."
"Ya bugun noldu bak..."la başlayan sohbet en az 20 dk sürüyor.Çok sararsa o yorgunum diyen beden gerekirse o arkadaşla buluşup dedikoduya devam ediyor.Bu nasıl bir bünyedir ya?

Gerçi öğretmenlerim hep benim çenemin düşüklüğünden şikayetçi olurlardı.Annem her veli toplantısında notlar veya davranıştan bir sorun olmadığını ama çok konuştuğumu,başkalarının da dikkatini dağıttığımdan şikayetçi olduklarını söylerlerdi.

Belki şimdi dikkat dağıtmıyorum ama çok konuşarak ama hala çok konuşuyorum yahu...
Güzel insanlarla birlikte güzel sohbetler olunca tutamıyorum şu ağzımı ya.Şöyle bir hanımefendi ol değil mi?Çok konuşma len...

Ne gelirse zaten başıma şu dilimden geliyor.Samimi görüp herkesi herşeyi tüm içtenliğimle anlatıyorum ya,işte beni bitiriyor.Çok uyarı aldım.
"Ya bak anlatma heryerde..."
"Kızım bak valla başına bir şey gelecek bu dilinden."

Evet öğrenmeye çalışıyorum bunu.Kendimi dizginlemeye çalışıyorum ama bu da benim karakterim,değişemiyorum ki elbette kimsenin sırrını ya da özelini ya da kendimin söylemeyi istemediğim özelimi söylemiyorum kimseye ama yaşanan olayları dahi anlatınca olan biten herşeyiyle yetiyor zarar görmeme.Derler ya sen bir söylersin bir de bakmışsın bin olmuş...O hesap...

Bir ortamda da mesela bir bakıyorum hep en çok konuşanlardan biriyim.E tabii arkadaşlarım da pek sakin kişilerden oluşmuyor.Çünkü öyle sakin ve konuşmayan biri benle arkadaşlık edemez.Bıkar,sıkılır benden.Ben de haliyle tabii ki ondan.Ya da sürekli oturan biri de olmaz.Benim tüm arkadaşlarım hep hareketlidir.
"Hadi kalk,şuraya gidelim"dediğimde hemen kalkarlar.

İstekler çok çılgın da olabilir.Yani öyle değil...Düşündüğünüz cinsten değil...Bir kez Kybele ile konuşuyorduk ve hayatımızın çok rutin olduğuna karar verdik.ahh ya o zamanlar ne kadar da rutinmiş hakikaten.Lise zamanlarımızdı.Ve " Haydi kalk yarın sabah kahvaltı yapalım ama değişik bir yerde."
"Olur dedim."Planımızı yaptık hazırlandık ve ertesi sabah 05.00 gibi uyanıp doğğğru Taksim'e gittik.Daha kargalar uyanmamış,sadece bir kaç tane dükkan yeni yeni açılıyor.Tramway çalışmıyor.Gittik İstiklal Caddesi'nde yolun ortasına oturduk ve yanımızda getiridğimiz ekmek arası peynir ve domtesi ve meyve sularımızı açtık içtik.Oturduk sırt sırta ve geleni geçeni ziledik.O kadar güzeldi ki...Bunu bizim kafadan olmayan kimse yapamaz.Gerçi o da İkizler burcu.Manyaklığımız ordan tutuyor yani:))

İkizler zaten girdiği ortamda belli ediyor kendini.Sivriliverir hemen.Dengesiz davranışları da belli eder onu.Bir arkadaş anlatmıştı ne gülmüştüm.Yolda giderken ikizler burcu ola bir kişi yolu tarif ediyormuş.
"ilerden sağa,yok yok sola gidicez.Sol sol.Sağ mıydı.Neyse sen dön bakalım sorarız olmazsa."
"ya bir dakika ya.Yeter artık.Sen ikizler misin nesin."
"Aaa nerden anladın?"
Cevaba gerek var mı?:)))

Ben  kararsız değilim ama maymun iştahlıyımdır.Özellikle el işlerinde.Bir örgü olsun iki sıra örer bırakırım.Ya da bir hafta canım çok yemek yapmak ister yaparım,ondan sonraki 1 ay hiç elimi sürmem:))Gerçi her zaman severim yemek yapmayı ama öyle her zaman özenmem.Bazen fırında tavuklar,firik pilavları,kaşarlı mantar dolmaları bazen de bildiğin kahvaltı sofrası...

Bazen ağlarken bir anda gülebilirim de.Valla bak...Ya da tam tersi.Beni gülerken görenler bir anda ağlarken de görebilir.Sinirim de öyledir.Bir anda yakarım yıkarım ortalığı,ortamdakilerin içine ederim,sonra bir şey olmamış gibi takılırım.

Ney?Psikopat mı??Bana mı dediniz?cık cık cık...Hiç yakıştıramadım!:)))

Ama her türlü gevezeyim arkadaş.Sus derlerse de 2 dakika belki.Yahu mübarek bir sus.Tamam şunu anlatayım sonra valla susucam:)))

Evde de bazen milleti canından bezdirirdim.Annem bana bazen "Nolur kızım.Bak valla kafam kaldırmıyor."derdi.Ama ben dinlemez anlatırdım.Kadın bazen beni dinleye dinleye uyurdu.Ninni gibi geliyordu heralde.

Yukarıda resimdeki gibi konuşurken tükürük saçmasam da evet,çok konuştuğum doğrudur.:)))

E adam bana çok bile dayanmış dimi?Bu kadar geveze hatunu kim sever be?Adam artık demiş ki "Yeter be kadın yeter bi sus.Yoksa giderim."
"dur birşey daha anlatayım,öyle git:)))"
"Lannn...Bi git..."
"allasen,nolur bi fıkra anlatıcam len."
"Yav de get..."
"Bir gün bir adam...":))))

Neyse ya ben böyle mutluyum.Konuşmayı seviyorum arkadaş.Napayım yani.Allah ta beni böyle yaratmış.Mesleğim de buna uygun.Gerçi ben çok konuşmam derste,genellikle öğrencileri konuşturmaya çalışırım ama konuyu anlatınca da incik cıncık herşeyi anlatırım.Uyuyanı gebertirim:))

Aslında avukat olsaydım diyeceğim ama onlar da bir şey yapmıyor ki.Bu zamana dek mahkemede gördüğüm ve çevremde olan avukatlar lal olmuşlar,hiç konuşmamışlardı.Zaten dilekçede var ben niye söyleyeyim.Arkadaş bi hakkını savunsana,söyleyeceklerini söylesene dimi?Ama işte hakkıyla yapan da çok az var.Neyseki bu sefer avukat konusunda çok şanslıyım:)

Hatta bazen avukatım bile benden bıkıyor,çok konuşuyorum diye.Beni azarlamışlığı bile vardır."Zeynepcim kısa keselim olmaz mı?Yani sonuçta ne yapmak istiyoruz?"
"Tamam şunu anlatayım bakın,önemli.Sonra birlikte karar verelim."
Allaaahhhhh....

Noldu?Sıkıldınız mı?Tamam bitiricem ama size anlatmam gerekn bir şey var onu da anlatayım yazımı bitireceğim,söz:)))

Yok yok şaka şaka bitti.Hadi gidin,bi elinize yüzünüze su çarpın:)Normal hayatınıza geri dönün.:)))

RESİM ALINTIDIR.


Kurşun Adres Sormaz Ki:))

nazar clip art ile ilgili görsel sonucu

Ya vallahi artık inanacağım kurşun dökme işine...
Hurafe derdim,olmaz ya yalan bunlar derdim de meğerse bilimsel bir açıklaması varmış.Vücuttaki kötü enerjiyi alırmış.Kurşun elementi negatif elektrik atomlarını dağıttığı için pozitif atomların yayılmasını sağlarmış...Yani belki buna biraz inanabilirim.Her zaman diyorum insan inançlı olup dua edip ibadetini yerine getirdiğinde iç huzuru olur,herşey yoluna girer.Ben buna inanıyorum.Ama açıkçası sön dönemlerde yaşanan olaylara bakıldığında kurşun döktürmenin de bu bilimsel açıklaması beni cezbediyor...

Bunu neden düşündüm ben?
Zaten yaşananları biliyorsunuz...Boşanma süreci,okul davası,tehditler,avukatlar,jandarmalar...
Tatilden dönüşte bize vurup kaçanlar ki henüz bunu bilmiyorsunuz.O olay zaten tam film gibi.Onu da detaylarıyla anlatacağım ama şu süreç bir bitsin ondan sonra.Çünkü olay kamu davasına döndü.Arkadaş hiç mahkemeden çıkmıyorum ki.Yani üstümden kuş geçse hakikaten "hıııhh,ben senin üstünden geçmek istemiyorum.Orda durma" diye dava açacak be...Yani varsa benle bir sorunu olan buyursun gelsin,ben zaten hep mahkemelerdeyim dermişimmm...Bence bu olaylar bittikten sonra bilirkişilik yapabilirim.Her süreci biliyorum.Bir adım sonrasını tahmin edebiliyorum.Karşı taraf ne yapacak ne edecek hepsi...Parası olan geiyor dava açıyor arkadaş...Neyse belki de yıllarca dua edip elde edemediğim paraları davaların bitiminde alarak zengin olacağım:)))))))Amannn batsın paraları da kendileri de...Sıfatlarından ne hayır görük ki paralarından görelim...

Ben bunları yaşadıktan sonra okulumuz başladı ve hem bölüm başkanımız olan hem de benim okuldaki annem gibi olan canım öğretmenimin arabasını yolda gördüm.Yanında da diğer bir meslektaşım vardı.Sabah okula beraber geleceklerdi.Okula gidilebililecek en açık yol orası olduğundan herkes o yolu kullanıyordu ve birbirimizle karşılaşmıştık.Ben arabaları bozuldu zannetmiştim.Meğerse bir kamyon onları yolsa sıkıştırmış,arabanın yanına sürtmüş ve kaçmış gitmiş.Araba zaten eski bir araba.Ama maaşallah'ı var.40 yıllık,otomatik bir maviş:)Öğretmenimin kendine ait özel bir arabası vardı ama o da bir kolej mağduru olunca -tamamen duygusal nedenlerden-satmak zorunda kaldı ve bu güzel arabayı kullanmak mecburiyetindeydi.Çünkü henüz okul servisleri başlamamıştı.Ben yanlarına gittiğimde polisi çağırdıklarını söyledi.Polisi beraber beklemeye başladık.O bize her ne kadar "Okula gidin siz" dese de biz onu yalnız bırakmak istemedik.Daha sonra polis geldi ve arkasından zümremizin diğer üyesi olan meslektaşımız da kendi rabasıyla geçerken bizi görmüş ve hemen gelmişti.İfade verilecekti,kamyonun plakası alınmıştı ve sahibine bakılacaktı,aranacaktı...Yani zart zurt çok iş...Zorla bizi okula gönderdi ve kendi de 1 saat sonra okula geldi.Tabii ki cana gelmemişti bir zarar ama öteki niye olsun değil mi?Hadi çarptın kaçma bari...Bunun da stresini yaşadık...

Daha sonraki gün işlerimizi halletmeye çalışıyorduk.Okulda gayet mutluyduk.Herkes kendi işine gücüne bakıyordu ve insanlar birbiriyle kaynaşıyordu.Öğle yemeğine indik ve konuşurken birden bire aynı öğretmenimizin aniden midesi bulandı ve gitti bir anda istifra etti.Hepimiz şaşırdık,şok olduk.Daha sonra yemeği bitirince kalkıp gidelim dedik ve tam merdivenleri çıkarken birden bire ayakkabısının topuğu çıkıverdi.Allah korusun valla,iyi tutunmasaydı düşebilirdi.

Dedik ki "Allah bizi sınıyor heralde."aynı hafta içerisinde bir sürü olay.Millete anlatsan inanmaz.Hatta birine anlatmıştım ve bana "Yok hocam,o filmlerde olur ya "filan diyip inanmamıştı.:))

Şu olayla bir çözümlensin daha neler anlatacağım.Ama inanmamazlık yok!Şimdiden uyarayım da."Zeynep sallama..." demeyin:)))

RESİM ALINTIDIR.

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Aradığınız Kişiye Şu Anda Ulaşılamıyor...

telephone talking clipart ile ilgili görsel sonucu
Şu telefon konuşmaları ne kadar garip aslında.Ne mimik ne de beden dili...Görünmüyor,sadece ses tonundan anlarsan anlarsın...Belki de bir çok ilişki bu yüzden bitmiştir,ya da bir çok kavga böyle çıkmıştır.
"Ya valla aslında şu an sana şaka yapıyorum,anlamadın sen.Bak hayır,öyle diil..."Kapadı...
"Ne diyon lan sen?"
"Yahu sana demedim,öteki adama dedim."
"Demin küfrettin."
"İşte sana değil ,ona."
"O zaman ona dedim diye açıkla..."Haydaa...

Bizde de çok gaf olurdu.Mesela annemin bir gün taksiciye söylediği cümle gibi...

Birgün dışarı çıkmaya karar verdik ve taksi çağırdık.Annem çevirdi taksinin numarasını ve dedi ki;
"İyi günler,Gelincik blok kat 7 daire 33 e bir taksi lütfen.Apartmanın önüne yok yok arkasında kalıyor.Yok yanında.Tamam neyse önüne."
Yok istersen sen hiç koltuktan kalkma taksi evin salonuna gelsin seni alsın...
Taksici ne dedi bilemem ama biz gülmekten çatladık.Taksici geldi anneme dedi ki;
"Abla telefondaki siz miydiniz?" ohooo koptuk gittik resmen.

Bir kez de misafirler gelecek annem bakkala inemiyor,ocakta bir şeyler var.Telefon açtı.Ben de o sırada televizyon izliyorum.Annemin aynen konuşmasını aktarıyorum,
"Bize 6 yumurta,bir paket un bir kutu da süt.He he...evet.Para üstü de getirin olur mu...Tamaaammm tamam oldu hadi öptüm bye."
"Öptüm mü dedin anne adama?"
"Hee ben niye öptüm ki şimdi?"
Ve annem 10 gün kadar bakkalın önünden bile geçmedi.

Bizim apartmandakiler de bir alemdi ama Afrodit'imin annesi de bitaneydi.Ve bu telefon konuşmalarında 1 numaraydı aramızda.Mesela;Bakkala telefon açıp tam aklında geçenleri söyleyecekken aklı karışıp ta,
"Bize 2 kilo pispispis" diyip utancından telefonnu kapatan kişi candır ya...Hadi bu garip ama bakkalın bunu kim söylediğini anlayıp ta onlara iki kilo patates göndermesi daha garip:)))Sanırım günde konuşulan "bakkalın pattisler" lafı ona ulaşmış olsa gerek.Yoksa pispispis 'in patates olduğunu nereden anlayacak?:))))

Ama hep mi gaf olacak canım...Bazen de hayat kurtaran şeyler de olurdu yani.mesela babamın beni ısrarla arayıp benimle konuşmak istemesi artık canımı sıkmıştı.Açarsam benden laf almaya çalışacak ben hııı lıycam.Kenar köşeninkinden farklı bi hııı lama ama.Anladınız siz onu:)))Açmasam daha sonra neden açmadım diye bir sürü tantana...Onun yerine bir deneyeyim dedim.Hani şu telefon kapalı olduğunda "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor..." cümlesinin ingilizcesi.Açtım telefonu ve söyleyiverdim." The person You have called cannot be reached at the moment.Please DON'T try again later." Babam da ;"telefonunu kapatmış..." dedi.Ve sonuna dek te dinledi yani.AMa yedi mi?Yedi:))))Süperdi demekki insanları kandırabiliyordum.

Akşam anneme anlatınca nasıl güldük anlatamam ve teyzemleri işletmeye başladım.Küçük teyzemi aradı,şöyle bir duraksadı ve sonra dedi ki" Biri işletiyor heralde..."Sonra "teyze benim ben..."dedimAma asıl en komiği büyük teyzemdi.Şimdi kızmasın bana ama o akşam onu da aradım ve aynısını söyledim.O da hemen dedi ki;
"Oğlum al bakiim,ingilizce bişiler diyorlar.Bankadan mı arıyorlar?"
Ne gülmüştük ya...Sonradan teyzem "Zeyneppp?Sen miydin o?Ayyy ne güzeldi ya...Bir daha söyle bakiim demişti:))"

Bir daha söyle...Seviyorum...Bir daha...Seviyorum...Şırrakkkk!Yalan söylüyorsunn:)))

Ya da istemediğin biriyle konuşurken ya da konuşmayı uzattığında bir poşetle "ne anlamadım?Ne diyorsun?telefonda bi ses var...Ne ?Anne?Anne?":)))Bir de suçu başkasına atma var tabii."Sanırım çekmeyen bir yerdesin..."ya da " Senin telefonun mu bozuk?":))))

Neyse daha yazacak çok şey var bunun üstüne.Daha neler var neler.
Bi dakika...Sanki net gidip geliyor..Ayy arada çızırtılar var...Nee?Anlamadım?

RESİM ALINTIDIR.



28 Ağustos 2016 Pazar

Aaa Orası Çok Deniz...

grocer clipart ile ilgili görsel sonucu
Bir insanın bir bakkalla ne kadar anısı olabilir ki?

Sadece benim değil.Kardeşim ve benim.O kadar komik bakkallarımız vardı ki İstanbul'da otururken...

İstanbul'da otururken apartmanımızın hemen altında bulunan bir site bakkalı vardı.Sahibi çok iyi bir insandı.Gerçekten çok saf ve iyi biriydi.Eşini ve çocuklarını da tüm site tanırdı.Ve çok sevilirdi.Acil olarak birşeye ihtiyacın olsun ve paran yoksa "Sorun değil ablacım" derdi.Bu şu an çoook uzak olduğumuz bir cümle.Aslında insanlık bu yani.Normal olanı bu ama işte...

Bu bakkal bizim anne ve babamızın ayrı olduğunu biliyordu.Annemler birlikteyken de vardı bakkalımız ve babamla da iyi anlaşırdı ama babam sürekli onun yanına gidip oturup muhabbet edince adamın işleri aksamaya başlardı.Uğursuz ya,kendi işsizliği yetmiyormuş gibi milleti de işinden ederdi:)))

Babam siteye bizi kötülediğinde,annemin yaptığı işi merak edip te bize tavır alan siteden eser kalmayınca,bakkalımız bize iyi davranmaya başladı.Kin tutmadık.Kimseye kin tutmayız zaten.ormal alış verişimizi yaptık.Ama her gittiğimizde bize bi garip bakıyordu.
"abi ben bir ekmek,süt ve yumurta alıcam."
"Tamam canım,şundan da ister misin?Var mı sizde.Yoksa verebilirim.Sorun değil."
"Yooo var.Teşekkürler yine de sorduğun için."
Allah allah bayram değil seyran değil eniştem beni neden öptü şimdi?Bir anlam veremmiştim.Kardeşim bakkala gidince ne alırsa alsın mutlaka yanında bir çikolata veya şeker olurdu.Annem nasıl kızardı.
"Oğlum almayacaksın bir daha."
"Ya anne napayım elime sıkıştırıyor,olmadı poşete koyuyor."
Annem sonunda gidip onunla böyle yapmamasını söyleyen bir konuşma yaptı.O da bizi zavallı zannediyormuş meğerse.Hani bunların babası yok,anaları da koşuşturuyor 3 kuruş kazanmak için.Ben de yardımcı olayım bari.Bir bilse biz annemin kazanımlarıyla neredeyse bir dönem hiç otobüse binmeye tenezzül etmedik.Valla bir ara annem o kadar güzel kazanıyordu ki,durmumuz çok iyiydi.Ne zaman ki işin içine Çin girdi,tüm piyasalar alt üst oldu.Olsun o zaman da aç kalmamıştık.

Ama bu bakkalın lafları da çok komikti.Mesela ben üniversiteden geldiğimde bir dönem annem beni bakkala yolladı.
"Abi ben şunu şunu alıcam."
"Aaa Zeynep hoşgeldin canım.Nassınn?İyi misin Kardeşim?"
"İyiyim abicim,sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim hamdolsun.Biz aynıyız.Haberler sende.Sen hangi üniversitedeydin ya?"
"Yakın Doğu Üniversitesi."
"Nerdeydi o?"
"Kıbrıs."
"Aaa orası çok deniz..."
Bu nasıl cümle len?Aaa orası denizlerle kaplı bi yer.Aaa orası ada...filan anlarım.aaa orası çok deniz nedir allahaşkına.

Ama bakkalımız komikti de ondan bahsederken de biz de komiktik.Annemlerin apartman günü vardı.Neredeyse 40 dairelik apartmandan 20 daire birinde toplanırdı.Biz de Afrodit ve Kybele ile oturur masanın başında hemn yemek yer hem de konuşmaları dinleyip dinleyip gülerdik.Bir gün şu konuşmalara şahit olduk...

"Kızz geçen bakkaldan bi yumurta aldım valla süperdi."
"Öteki apartmanın altındaki markette de güzel ama.."
"Valla ben bilmem Bakkal'ın yumurtaları çok güzel..."
Bakkal'ın yumurtaları mı?Biz koptuk zaten masada...Kendi aramızda konuşuyoruz."Nerden görmüş acaba?"kıkır kıkır kıkır...
"Aaa bak Bakkal'ın pattisleri de harika...Bir de bir sucuk getirtiyor..."
Ya yok artık...Puhahahahaha...Ama biz geberiyoruz gülmekten.Anlam veremediler bize.
"Bunlar niye gülüyorlar bu kadar be" dedi Kybele'min annesi.
Ya zavallılar gayet masum konuşuyorlar ama farkında değiller ki söylediklerinin.Çocuklarının içi fesat.Biz hemen tabii çekiyoruz başka yere.

Daha sonra bu bakkal taşınınca karşı apartmanın altına bir bakkal açıldı.Gelen gideni aratır derler.BU bakkalın sahibi de gerçekten çok iyi niyetliydi ama biraz tipi Recep İverdik'i anımsatıyordu.Mesela ben adamı hiç t-shirtle görmedim.Hep beyaz vücuda yapışan ya da çok giymekten askıları kendini salmış taaa göğsüne dek açılmış bir vaziyette gördüm.Çıraklarına sürekli bağırırdı,totolarına o harika lacivert tuvalet terliği ile hafif tekme atardı."Hadi len işinin başına" derdi.

Tabii malum olay onun da kulağına gitmişti ve bize her zaman bir tık daha farklı davranırdı.Mesela kardeşim ona gittiğinde sürekli ona şu soruyu sorardı,
"Babanı özlüyor musun lan?"
"Yoo..."
"Hee,çok mu kötüydü lan baban?"
"Evet abi.Ben hemen alıp gitsem?"
"Hiç mi aramıyor lan baban?"
"Hayır abi,aramıyor."
"Şerrrefsiz,afedersin."
"Olsun,önemli değil."

Ben gidince de ,
"Al canım ya bir dondurma al.Kardeşinle oturur yersiiz."
"Teşekkür ederim,almayayım."
"Ya al.Benden kardeşim."
"Yok biz sevmiyoruz dondurma zaten."
"Ya dondurma sevilmez mi?"
"Gerçekten,böyle şeylere gerek yok abi ya."
"Bak darılırım..."
Hayda,arkadaş almayacaaammm...Annem tabii gidip bir konuşma daha yaptı.Ondan sonra düzeldi.Herşey yolunda giderken birden bire bir olay patlak verdi.Ben okula annem işe gidiyordu.Kardeşim de okula gidiyor ama hepimizden daha önce eve geliyordu.Hepimizin anahtarı vardı.E tabii annem evde olmayınca,dışarıda çalışınca çok fazla yemek olmuyordu ve kardeşim dışarıdan besleniyordu.Nasıl mı?

Biz de merak ediyorduk ama bu bakkal bir gün annem ekmek almaya gittiğinde sorduğu soruyla anladık.
"abla bu 300 tl borcu ne zaman kapatırsınız?"
"Ne 300 tl si.Karıştırdınız heralde."
"Yooo,sizin ufaklığın borcu."
"Nee...nasıl yani?"
"E hergün gelip salam,kaşar,ekmek ve kola aldı benden.Deftere yazdırdı.Baya da zaman geçti."
"Ahhh...Ben onu...Neyse tamam...Siz bir daha asla ona istediklerini vermiyorsunuz.Benden habersiz asla bir şey almayacak ya da siz vermeyeceksiniz.Çünkü bu borçtan beim haberim yoktu.Şu an üstümde param yok en kısa zamnda size ödeyeceğim...."

Heeehh...İşte en sevdiğim kısım başlıyor...Gerçi evde kırılacak kapı da kalmamıştı ama olsun anem bulurdu bişiler...
Annemin eve bir girişi vardı.Bir bakışı vardı ki,hani düşünmek ve kaçmak için sadece ayakkabılarımı çıkarana dek süren var gibi.Kardeşim " Anne hoşgeldin diye kapıya gidince."
"Sen geç bakayım bi içeriye..." diyince anladı zaar.Korkudan bembeyaz bir şekilde geçti koyunumuz içeriye,artık kesim sırasını bekliyordu.Annem hemen geldi...
"Oğlum sen bana ceza mısın?"
"Noldu anne?"Sanki bilmiyor pislik:)))
"Bakkala gittim alış veriş yapayım diye,bana 300 tl lik borç çıkarttı."
"Neee?"Gittikçe batıyor.
"Yaa..."
"Ama tamam ben ordan aldım bişiler de o kadar olmaması lazım."Sıvıyor iyice,ohhh...
"Ben akşamlara dek 5 kuruş daha fazla kazanayım diye çalışayım siz gidin bok gibi para harcayın.Eve gel evde ye yemeğini.Malzeme var,kendin yap ekmek arası bişiler."Arkadaş neden ona kızınca ben de işin içine giriyorum?Neden sen değil de siz?Hep arada diğer kardeşler de kaynıyor he...
"Tamam bundan sonra öyle yaparım."
"Bundan sonra zate asla almıyorsun oradan bir şey.Valla açlıktan ölsen eve geleceksin.Kimseye de gitmeyeceksin.Valla öldürürüm çocuk seni."
"Tamam anne,özür dilerim."
"Dilemem özür mözür.Yapma bir daha..."

Valla o günden beri kardeşim hiç alışveriş yapmadı,ikinci bir emir çıkana dek.Sonra gitti oraya.Yıllar sonra bir arkadaşıyla o bakkala gidince adam tutup,
"Al al şurdan bişiler."

İnsan bir uzun süre sonra görülmenin ardından  merhaba nasılsın,hadi nasılsın olmasın nassın demesini bekliyor.Adamın söylediği şeye bak...Al al şurdan bişiler.Hani uzun süre sonra bi jest yapacak bişiler ikram edecek ama aştan 0 yani adam...

Şimdi marketler var.Onlarda öyle şeyler oluyor mu?Ben rastlamadım.o yüzden  ben yerli esnafı severim.İçten,samimidir.Komik şeyler olur gittiğinde.Malzeme çıkar.Gülersin,her zaman hatırlarsın.Umarım bir gün yine o bakkalları görme şansımız olur...

RESİM ALINTIDIR.

Bizdeki de Şans!

beach clipart ile ilgili görsel sonucu

Tatili kim sevmez ki?Her sene de şu 3 aylık dönem çok çabuk geçer.Ama 9 ay hiç bitmez.Sürekli pazartesidir gün.Ama hiç cuma olmaz.Cumartesi oldu mu da hemencecik geçer,gider...

Tatili tatil gibi yapana tabii her zaman güzel gelir.İster 3 ay ister 2 gün...Tam yapacaksın tatilini.
Benim tatillerimin hepsinde mutlaka bir olay çıkar.Ya bir kavga ya bir kaza ya bir hırsızlık olayı...
Tatile çıkmaya korkar olduk arkadaş ya...

Küçükken hep halamın yazlığına giderdik,Bozcaada'ya.Neredeyse 5 sene boyunca hep oraya gittik.Çok güzel geçerdi ama her tatilde bir olay olurdu.Ya halamı karpuz tarlasında akrep sokardı,ya birinin başına güneş geçer kendinden geçerdi ya da biri yürüyüşe çıkar gelmezdi ve tüm ahali onu aramaya çıkardı.Bir kez halam ve kuzeni kadın başlarına gece vakti yazlık yer olduğuna güvenerek yürüyüşe çıkmışlardı.Telefon şebekeleri o zaman çok iyi olmadığından Bozcaada'yı tanımıyordu ve çekmiyordu.1 saat sonra geleceklerini biliyorduk,öyle söylemişlerdi.Ama 2-3 saat oldu gelmediler.Herkes telaşlandı ve polisler aramaya başladılar.BUnlar almışlar başlarını gitmişler.peşlerinden de birinin kolu yok diğeri de topal iki adam bunları izlemiş korkmuşlariyolu karıştırmışlar.Polis onları buldu ve halamlar şikayetçi oldular adamlardan.Zaten pis tiplermiş yani...

Bir kez de kardeşimi tarlaya götürelim demiştik.O zamanlar da halamın oğlu küçüktü ve ona yemek yedirmeye çalışıyordu.Terliğinin üzerindeki akrebi farketmemiş ve birden çığlık atmaya başlamıştı.Nasıl canı yanmışsa...HEmen hastaneye gittik.Pansumanı yaptılar,ilaç verdiler filan...

Yok arkadaş ekşınsız hayat yok...

Bir gün Seyfi Baba'nın yerine denize gitmiştik.Benim mayomu almayı unutunca ben halamın bikinisini giymiştim.tabii o zamanlar ben 10 yaşında filanım.Denize bir girdim...Bir daha çıkamadım...Çünkü bikinimin üstü yoktu.Benden bağımsız çekmişşş gitmiş uzaklara...E arkadaş suda bir tek ben varım.Uzağa da gidemiyorum.Ama biliyorum ki pahalı bir bikini.Vallaha ölmek pahasına gittim,yüzdüm ve aldım bikiniyi.Çıkarken de giydim öyle çıktım.Ne o yüzdüm ben:)))

Yine aynı sene bu sefer Ayazma adlı bir plaja gittik ve kardeşimle kumda oyuyorduk.Annem de şezlongtan bizi izliyordu.Benim üzerimde en sevdiğim lacivert mayom vardı.Ama kızgın kumlarda o kadar çok oturmuşum ki mayo oturduğum yerlerden erimiş ve açılmış.Ben de otururken her zamankinden farklı hissediyordum zemini zaten ama çok sıcak heralde ondan diyordum.Ben tam kardeşime denizden su getirmek için ayağa kalktım annem arkamdan ;
"Zeynneeepppp,otuurrr..."
"Hee?Ne???"
"Popon..."
"Nee?Popom mu?"
"Abya popn açık:)))"
"Laannnn..."
hemen olduğum yere çöktüm.Allah'ım ya...Bu nasıl bir şanstır.Yazık annem hemen havluyla geldi ve beni sardı,öyle yürüdüm.O gün utançtan hiç denize girmedim.Ve çoook uzun bir süre sonra Ayazma plajına tekrar gittik.aslında gitmeyecektik te annemlerin zoruyla gittim yine.

Bir zamanlar da Altınoluk'a çok giderdik.Altınoluk'ta yaşayan çok sevdiğimiz bir komşumuz vardı.Önceden altlı üstlü oturuyorduk fakat sonra onlar oraya taşındılar.Komşu diyorum ama komşudan öteydi.Anneme kardeştiler neredeyse.Bana da teyze ile amca.Sonra çok sevdiğimiz,muzip mi muzip,zeki mi zeki amcamız kardeşimin değimiyle Enkan Amcamız vefat etti.Allah rahmet eylesin,çok severdik,çok sevilirdi.

Biz onların yazlığına gittiğimizde hep denizdeydik.Zaten evleri direkt denizin önündeydi.Evin dışına çıkınca ayağınız kuma basıyordu.Öyle yakın.1 aya yakın filan orada kalıyorduk.Ben neredeyse simsiyah oluştum.Gece çekilen resimlerde eğer gülüyorsam sadece dişlerim gözüküyordu,o derece.

Bir gün orada tanıştığım arkadaşlarla deniz bisikletine binmeye karar verdik.Annemden izin almak istedim vermedi,ben de babama sordum,izin verdi.Bak nasıl kurnaz ya?Hangisi izin verirse...Aldım kardeşimi bindik bisiklete.Kardeşim yüzme bilmediği için onun hem kollukları hem de simidi vardı. 
Ben bisikleti sürüyordum o da benim dibimde duruyordu.Ama sorun şuydu biz 5 kişilik deniz bisikletine 2.bir araca para vermemek için 11 kişi binmiştik ve açığa gittikçe bisiklet sallanıyordu.En sonunda denize şöyle ir atlayıp tekrar bisiklete çıkmaya karar verdik.Ben atladım,çıktım ve bir baktım ki ana şaka yapmak için hemen geri dönüp gitmeye çalışıyorlar.ama bisikleti çevirmek için acele edince deniz bisikleti öyle bir sallanıyor ki üstündekiler düşecek gibi oluyor.Ben denizdeyim,kardeşim araçta.
"Sıkı tutun,eğer düşeceğinizi anlarsanız sen hemen suya atla.Ben seni tutacağım ablacım.Korkma."
"Geri gelin ya.Böyle şaka mı olur.Çok açıktayız.Nasıl yüzeceğim ben?"
"Sen kal Zeynepcim orda.hahahaha..."
"Bana bak kardeşim orda.Bari onu da atın bana doğru."
Boğulursak birlikte boğulalım misali.Neyse ki durdular ve ben yüzerek bisiklete çıktım.Ama nasıl yorgundum anlatamam.Zaten köpekbalığı korkum da var.Çok açıktayız yani.Biz biraz daha gezelim derken,hava bozmaya başladı ve aniden bir fırtına çıktı.Anlayamadık ne olduğunu.Annem tabii sahilde bizi bulamayınca delirmiş.Babama sormuş.O da " ne bileyim ya,bisiklete bindiler." diyince annem tabii paniklemiş ve sahili ayağa kaldırmış.Bizi bisikletin üstünde gördü ve hiç ıslık çalamayan kadın sesini bize duyurabilmek amacıyla bir ıslık çaldı ki eminim yunan adalarından bile duyulmuştur.Ben mi?Ben tabii yusuf yusuf.Acaba fırtınada ölmek anne azarından ve muhtemelen dayağından daha mı iyiydi ki diye düşünmüştüm.Annem çabuk gelin gibi bir şey söyleyerek gel işareti yapıyor.Yapıyor da dalgalarda ilerleyemiyoruz ki.Çok korkmuştuk.O demin dalga geçenlerin hiçbirinin cool hali yoktu o anda.herkes tir tir titriyordu.Bisikletin başında ben ve bir arkadaşım vardı.Nihayet sahile varmıştık.Annem beline dek suya girdi.Kardeşimi aldı ve ben de indim.
"Şimdi hemen eve geçiyorsunuz."
"Anne özür dilerim..."
"Kes sesini..."
"Babam izin verdi diye..."
"başlarım babana da danana da...Sorucam ben size..."
Neyse ki dayak yemedik ama dayaktan beter azar işittik.

Aynı yıl arkadaşlarla kumda voleybol oynarken bir anda hava kapandı.Güneş te var ama hava kapkara oldu.Ve inanılmaz bir gürültü.Sanki böyle trafo sesi gibi.Bazıları korkup kaçarken bazıları da nasıl sevinç çığlıkları attı.Neymiş biliyor musunuz?Helikopter böcekleri...Yılın belirli bir zamanında gelirler tüm sivrisinekleri yerler ve giderlermiş.Oranın halkı da sivrisineklerden bir müddet kurtulacakları için çok sevinirmiş.Ama milyonlarca vardı.Havayı karartıp bizim güneşimizi engelleyecek kadar,düşünün.

Bir tatilimizde de İzmir'in Gümüldür beldesine gitmiştik.Orada bir villa vardı kaldığımız.Orada annem,kardeşim ve ben kalmıyorduk.Babam yok gibiydi.O istanbul'da gününü gün ediyordu.Bize de işim var gelemem diye yalan söylüyordu.

Bir gün villanın önünde bulunan parkta kardeşimle oynuyorduk.Onu salıncağa bindirdim ve sıkı tutunmasını söyledim.
"Abla daha hızlı salla."
"Sıkı tutun ama bak.Düşersen sakın ayağa kalkma.Salıncak geri gelir kafana çarparsa valla ölürsün."
"Tamam.wuuuuu....yuppii..."
derken annem çıktı bahçeye,
"Zeynep hadi yemeğe gelin."
"Ne dedin anne?"
"Yemeğe gelin.."
"Tamam 5dk.ya geliyoruz."
Dedim salıncağa bir baktım ki boş:))))Kardeşim yok!Meğerse düşmüş,hızlı salladığım için de önümüzdeki palmiye ağacına çarpmış yere düşmüş kalkma dediğim için de sürünerek eve gitmeye çalışmış ama yönde hata yapınca yola doğru çıkmaya başladığında farkettim ve onu aldım.Yazık,üzerinde otlar ağaç parçaları vardı.Toz toprak olmuş heryeri...:)))İyi ki arabalar geçmedi yani:)))

O yaz bende öyle bir yanöıştım ki vücudumu alerji kaplamıştı.Heryerim ölesiye kaşınıyordu,kaşındıkça kabarıyordu.Annem de sonunda tüm vücuduma batikon sürmüştü,hani şu yakan kırmızı ilaç:(((Ve halamın eşinin kardeşi de orada tatil yapıyordu.Yakındı villalar ve ona gitmiştik.Adam beni görünce ağzı açık kalmıştı...
"zeyneeppp,noldu sana böyle...?"
"Yok yok batikon sürdük biz."
"hee,aman kızım ya,yengeç gibi yandın zannettim..."
Neyseki onun verdiği ilaçla geçmişti alerjim.Ama ne denize ne havuza girebilmiştim bir müddet.

Sonra villanın önündeki havuza bir kız sabah erken saatte yüzmek istemiş ve yanlışlıkla çocuk bölümünden atlamış,çakılmıştı.beyin kanamasından vefat etmişti.Havuzu da 1 hafta kapalı tuttular.Öteki havuzun sahipleri de sapıktı ve sürekli bana asılıyorlardı.Böyle söyleyice de garip oldu he...Beni tanımayanlar da diyordur.Lan bu kadın afet heralde diye.Yok lennn...Bildiğin sıradan Türk Hatunu...Kaşım gözüm sağlam olsa da ahım şahım güzelliğim yok.Sapık heryerde her zaman sapık.Güzelliğe bakmıyor.

Bir kez de Bozcaada'ya eski model bir arabayla gidiyorduk.Eceabat'tan feribot sırası beklerken biraz geç kalmıştık ve tam feribota bindecekken arabamız istopetmişti.Arabanın yarısı feribotta,yarısı karadaydı ve feribotun kalkmasına birkaç dakika vardı.Resmen inip arabadan feribota ittik.Bizdeki şans işte...

Bu tatilden dönüşte de tam "oh be kazasız belasız geldik " derken Bursa'ya 40 km kala arkamızdan bize çarpıp kaçtılar.Allah'tan çoluk çocuk hiçbir şeyimiz yoktu.Çocuklar biraz korkmuştu ama hepimiz sağlamdık.Arabada da bişi yoktu.Şükür ki herşey halloldu...

Ama bakar mısınız yani.İnsan tatili ne için yapar?Dinlenmek,kafa dinlemek için dimi?Bizde daha çok hayat iş-ev ,ev-iş olunca rutine girip ekşınlar azalıyor.tatile çıkmaya korkar olduk be...:)))

Neyse bakalım daha neler göreceğiz?allah çaresiz dert tasa vermesin.herşeyin üstesinden gelinir...
Yanarım yanarım,o sevdiğim mayomun eridiğine.Hala onun yasının tutarım...

RESİM ALINTIDIR.

27 Ağustos 2016 Cumartesi

Rüyalar Gerçek Olsaa...

dream clipart ile ilgili görsel sonucu

Rüyalar nedir?Sadece bilinçaltımızın bir yansıması mı?Yoksa geçmişteki olayların etkileri mi?Ya da geleceğin habercisi mi?

Valla nedir ne değildir bilemem ama ben rüyalara inanmaya başladım.Belki de doğruluğuna inanmak istediğim ve biraz da yaşadıklarıma dayanak aradığım içindir bilemiyorum.Aslında böyle ruhani şeylere pek inanmam.Yani geleceği kimsenin bilemeyeceğe veya göremeyeceğine inanıyorum.6.his olabilir ya da ne bileyim kuvvetli tahminler olabilir.Bilemiyorum bazı arkadaşlarım,böyle şeylerin olabileceğini söylüyor.Hatta büyünün olduğunu ve tutabileceğii,falların çıktığını da söylüyorlar.Pek bir bilgim yok yorum yapamayacağım ama içim hiç almıyor,inanamıyorum böyle şeylere.Ben kötülüğün de imanla kovulabileceğine inanıyorum.İyi bir insan olmak ya da iyi düşünmek...

Belki kötü enerji vardır.Sıkıntı,stres daha da kötüyü çekiyor olabilir.Hani derler ya " iyi düşün iyi olsun" ya da " kötü düşünüp kötüyü çağırma " diye,işte o hesap.

Ama sanırım ben rüyalarıma inanıyorum farketmeden.Küçüklüğümden beri rüya görürüm.Hem de böyle masal gibi.Başı,ortası,sonu olur hep.Arada uyansam dahi devam ettirebilirim.Her zaman rüyalarımı ya anneanneme ya da anneme anlatmayı sevmişimdir.Her sabah kalkar kalkmaz rüyamı anlatırım.Anneannemin eski bir rüya tabiri var,oradan bakar ve yorumlar.Annem daha teknolojik.İnternetten bir iki güvenilir siteye bakar.

Mesela ne zaman onlarla ilgili bir rüya görsem ertesi gün mutlaka onlarla alakalı bir durum olur.Ya da ne zaman babamı görsem onunla ilgili hiç olmadık bir zamanda haber gelir.

Bu sıkıntı ve stres ortamında yaşamaya devam ederken bir sürü de rüya görüyordum.Onun bana ayrılık isteğini söylemeden önceki gün rüyamda onu başka bir kadınla görmüştüm.Ve beni evden kovuyordu."Hadi artık Zeynep sen git.Bak sevgilime ayıp olacak.Seni görmesin.Eşyalarını topla ve Kemal'i de al,ayrıl hemen burdan." ayyy nasıl kötü oluyordum rüyamda.Nasıl bir kasvet nasıl bir hüzün.Kalktığımda nasılsa rüya demiştim ama ertesi gün bana ayrılmak istediğini söylemişti.

Mesela hamile kaldığımda da rüyamda hep bir oğlan çocuğuyla oynadığımı görüyordum.Zaten rüyalarımda eğer çocuğum varsa hep oğlandı.Hiç kız çocuğum varmış gibi görmedim.Zaten hamile olduğumu öğrenince de karnımı istemsiz bir şekilde oğlum diye severdim.

Annemin evine gelince de hep ne zaman bir olay olacaksa bir önceki akşam rüyasını görüyordum ama diyordum ki "yok ya ben çok stres altındayım.O yüzden görüyorum böyle.Tesadüf yani."

Ama bir sabah kalktım ve anneme rüyamı anlattım.O gün de dersim vardı.hemen kahvaltı yapıp çıkacaktım.Kahvaltı yaparken anneme anlattım rüyamı.Rüyamda bir anda arabadayım ve kapılarını açamıyordum.İçerisi havasız.Ve dışarıda da bir kadın dilenci.Bana "Allah rızası için su parası." diyordu.Ondan korkuyordum ama arabadan da çıkamıyordum.Bir anda o nefes darlığıyla uyandım.Annem de netten bakıp bana yorumladı.Tüm dertlerimden kurtulduğumu yakında bir kısmetimin filan çıkacağı gibi iyi şeyler yazıyordu.

Derse gitmek için arabaya bindim.Ve yol aldım.Klima da çalışıyordu,radyo da.Hava o gün 45 dereceyi görmüştü.Yani klimayı kapatınca 1 dakikada havasız kalıyordunuz araanın içinde.Birden radyo susuverdi.Daha sonra klima kapandı.Ve bir baktım ki göstergeler de gitti.Dedim ki " eyvah Zeynep,elektrik aksamı gitti arabanın.Durursan yanarsın.Bari gideceğin yere git,parket ve orada kalsın araba."Ama araba zorlanıyordu gitmekte.

Derse geldim parka aldım arabayı ve istop etti.Tam dışarı çıkıcam araba kilitledi kendini.E otomatik olunca hiçbir düğme çalışmıyordu.Arabanın camlarını da açmayı akıl etmemiştim ki kolumu dışarı çıkartıp açayım.Arabanın da içeride kolları yuvalarından oynadığı için içerden açmak imkansızdı.Normalde de hep camdan dışarı çıkarıp kolumu öyle açıyordum kapıyı.Napayım,ustaya götürecek vaktim yokru.Madem açılabiliyordu ne gereği vardı yani yaptırmanın diye düşünmüştüm.Kış olsaydı hemen yaptırırdım da.Yazdı ve birşey olmazdı.Ama keşke yaptırsaymışım.Arabanın içinde kaldım mı ben.telefonumun şarjı da bitikti.Kimseyi de arayamıyorum.Yoldan geçen kimse de yok.Delireceğim dedim."Allah'ım nolur beni böyle öldürme,burada ve bu şekilde değil.Noluur.Benim oğlum var.Nolurr ya..."diye dua etmeye başladım.Ama şakır şakır terledim.Sonra dedim ki belki çalışır.Kontağı açtım ve çalıştı hemen camı açtım.Ama hemen istop edince cam da çok az açıldı.Ben bi 10 dakika aç kapa aç kapa yaparak camı kolumun sığabileceği şekilde araladım ve kapıyı açıp çıktım içinden.Hemen ustayı aradım ve sağolsun hemen geldi yetişti imdadıma.Baktı ki şarj dinamosu bitik arabanın.Neyse ki beni en yakın metro istasyonuna bıraktı ve kendi arabayla gitti.Metro istasyonuna doğru ilerlerken olanları düşünüyordum.Acaba ne zaman gelecekti araba?Çünkü bana zaruri bir ihtiyaçtı.Derslerime anca yetişebiliyordum.Ara sokaklardan trafik olmayan yerlerden gidiyordum ve yetişiyordum.Yoksa mümkün değildi.Derken metro durağının girişine gelince dilenci bir kadın bana " Ablacım be nolur,hava çok sıcak...Çocuğuma bir su parası "dedi.Tabii ben şok.Len ekmek parası filan duydum da su parası duymamıştım.Ve ben asla ve asla dilencilere para vermeyen bir kadın olarak ona 2-3 lira çıkartıp vermiştim.Anneme telefonda olanları bitenleri anlattım ve annem de bana "Aaaa....Zeynep erenlere mi karıştın kızım noldu?Sen sabah böyle bir rüya görmedin mi?"dedi."He hakikaten anne..."dedim ve eve gidene dek te bunu düşündüm.Hala tesadüf olduğuna inanmak istedim,istiyorum da.Yani başka nasıl bir açıklaması olabilir ki?

Mesela deprem zamanı.Deprem olmadan önceki hafta hep annemle deprem olursa nereye sığınırız,öncelikle nerede saklanırız diye konuşmaya başladık.Hatta bir deprem çantası hazırlamamız gerektiğini düşündük ama hep düşünülür zaten ama yapılmaz.Depremin olduğu gece erken yattık  ve ben saat 11.30 gibi terlemiş bir şekilde uyandım.Rüyamda öyle büyük bir deprem oluyordu ki tüm apartman yıkılıyordu.ben ve oğlum enkaz altındaydık.Ben oğlum sıkışmasın diye sırtımla üstümüze düşen duvarı ittirmeye çalışıyordum.Derken yine o nefes darlığı ile uyandım.Ve saat yanlış olmasın sanırım 04.00 civarında deprem oldu ve baya salladı.Ben de fırladım ve direkt "Kemallll,anneeee,Fırat dedikten sonra...Anneme seslendim uyanmaları için.Ama o kadar yüksek sesle seslenmişim ki annem " Tamam kızım sakin olun." dedi ve oğlum da "Yuu iyii uuu"diye şaşırdı.Aldım onu kucağıma ve yatağa oturdum ki şiddetlenirse hemen hayat üçgeninin oluşacağı bir noktaya gidecektim.Ama Allah'tan durdu.Ve onu yatağına koydum,tekrar uyumaya devam etti.Ama biz uyuyamadık tabii ki...

Ve bir de öyle bir rüya görüdüm ki...Eskidendi ama daha dünmüş gibi hatırlıyorum.Ama bu kimseye anlatılmaması gereken bir rüyaymış.Çookkk güzelmiş bunu görmek.Gerçekten de güzeldi.Ve rüyamda gördüğüm herşey oldu,bana söylenen herşey gerçekleşti.

Bilemedim işte...Bunları yaşayınca acaba diyorum?Acaba olabilir mi?geleceğin habercisi olabilir mi?Ya da tesadüfen mi görüyorum.Geçmişteki yaşanmışlıkları görüyorum da yeniden denk mi geliyor?Karar veremedim...Eminim yaşayananız çoktur.

Varsa bir fikriniz buyrun efenim,aydınlatın beni...

RESİM ALINTIDIR.

Sağlam Kafa Sağlam Basende Ayy Beden de Bulunur:))

doing exercise clipart ile ilgili görsel sonucu

Ayy kilo mu aldım ya?
Muffinlerim mi çıktı?
Off göbek yaptım ya?
Basenler yine oldu leğen gibi ya...

Hayatım boyunca bu cümlelerden kurtulamadım...Evet aşırı kilolu olmasam da genlerden gelen bir biçimsizlik var şimdi kabul edelim...Bir öğrencim bana "Yooo hocam öyle kilolu değilsiniz"demişti.
"canım sen vesikalıktan görüyorsun beni ama "
"Bi kalkın hocam,zannetmiyorum kilolu olduğunuzu."
Ben kalkınca,
"He evet hakikaten öyleymiş."
"Senin ağzını burnunu buruştururum lenn..."
Yok ama haklı yani.Yukarıya bakarsan bişi yok,alt kendi başına bir cumhuriyet.Yani nasıl diyim?Yukarıdan sıkılmış diş macunu gibiyim:))

Spor mu?Valla hiç aram yok.Gerçi gençken daha uzaktım spora.Şimdi daha bi sıcak bakıyorum.(Tabii kilo aldıkça daha sıcak bakmak zorundayım)Doğru beslenme düzgün spor.Bunları biliyorum ama yapamamıyorum.

Eskiden beri hızlı yemeye mecburdum.Okula yetişirken,servisi kaçırmamaya çalışırken,derse ve işe yetişmeye çalışırken...Ve genellikle ne bulursam yiyordum.Sabah giderken poğaça ya da simit,öğlen ne bulursam,gece de eve dönünce evde ne varsa.Ekmek yemememe rağmen kilo almıştım.Düşünün bir de yeseydim ne olurdu?He bir de çayı şekersiz içiyorum tabii.O da var.

İlk kez spora üniversitede gittim ve daha sonra da eski eşimin askere gittiği dönemde.O askerlik sırasında gittiğim spor gerçekten işe yaradı ve biçimli bir şekilde kilo vermiştim.Tam 12 kilo.

Ama üniversitedeki tam bir faciaydı...Üniversitenin harika bir fitness salonu vardı.Ve biz paraya kıyıp arkadaşımla oraya yazıldık.çantalarımızı hazırladık,yeni spor ayakkabılarımızı giydik,spor kıyafetleri filan.Off bir de bir yakışıklı çocuklar vardı.Biz de onlara hava ata ata spor yapmayı planlıyorduk.

Ama tek sorun aletleri nasıl kullanacağımızı bilmememizdi.Öyle aletler vardı ki acaba neresine bacağımızı neresine kolumuzu koyacağımızı bilemediğimiz.Aslında normal oturup ayakları aşağıya uzatarak ayaklarla ağırlık kaldırma aletini biz amuda kalkarak arka bacakları çalıştıran bir alet olduğunu sanıyorduk mesela.Hoca gelip düzeltmişti.Etrafımızda baya profesyonel sporcular vardı.hepsi kaslı kaslı...Kızlar da incecik...Biz de iki leğen popo orda zayıflamaya çalışıyorduk.Önce yürüme bandına gidelim dedik.Çalıştıramadık.Düğme nerde?Hızını nasıl ayarlıyoruz?derken hocamız geldi ve yardım etti.Bizi bindirdi sağolsun...:)))

Karşımızda büyük ekran,kulağımızda müzik,içerisi ne sıcak ne soğuk...Oh mis...Toplam 5 adet yürüme bandı vardı ve ben öyle dalmıştım ki yürümeye.Yanıma ne zaman baksam kişiler değişiyordu.Arkadaşım da bisiklete geçmişti.Bir baktım ki be yürüyeli 3,5 saat geçmiş ve arkamda neredeyse sıra olmuştu.Artık hoca gelip beni uyarmıştı,"inin" diye.İyi tamam hoş ta bu kadar yürümeden sonra inmek te kolay değildi ki.Yavaşlayıp durmak lazımdı.Öyle yaptık nihayetinde ama bacaklar yürümeye alıştığı için,banttan indiğimde de istemsiz yürüyordum:))Arkadaşıma beni durdurup,oturtmasını istedim.

20 dk.ara verdikten sonra başka aletleri denemek istedim.Tabiii yapma yapma u zamana dek spor,bulunca da bokunu çıkart.Akşama dek spor yapacaktım:)))Ben içbacak alıştıran alete binmişken,arkadaşım ilginç bir alet dikkatini çekmiş ve ona gitmişti.Nasıl bir alet?Muhtemelen bir adı vardır ama ben de bilmiyorum.Şöyle tasvir edeyim size.Çelikten geniş bir kiriş düşünün.Sağ ve sol tarafında ağırlıklar var,ayarlanabilen.Ve o ağırlıkları çekmek için de kollar var.Muhtemelen ağırlıkları ayarlayıp ortada durarak çekiyorsun ve kollarını çalıştırıyorsun.Tabii bizim akıllı da bunu çözmüş ama maalesef ağırlıkları ayarlamayı unutmuş ve tabii oradaki yakışıklılara hava atıcam derken bozuntuya vermeden her iki koluna da ağırlıkları almış.Tabi o kadar ağırlığı çekemeyince kollar iki yana gerilmiş.Yüksek ses te müzik var.Ben duyana dek onun sessiz çığlıklarını baya bi zaman geçti,bir baktım ki alnından boncuk boncuk terler akıyor.
"Ya naptın sen?"
"Zeynepppp,kurtar allahaşkına ama belli etme."
"Lan belli etmemesi mi var.Ayrılıcan şimdi ortadan ikiye."
"Çabuk çabuk ya.Taşıyamıyorum.Yırtılıcak kollarım."
"Ya arkadaş bilmediğin aleti ne kullanırsın?Sorsana hocaya "
"Ya konuşam Zeynep,kurtar beni."
"Bak şimdi bu elindekini ben alınca sen diğerine iki elinle yapış ve çek ki kirişe yapışma."
"Tamam."
"1....2...ve 3..."
Güüüümmmm,paaattt....
Ve tabii ki ağırlıklar bize göre olmadığı için benim plan da suya düştü.Ağırlıktan ben bir kenara o diğer kenara yapıştı.

O kurtulduğu için mutluydu.Hemen eşyalarımızı toplayıp soyunma odalarına gittik.Üzerimizi değişip oradan bir daha gelmemek üzere uzaklaştık.Üyelik yadı ama olsun,karizma bundan daha fazla çizilmemeliydi.

Arkadaşım kollarını 1 hafta tam randımanlı kullanamadı.Ben de 3 gün bacaklarımın ağrısından uyuyamadım.Muhtemelen spordan tiksinmemizin sebebi de bu.

Ama yüzme olsun...Bakın nasıl yüzüyoruz.Ben küçükken 2 sene yüzme kursua gitmiştim.Çok acılı olsa da güzeldi.Babam yüzünden geç kalırdık ve geç kaldığımız dakika kadar şınav çekerdik.Tabii yüzmeye hal kalmazdı.Ama yine de yüzmeyi tüm sporlardan daha çok seviyorum.Allahtan oğlum da çok seviyor.Onu 4 aylıkken yüzme kursuna götürmüştüm 2,5 ay.Ve gayet güzel yüzüyordu benim yardımlarımla.Bu tatile gittiğimizde de denize sıcak,soğuk derin,sığ demeden cesaretle giriyordu.O da seviyor suyu annesi gibi.

Umarım diğer sporları da sever ve dengeli beslemeyi hayat felsefesi haline getirir.Bu konuda annesine benzemesin...

Diş macunun yanına bir diş fırçası lazım çünkü,2.diş macunu olmasın:)))

O zaman şöyle diyelim;
Sağlam Kafa Sağlam Vücutta Bulunur:)

Ne bileyim nasıl bitireceğimi bilemedim işte...

RESİM ALINTIDIR.