"İstersen beni suçla veremediğim için
Sendeki şu görkemli erdemlerin hakkını
Unutup göz önüne seremediğim için ..." Sone 117-Shakespeare
Ulan vücuda bak...bak..bak...
Zayıf desen değil...değil...değil...
Şİşman desen değil...değil...değil...(bunlar yankı efekti:)))
Neyse hemen geçti o his dersten sonra.Napayım ya yapacak bişey yok demiştim.Hakikaten öyle ama ben 40 kilo da olsam,30 u aşağıda 10 u yukarıda toplanır bende.Ortadan sıkılmış dişmacunu gibiyim lennn...Ama seviyor muyum bedenimi?Evet.Yağlarımdan kurtulursam daha çok seveceğim.Çok şükür heryerim sağlam.Neyse yine kendime gelmeye başladığımı hissediyordum.Şakalar,espriler havada takla atıyor evde.Evden sürekli bir kahkaha sesi geliyor.Hatta evin yeni sahibi ayy pardon yardımcı hanımı dedi ki "Ayyy Zeynep,senin kadar içten gülen,gülmenin bu kadar hakkını vereni görmedim.Ama senin kadar da içten aülayanı görmedim."Evet ağladığımı görmüştü.Hatta O evden gittiğinde,ilk bu olayları konuştuğumuzda,sabah erkenden evimizi toplamak için yukarı çıkmıştı.Beni koltukta yüzüm asık ve şokta görmüştü.Noldu diye sordu ve ben "Beni sevmiyormuş,boşanmak istiyormuş.Bittiiiii....hüüüü...Gitti....hüüü...Evliliğim yıkıldı...hüüüü.."diye böğüre böğüre ağlamıştım.Bir de baktım o da ağlıyor."Zeynep ne kadar içten gelerek ağlıyorsun,yapma canım" filan demişti.Evdeki timsahlar çoğalıyordu da benim haberim yoktu.Bursasporlu muydu ki ne?Ayyy tamam,kabul,iğrenç bir espriydi.Ben de kendimden tiksindim.:P.Yani duygu yoğunluğu pozitif şekilde yön değiştirmişti ve ağlamaların yerini gülüşlerimiz almıştı.Dedim ki oooo süper atlatıyorum bu evreyi.Zeynep sen yaparsın bu işi koçum,herşeyin üstesinden gelirsin.Senin adın Thomas,bunlar sana komasss...:)))Sadece vücut bu kadar yoğunluğa alışkın değildi.Zaten süt üretmeye çalışıyordu,bir de yol ve iş yorgunluğu.Bir yatıyordum ki,offf...Ama Kemal tabii gece her saat başı kalkıyordu.Kalkmasa da ben nefes alıyor mu acaba diye paranoyaklık yapıp kalkıyordum.Çocuk mışıl mışıl sessiz uyuyor ben yaklaşıp nefes sesi dinliyordum.Ne günlerdi ya...Bu arada gittiğim özel derslerden ve dil okulundan aldığım ücretle Kemal'in ihtiyaçlarını karşılıyordum.O'nun kredi kartı bendeydi ve ondan harcama yapıyordum.Kendime kıyafet,Özdilek'ten kendime pahalı bir saat,Ray-Ban marka gözlük,ve hem günlük hem de şık bir yerde takabileceğim elmas taşlı takılar...Şaka be şaka...Bildiğin Prima bebek bezi,Aptamil mama,2 kilo domates,5 kilo patates filan işte.Zaten onun kredi kartı diğerlerini almaya yetmez.Dedim ki madem gitti bu kadar basit olmamalı.Biliyor az para aldığımı heralde maddi destekte bulunur.Nah bulunur.İleride anlayacaktım nasıl fedakar? bir baba olduğunu.Kartın limiti doldu tabi bir süre sonra.Kendisine mesaj attım."Öder misin asgarisini?Benim aldığım Kemal'in doktor parasına ve yola gidiyor."diye ama çok daha güzel birşey yaptı kendince.Kartını kapattırdı.Ve dedim ki "Allah allah ,bir yanlışlık olmalı.Yapmaz ya,yapar mı lan.Niye yapmasın?"Gideyim de bir kenar köşe hanıma sorayım diye aşağıya indim dedim ki "Kapattırmış kartını,ne yapacağız biz?" "Hıııı (offf başladı yine) sen çalışıyorsun zaten,bir şey olursa bana söyle.Burda yemek pişiyor,ne pişiyorsa annenle sana da veririz."Lan sorun yemek değil ki?Bez nolcak?Mama nolcak?Diğer giderler nolcak?Ben habire yemek almaya geldim diye aşağıya mı ineceğim?Hep senin istediğin yemeği mi yemek zorunda kalacağım?Hiç düşünen yoktu.Niye olsun ki?Ben gerçekten el kızıymışım.Hatta elden de öte...Kol...Bacak...(Siz tamamlayın artık,daha uzak organ:)))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder