Yazacağım ama halim yok...
Fena hastayız...
Sıcak havalardan dolayı kullandığımız pervaneden mi,Kemal'in kreşe başlamasından mı,yoksa salgından mı bilemedim ama önce Kemal sonra ben ve şimdi annem...Baya hastayız.
Ben hayatımda böyle bir boğaz ağrısı yaşamadım.Sol bademciğim beyaz-siyah...(Beşiktaşlıyım,ondan mı acep?)Saç tellerim dahi ağrıyor...(En azından ben öyle hissediyorum).Kulağım çok acıyor.Su dahi içemiyorum,bırakın suyu,konuşamıyorum ağzımı açıp ta...Bu 10 Temmuzun laneti olmalı:)))
Oğlummmm....Canım...Bir kaç gündür belki de derdini anlatamadığı için bu kadar hırçındı.Kim bilir nasıl bir ağrı çekti?Ateşi yükseliyor aniden,sürekli uyuyor ama kalkınca da hareketleri fena değil.Ama gözler hep baygın bakıyor.Gece boğazı tıkanınca nefes alamıyor,ağlayarak uyanıyor.yaz olduğu için terliyor.Ve hep bana yapışık gezmek,uyumak istiyor ki bu vücut ısısını daha çok arttırıyor.Calpol-Dolven ve bazen fitil destekli gidiyoruz.Yarın doktora götüreceğim.Anca randevu alabildim.Özeller bile doluydu,en yakın tarihli olan hangisiyse onu aldım.Düşünün ne kadar hasta çocuk var!Allah herkese sağlık versin...
Annem bize bakayım derken o da kaptı şifayı.Onun da boğazları ağrıyor...Tedbir için ilaç aldı...Umarım işe yarar...
Şu sıralar baya halsiziz...
Bunu yazdığıma şükür diyor sizlere esenlikler diliyorum efenim...
Sağlıkla kalın...Ama gerçekten sağlıkla,lafın gelişi değil.
11 Temmuz 2017 Salı
7 Temmuz 2017 Cuma
Okul Macerası 3
Veee o gün geldi çattı...Minaz Hanım ile görüşmeye gittim...
-Zeynep Hanım,iyi ki okula başlatmışssınız.Çok iyi bir karar vermişssiniz.
-Evet,neden öyle dediniz ama?
-Çünkü bu çocuk güçlü bir karaktere sahip ve çok akıllı.(Aynı bennn:) Bana çekmiş:)
-Evet sağolun.
-Ama her işini bağırarak yaptırmaya çalışıyor.İstemediği bir şeyde hemen ağlıyor ya da bağırıyor.
-Evet aynısını bize de yapıyor ve saatlerce devam edebiliyor bu durum.
-Siz ne yapıyorsunuz bu durumda?
-Yapma oğlum,ağlama bak ağlanacak bir şey yok.Ya da ilgizini çekmeye çalışıyoruz ama saatlerce ağlıyor.İstediğini alana dek.E biz de insanız tabii ki sınırımızı zorluyor ve biz de biraz sesimizi yükseltiyoruz.
-Olmazzz...Sakın yapmayın.
-Ne yapalım peki?
-Hiç ilgilenmeyin.Bırakın ağlasın,bırakın bağırsın.
-Ama kendini ısırıyor,kafasını vuruyor,kendine zarar veriyor.
-Çok ciddi olmadığı müddetçe bırakın onu da yapsın.Canı acıyınca duracaktır.İlgisini başka yöne çekmeye çalışın evet ama çekemiyorsanız çıkın odadan."Sen sakinleş yanıma öyle gel.Benim içeride işim var istersen bana yardım edebilirsin"diyin,kapıyı aralık bırakın ve gidin.Ve hiççç takmayın.İçsel olarak ta takmayın.(Bunu hatta Necibe Hanımcım bir örnekle açıkladı.Her ikisi de aynı yönetmi söyledi.)
-Tamam,zor olacak ama tamam.
-Ve içeri basıyor çok.Ayakkabıları ters giydirin bir müddet.
-Tamam,evet aynı bana benzemiş.Ben de öyleydim.Annem düzelsin diye beni 2 sene baleye gönderdi ama sonuç ortada.Hala sağ ayağım içeri basar.
-Düzelir bu merak etmeyin ama hep ters giysin terlikleri de ayakkabıları da.
-Peki.
-Hep rica ederek konuşalım."Kemal Bey ya da oğlum,şu oyuncağını kaldırır mısn lütfen?"Su kabını getirirsen sana su verebilirim canım." gibi.
-Zaten hep öyle demeye çalışıyoruz.(Gerçekten bizde "onu getir,bunu al,şunu yap yoktur!"
Ve Kemal bahçeye yanımıza gelir,beni görür...
-Annemm,akkıımmm...diyip sarılır.
-Oyyy oğlum.Çok özledim seni.Nasılsın?Neler yaptın sen ya?Anlat bakayım...
-Zeynep Hanım,Ya'lı Be'li de konuşmuyoruz.Argo dağarcığı gelişmesin.
-Doğru söylüyorsunuz.Ama işte günlük hayatta bile ağzımızdan kaçıyor.
-Evet.
-Zeynep hanım bana hamilelik döneminizi ve yaşadığınız sıkıntılarınızı yazar mısınız?
-Neden?
-Çünkü Kemal'in bu hırçınlığı ve agrasifliği sizin hamilelikte yaşadığınız üzüntü ve stresten kaynaklı.Ve tabii ki sonrası ile.Ama çocukların anneyle en yakın olduğu zamanlar anne karnındaki zamanlardır.Onlar ne hissetse,ne yapsa hemen hisseder ve tepki verirler.Bu yüzden diyorum.
-Tamam tabii ki...
Ve o gün de krizlerimiz oldu.Hatta benim yanımda bana sarılarak yattı ama arada sırada bana tekme atıyor,bana vuruyordu."Muhtemelen evet okulda eğleniyorum ama sen neden yoksun?Sen neden gelmedin?"Vuruyo vuruyo " Annem,akkımmm,oyyy" diyor maymunum...Ve gece uykusundan hep ağlayarak uyandı.
Ertesi gün okula bırakırken biraz mırın kırın etse de gün boyu öğretmenlerinden gelen video ve resimlerden çok mutlu olduğu belliydi.Fakat akşam eve geldi veeee....Kriz başladı.Ve bizim de sabır testimiz başlamış oldu.Anneme ne olursa olsun hiç ilgilenmeyeceğimizi söyledim.Tabii o da hem sinirlendi hem üzüldü bu kadar ağladığı için.Banyodaydı Kemal ve kendini yerden yere vuruyordu.Oyuncaklarını fırlatıyor,bağırıyor,ağlıyırdu.Onu kendine zarar vermesin,kayıp düşmesin diye odasına aldım.Ve -ağlaman bitince seni içeride bekliyor olacağım.İstersen gelirsin ve oyun oynarız,dedim ve çıktım.Ama hiç oralı olmadı.Arada sessizce baktığımda yerde kendine vuruyor,dolapları tekmeliyordu.25 dk olmuştu ve ağlaması aynı hızda ve ses tonunda hatta arada artarak devam ediyordu.Annem
-Yazık ya,çocuk yorgunluktan öldü.Bu böyle olmaz ,dedi
-Hayır anne bak bu kadar bekledik.Müdahele etmeyelim.Elbet yorulacak.Sonsuza dek ağlamayacak ya.Yorulacak ve bırakacak.
-Tamam.Biz kendimiz normal sohbet edelim o zaman.
-Evet.Zeynep karnın acıktı mı,ne yiyelim?
-Valla köfte papates olabilir varsa.(Kemal'in favorileri.Gerçi benim de:))
-Tamam sen çamaşırları yıkamış mıydın?
-Evet kurutmadalar.Ama beyazlar biraz daha biriksin,az var.Sonra onları da yıkayacağım.
Bizi duyuyor fakat ilgi çekmek istediği ve onun için bağırdığı o kadar belli ki...
Ben telefonumdan şarkı açtım ve -ayy ben bu şarkıyı çok seviyorum anne,harika dedim.
Amaç ilgisini çekmek.Olmadı.Bu süre de bir 5 dk yı aldı.
10 dakika sonra...
Sürünerek yavaş yavaş koridora oradan salona geldi.Üçlü prize dokunmaması gerektiğini adı gibi biliyordu.Ama gözümüzün önünde o kabloyu bacaklarına doladı.Biz müdahele etmedik ama kontrol altındaydı.Fişe takılı değildi.Bizden -yapma,Kemal dememizi bekledi fakat biz aksine kendi işmize baktık ve hatta güldük.Ben o sırada oyun hamurunun kuruyanlarını çöpe attım,kutularını da üstüste dizip bir kule yaptım.Yerde,oyun halısının üzerinde tek başıma oynuyorum ve kendi kendime de konuşuyordum.
-Ayy bu kulenin üzerine ne koysam acaba?Aaa top var.Onu koyayım.Ahh trenleri de yanına dizeyim.Bu trenler o kulenin etrafında turlasınlar,şu ördek te trenlere binsin.
Bu arada hala ağlıyordu fakat ağlama tonajı düşük,artık sürekli değil aralıklı.Çünkü beni izliyor ve ne dediğimi dinliyordu.Bir anda sanki o ağlayan hiç o değilmiş gibi yanıma geldi ve,
-aaaa ababa...Avur...Koy koy...
(Araba ve hamur yanyana koy.)
-Tamam annecim.Bak bu daha güzel bir fikirmiş.Aferin sana.Başka ne koyalım.Baktım sakinleşti ve oyun oynamaya başladı.Toplamda tam 45 Dk.çığlık atmış,ağlamış,kendine zarar vermeye çalışmış ve bu sayede ilgimizi çekeceğini düşünmüştü.Ve biz de zor da olsa 45 dk.o ses dayanmıştık.Ama ZAFER BİZİMDİ!!!!!
Yaşasın...
-Bir de yatarken bir kriz bekliyor tabii,dedim.
Oyun oynadık,yemek yedik,güzel davrandığı için bir dondurmayı hakettiğini düşündüm ve biraz verdim.(Gece enerji verdiği için çok vermeyeye çalışıyorum.Allahtan benim gibi dondurma düşkünü değil.Aynı ben bu çocuk yahu:)))
Ve onu sakinleşmesi için tekrar banyoya soktum.Ve tabii ki üzerindeki tozlardan kurtulması için.Sonuçta o kadar debelendi.Annem de evi süpürmek istiyordu bugün,gerek kalmadı.Kemal hepsini itinayla sürünerek aldı.Ve banyodayken bir anda,
-Anne kaka anne kaka...dedi
-Tamam annecim hadi gel,dedim ve onu tuvalate onun için aldığımız klozeti yerşetirdikten sonra oturttum ve hemen tuvaletini yaptı.Öptüm onu,-aferin annecim,bak büyüdün sen de bizim gibi.Sen artık bebek değilsin,başka bebeklerin abisisin.Aferin sana!
Ve başka bir gelişme aynı gün içinde...Hiç bir zorlama yok.Tamamen Kemal'in içinden gelenler...
Evde emziksiz yatmaz ama okulda hiç emzik aramazmış.BU beni şaşırtmıştı.Demekki bağımlı değil sadece bizi kullanıyor.Bunun için de Necibe Hanım'dan aldığım çok kıymetli bir bilgi...
Emziğinin ucunu kestim biraz.Tabii emerken tatmin etmediği için çocuğu çocuk bir iki emdikten sonra ağlayacak ama uyuyacaktı.Kemal'e verdim emziği zaten görünce anladı...
-Meme ,ufff...aaaa meme?
-Aaa evet annecim,sanırım kuşlar aldı.Kendi bebekleri için.Sen artık büyüdün ya.Onlar almıştır.Olsun bununla idare et.
Yattı ve emmeye başladı ama tabii ki sevmedi.Yenisini aradı.Kendi yatağında kıvrandı,durdu...Oraya buraya vurdu ama çok ağlamadan sadece mızırdanarak.
-Noldu annecim dedim.
Yanıma geldi ve Anneeemm diye boynuma sarıldı ve yattı.Emzik elindeydi.Elinde oynayarak uyudu.
Dalmasını bekledim...
Derin uyudu...
Ben de derin bir ohh çektim ama herşeyin de sabır işi olduğunu bugün daha iyi gördüm.Ben sabırsızlanıp onu ikaz ettikçe,uyardıkça daha çok yaptığını fakat onunla ağladığında ilginemediğim zaman herşeyin daha çabuk düzeldiğini gördüm.Öteki türlü hem ben yıpranıyordum hem de o üzülüyordu.
Bu bağırmalar ve ağlamaların hemen biteceğini düşünmüyorum.elbet bir müddet devame decek ama bitecek.Olabildiğince sakin ve sabırlı davranmak gerek.Bizim için bir kızgınlık anı ama onun karakterini şekillendirecek davranışlar.O yüzden SAKİNLİK en önemli unsur...
-Zeynep Hanım,iyi ki okula başlatmışssınız.Çok iyi bir karar vermişssiniz.
-Evet,neden öyle dediniz ama?
-Çünkü bu çocuk güçlü bir karaktere sahip ve çok akıllı.(Aynı bennn:) Bana çekmiş:)
-Evet sağolun.
-Ama her işini bağırarak yaptırmaya çalışıyor.İstemediği bir şeyde hemen ağlıyor ya da bağırıyor.
-Evet aynısını bize de yapıyor ve saatlerce devam edebiliyor bu durum.
-Siz ne yapıyorsunuz bu durumda?
-Yapma oğlum,ağlama bak ağlanacak bir şey yok.Ya da ilgizini çekmeye çalışıyoruz ama saatlerce ağlıyor.İstediğini alana dek.E biz de insanız tabii ki sınırımızı zorluyor ve biz de biraz sesimizi yükseltiyoruz.
-Olmazzz...Sakın yapmayın.
-Ne yapalım peki?
-Hiç ilgilenmeyin.Bırakın ağlasın,bırakın bağırsın.
-Ama kendini ısırıyor,kafasını vuruyor,kendine zarar veriyor.
-Çok ciddi olmadığı müddetçe bırakın onu da yapsın.Canı acıyınca duracaktır.İlgisini başka yöne çekmeye çalışın evet ama çekemiyorsanız çıkın odadan."Sen sakinleş yanıma öyle gel.Benim içeride işim var istersen bana yardım edebilirsin"diyin,kapıyı aralık bırakın ve gidin.Ve hiççç takmayın.İçsel olarak ta takmayın.(Bunu hatta Necibe Hanımcım bir örnekle açıkladı.Her ikisi de aynı yönetmi söyledi.)
-Tamam,zor olacak ama tamam.
-Ve içeri basıyor çok.Ayakkabıları ters giydirin bir müddet.
-Tamam,evet aynı bana benzemiş.Ben de öyleydim.Annem düzelsin diye beni 2 sene baleye gönderdi ama sonuç ortada.Hala sağ ayağım içeri basar.
-Düzelir bu merak etmeyin ama hep ters giysin terlikleri de ayakkabıları da.
-Peki.
-Hep rica ederek konuşalım."Kemal Bey ya da oğlum,şu oyuncağını kaldırır mısn lütfen?"Su kabını getirirsen sana su verebilirim canım." gibi.
-Zaten hep öyle demeye çalışıyoruz.(Gerçekten bizde "onu getir,bunu al,şunu yap yoktur!"
Ve Kemal bahçeye yanımıza gelir,beni görür...
-Annemm,akkıımmm...diyip sarılır.
-Oyyy oğlum.Çok özledim seni.Nasılsın?Neler yaptın sen ya?Anlat bakayım...
-Zeynep Hanım,Ya'lı Be'li de konuşmuyoruz.Argo dağarcığı gelişmesin.
-Doğru söylüyorsunuz.Ama işte günlük hayatta bile ağzımızdan kaçıyor.
-Evet.
-Zeynep hanım bana hamilelik döneminizi ve yaşadığınız sıkıntılarınızı yazar mısınız?
-Neden?
-Çünkü Kemal'in bu hırçınlığı ve agrasifliği sizin hamilelikte yaşadığınız üzüntü ve stresten kaynaklı.Ve tabii ki sonrası ile.Ama çocukların anneyle en yakın olduğu zamanlar anne karnındaki zamanlardır.Onlar ne hissetse,ne yapsa hemen hisseder ve tepki verirler.Bu yüzden diyorum.
-Tamam tabii ki...
Ve o gün de krizlerimiz oldu.Hatta benim yanımda bana sarılarak yattı ama arada sırada bana tekme atıyor,bana vuruyordu."Muhtemelen evet okulda eğleniyorum ama sen neden yoksun?Sen neden gelmedin?"Vuruyo vuruyo " Annem,akkımmm,oyyy" diyor maymunum...Ve gece uykusundan hep ağlayarak uyandı.
Ertesi gün okula bırakırken biraz mırın kırın etse de gün boyu öğretmenlerinden gelen video ve resimlerden çok mutlu olduğu belliydi.Fakat akşam eve geldi veeee....Kriz başladı.Ve bizim de sabır testimiz başlamış oldu.Anneme ne olursa olsun hiç ilgilenmeyeceğimizi söyledim.Tabii o da hem sinirlendi hem üzüldü bu kadar ağladığı için.Banyodaydı Kemal ve kendini yerden yere vuruyordu.Oyuncaklarını fırlatıyor,bağırıyor,ağlıyırdu.Onu kendine zarar vermesin,kayıp düşmesin diye odasına aldım.Ve -ağlaman bitince seni içeride bekliyor olacağım.İstersen gelirsin ve oyun oynarız,dedim ve çıktım.Ama hiç oralı olmadı.Arada sessizce baktığımda yerde kendine vuruyor,dolapları tekmeliyordu.25 dk olmuştu ve ağlaması aynı hızda ve ses tonunda hatta arada artarak devam ediyordu.Annem
-Yazık ya,çocuk yorgunluktan öldü.Bu böyle olmaz ,dedi
-Hayır anne bak bu kadar bekledik.Müdahele etmeyelim.Elbet yorulacak.Sonsuza dek ağlamayacak ya.Yorulacak ve bırakacak.
-Tamam.Biz kendimiz normal sohbet edelim o zaman.
-Evet.Zeynep karnın acıktı mı,ne yiyelim?
-Valla köfte papates olabilir varsa.(Kemal'in favorileri.Gerçi benim de:))
-Tamam sen çamaşırları yıkamış mıydın?
-Evet kurutmadalar.Ama beyazlar biraz daha biriksin,az var.Sonra onları da yıkayacağım.
Bizi duyuyor fakat ilgi çekmek istediği ve onun için bağırdığı o kadar belli ki...
Ben telefonumdan şarkı açtım ve -ayy ben bu şarkıyı çok seviyorum anne,harika dedim.
Amaç ilgisini çekmek.Olmadı.Bu süre de bir 5 dk yı aldı.
10 dakika sonra...
Sürünerek yavaş yavaş koridora oradan salona geldi.Üçlü prize dokunmaması gerektiğini adı gibi biliyordu.Ama gözümüzün önünde o kabloyu bacaklarına doladı.Biz müdahele etmedik ama kontrol altındaydı.Fişe takılı değildi.Bizden -yapma,Kemal dememizi bekledi fakat biz aksine kendi işmize baktık ve hatta güldük.Ben o sırada oyun hamurunun kuruyanlarını çöpe attım,kutularını da üstüste dizip bir kule yaptım.Yerde,oyun halısının üzerinde tek başıma oynuyorum ve kendi kendime de konuşuyordum.
-Ayy bu kulenin üzerine ne koysam acaba?Aaa top var.Onu koyayım.Ahh trenleri de yanına dizeyim.Bu trenler o kulenin etrafında turlasınlar,şu ördek te trenlere binsin.
Bu arada hala ağlıyordu fakat ağlama tonajı düşük,artık sürekli değil aralıklı.Çünkü beni izliyor ve ne dediğimi dinliyordu.Bir anda sanki o ağlayan hiç o değilmiş gibi yanıma geldi ve,
-aaaa ababa...Avur...Koy koy...
(Araba ve hamur yanyana koy.)
-Tamam annecim.Bak bu daha güzel bir fikirmiş.Aferin sana.Başka ne koyalım.Baktım sakinleşti ve oyun oynamaya başladı.Toplamda tam 45 Dk.çığlık atmış,ağlamış,kendine zarar vermeye çalışmış ve bu sayede ilgimizi çekeceğini düşünmüştü.Ve biz de zor da olsa 45 dk.o ses dayanmıştık.Ama ZAFER BİZİMDİ!!!!!
Yaşasın...
-Bir de yatarken bir kriz bekliyor tabii,dedim.
Oyun oynadık,yemek yedik,güzel davrandığı için bir dondurmayı hakettiğini düşündüm ve biraz verdim.(Gece enerji verdiği için çok vermeyeye çalışıyorum.Allahtan benim gibi dondurma düşkünü değil.Aynı ben bu çocuk yahu:)))
Ve onu sakinleşmesi için tekrar banyoya soktum.Ve tabii ki üzerindeki tozlardan kurtulması için.Sonuçta o kadar debelendi.Annem de evi süpürmek istiyordu bugün,gerek kalmadı.Kemal hepsini itinayla sürünerek aldı.Ve banyodayken bir anda,
-Anne kaka anne kaka...dedi
-Tamam annecim hadi gel,dedim ve onu tuvalate onun için aldığımız klozeti yerşetirdikten sonra oturttum ve hemen tuvaletini yaptı.Öptüm onu,-aferin annecim,bak büyüdün sen de bizim gibi.Sen artık bebek değilsin,başka bebeklerin abisisin.Aferin sana!
Ve başka bir gelişme aynı gün içinde...Hiç bir zorlama yok.Tamamen Kemal'in içinden gelenler...
Evde emziksiz yatmaz ama okulda hiç emzik aramazmış.BU beni şaşırtmıştı.Demekki bağımlı değil sadece bizi kullanıyor.Bunun için de Necibe Hanım'dan aldığım çok kıymetli bir bilgi...
Emziğinin ucunu kestim biraz.Tabii emerken tatmin etmediği için çocuğu çocuk bir iki emdikten sonra ağlayacak ama uyuyacaktı.Kemal'e verdim emziği zaten görünce anladı...
-Meme ,ufff...aaaa meme?
-Aaa evet annecim,sanırım kuşlar aldı.Kendi bebekleri için.Sen artık büyüdün ya.Onlar almıştır.Olsun bununla idare et.
Yattı ve emmeye başladı ama tabii ki sevmedi.Yenisini aradı.Kendi yatağında kıvrandı,durdu...Oraya buraya vurdu ama çok ağlamadan sadece mızırdanarak.
-Noldu annecim dedim.
Yanıma geldi ve Anneeemm diye boynuma sarıldı ve yattı.Emzik elindeydi.Elinde oynayarak uyudu.
Dalmasını bekledim...
Derin uyudu...
Ben de derin bir ohh çektim ama herşeyin de sabır işi olduğunu bugün daha iyi gördüm.Ben sabırsızlanıp onu ikaz ettikçe,uyardıkça daha çok yaptığını fakat onunla ağladığında ilginemediğim zaman herşeyin daha çabuk düzeldiğini gördüm.Öteki türlü hem ben yıpranıyordum hem de o üzülüyordu.
Bu bağırmalar ve ağlamaların hemen biteceğini düşünmüyorum.elbet bir müddet devame decek ama bitecek.Olabildiğince sakin ve sabırlı davranmak gerek.Bizim için bir kızgınlık anı ama onun karakterini şekillendirecek davranışlar.O yüzden SAKİNLİK en önemli unsur...
5 Temmuz 2017 Çarşamba
Okul Macerası 2...
Bugün Kemal'in okulunun 2.günüydü.
Gece ona tembihlediğim ve herkesin okula gittiğini bunun çok normal olduğunu,onu asla bırakmayacağımı ve hep onu düşündüğümü söylediğim için sabah kalkınca:
-Anne okul mu,anane okul mu,Pepe okul mu,Bebe okul mu,Kedi okul mu...
Yani herkes okula gidiyor.
-Evet annecimmm...Herkes okula gidiyor.Bak arkadaşlarınla eğleneceksin,çok güzel bir gün geçireceksin ve akşam yine birlikte olacağız...
Giyindik ve çıktık.Okula geldik zaten koşa koşa gitti okula.Öğretmenine çantasını verdim,kahvaltısını yapmadığını söyledim ve
-Annecim ben gidiyorum,iyi eğlenceler,dedim.
Bana baktı,güldü ve sınıfına geçti.
Gün boyunca tek bir kez aradım nasıl olduğunu sormak için.
-Minaz Hanımcım nasıl Kemal?
-Gayet iyi.
-Dün biraz kriz geçirdik te...
-Aaaa.Gerçi normal ilk günden sonra 2. ve 3. gün gayet normal ama rüyasında bir şey görmüştür.Belki ondan korkmuştur.
-Yok bu öyle bir şey değildi.Konuşarak sakinleştirdim.
-Anladım.Çocuk diyip geçmeyin herşeyi hissediyor.Sizin stresiniz,evdeki durumlar,işinizde yaşananlar ve en çok ta bir erkek çocuğu için baba figürünün olmaması.Bunların hepsini çocuk bir anda yaşıyor.
-Doğru.Tamam gelince konuşuruz.İyi günler.
-İyi günler.
Akşam onu almaya gittiğimde Minaz Hanım'ın misafirleri vardı ve bana;
-Yarın sizinle bi konuşalım Kemal hakkında,dedi.
Hemen telaş yaptım tabii,
-Tabii olur noldu bir şey mi oldu?
-Hayır ya hemen yüzünüz düştü.Bir şey yok.Gözlemlerimi aktaracağım size.Evdeki tutumlarınız ile ilgili.
Gece ona tembihlediğim ve herkesin okula gittiğini bunun çok normal olduğunu,onu asla bırakmayacağımı ve hep onu düşündüğümü söylediğim için sabah kalkınca:
-Anne okul mu,anane okul mu,Pepe okul mu,Bebe okul mu,Kedi okul mu...
Yani herkes okula gidiyor.
-Evet annecimmm...Herkes okula gidiyor.Bak arkadaşlarınla eğleneceksin,çok güzel bir gün geçireceksin ve akşam yine birlikte olacağız...
Giyindik ve çıktık.Okula geldik zaten koşa koşa gitti okula.Öğretmenine çantasını verdim,kahvaltısını yapmadığını söyledim ve
-Annecim ben gidiyorum,iyi eğlenceler,dedim.
Bana baktı,güldü ve sınıfına geçti.
Gün boyunca tek bir kez aradım nasıl olduğunu sormak için.
-Minaz Hanımcım nasıl Kemal?
-Gayet iyi.
-Dün biraz kriz geçirdik te...
-Aaaa.Gerçi normal ilk günden sonra 2. ve 3. gün gayet normal ama rüyasında bir şey görmüştür.Belki ondan korkmuştur.
-Yok bu öyle bir şey değildi.Konuşarak sakinleştirdim.
-Anladım.Çocuk diyip geçmeyin herşeyi hissediyor.Sizin stresiniz,evdeki durumlar,işinizde yaşananlar ve en çok ta bir erkek çocuğu için baba figürünün olmaması.Bunların hepsini çocuk bir anda yaşıyor.
-Doğru.Tamam gelince konuşuruz.İyi günler.
-İyi günler.
Akşam onu almaya gittiğimde Minaz Hanım'ın misafirleri vardı ve bana;
-Yarın sizinle bi konuşalım Kemal hakkında,dedi.
Hemen telaş yaptım tabii,
-Tabii olur noldu bir şey mi oldu?
-Hayır ya hemen yüzünüz düştü.Bir şey yok.Gözlemlerimi aktaracağım size.Evdeki tutumlarınız ile ilgili.
4 Temmuz 2017 Salı
Okul Mu?
Veee oğlum bugün okuluna başladı...
Sabah saat 10.00'da okula götürmek üzere bir gün öncesinden tüm yeni alınan eşyaları yıkandı,ütülendi.Herşeyi Şimşek McQueen'li çantasına konuldu.Özene bezene aldığım nevresim takımı,bezleri,şortları,t-shirtleri,ıslak mednili,suluğu,emziği,orada giyeceği ayakkabısı,çoraplları,mendilleri,yastığı,pikesi,yatak alezi...
Geç uyusa da sabah saat 09.00'da onu güçbela uyandırdım.
-Anneemmm...Benim oğlum okula mı gidecekmiş?
Gözler kapalı ama gülüyor.ELinde ayısı yüzüne kapatıp hala yatıyor,yani bırak beni de uyuyayım anne...
-Haydi okulaaaa...Oyyy kuzum benim...Minnak öğrenci mi olacak...
Anneannesi gelir...
Haydi oğlummm,kalk...Aaaa kimler varmış burada...der ve mıncıklanınca Kemal uyanır ve söylediği tek şey...-Okull muuu?
-Oğlum okula gitmeden sevmeyen tek kişi sensin heralde...Bana çekmediği kesin.Ben okulu severdim.
-Acaba kime çekti?:))))))
Kahvaltısını evde yaptı ve giyindik,çantamızı aldık ve okula gittik.Annemle planımız onun yanında 1-2 saat durmaktı.Sonuçta ilk defa kalabalık ve bilmediği bir ortama girecek ve bizi arayacaktı.Uyku sırasında burnundan bir -Hüt kelimesi çıkar ve -Meme der.Yani bana süt ver ve emziğimi de elime ver demek bu.Anlamazlar sonuçta ve yanında olmak gerekir diye düşündük.
Anaokuluna vardık.Nasıl güzel karşıladılar.Hava zaten güzel,bahçeli bir villa...Bahçede kafeste tavşanlar var.Bizim ki hemen koştu yanlarına.Diğer çocuklar da bahçeye geldiler öğretmenleri ile birlikte.Hemen kaynaştı bizim ki...Ve Okul ortaklarından Minaz Hanım bize-Tamam o zama,siz eşyalarını bırakıp gidebilirsniz,dedi.
-Ne,nasıl yaniii?
-Evet...
Annem:-Ya bir şey olursa,yakınında olalım.
-Siz öyle düşünürseniz olıur.
-Hiç bir şey olmayacak.Rahat olun.Bir şey olursa biz sizi ararız.
-Hadi anne gidelim bari.Görmesin bizi.
-Peki.
Gittik ama içimiz buruk.
-Gel anne bari çay,kahve içelim.
-aman yakınlarda olalım ne olur ne olmaz.
-Tamam ben zaten hemen giderim.
Evet ilk defa Kemalsiz anne-kız bir çay,kahve içtik ama aklımız sürekli ondaydı.Daha sonra ikimizin de halletmesi gereken ayrı ayrı işlerimiz vardı bu yüzden biraz oturup kalktık.Ben tabii işlerimi erken bitirdim ve eve doğru yürüdüm.Ama aklım,gönlüm hep Kemal'de.Acaba ne yapıyor?Acaba ağladı mı?Düştü mü?Anne diye kendini yerden yere attı mı?Açıp sorsam mı ama daha 1 saat oldu.Bir şey olsa ararlardı diye aklımda deli sorular...eve gidemedim.Bizim orada hemen çok samimi çok içten çok tatlı bir kuruyemişçi esnafımız var.Biraz orada laklak edelim aklın dağılsın,zaman geçsin dedim.Sağolsun muhabbet ettik,güldük,eğlendik...
AMa zaman sadece 1 saat geçmişti.Artık aramalıydım...
-Merhaba Minaz Hanım,Kmela ne yapıyor?
-Hiç bir sorun yok.Oynuyor.Yemeğini de yedi.Yanımda hatta şimdi.
-Ağladı mı hiç?
-Hayır,çok üzgünüm adınıza,sizi hiç aramadı.
-Gerçekten mi?
-Evet.
-Çok iyi.
İyi mi,ulan eşşolusu...Seni 9 ay karnında taşıyıp o kadar gaddarlığainsanlık dışı muameleye göğüs gerip seni 2,5 yaşına:) getiren benim,sana ben işteyken bakan anneannen...Hiç mi aklına gelmedik diye düşünmeliydim ama dedim ki ohhhh...Demekki mutlu...
2 saat sonra tekrar aradım.
-Merhaba Minaz Hanım,valla bir daha aramayacağım.Nasıl?
-Gayet iyi merak etmeyin.Oyun oynuyor.
-Kaçta alalım bugün?
-17.00'de .
-Peki.
O saat hiç gelmez...Bekle allah bekle...Allahtan arkadaşım ve eşi aradılar.Tatilden döndükleri gibi benimle buluştular sağolsunlar.Biraz oturduk çay kahve içtik.Sabahtan beri midem çay içmekten asfalt gibi oldu zaten ama olsun...
Sonra saat 16.45...Yola çıktık,zaten yakındı.Sağolsun beraber gittik Kemal'i almaya...Duyacağım şeyleri biliyordum.
Ama bir gittim ki...
Valla annesi nasıl güzel anlaştı.Hiç anne ya da anneanne demedi.Size ve annenize çok teşekkür ediyoruz,sizlere bağımlı bir çocuk yetiştirmediğiniz için.En çok zorlandığımız konu bu.Normalde çocuklar 1 haftada zar zor alışırlar.Ama Kemal çok güzel yemek yedi,arkadaşlarıyla birlikte hemen uyudu,oyun oynadı ve hiç bağırmadı...(Laaannnnnn...Garezin bana mı?Evet!!!:))))
-Gerçekten mi ya?Bakın ben üzülmeyeyim diye diyorsanız...
-Hayır gerçekten.Niye saklayalım.Zaten öyle bir şey olsa hemen arayıp söylüyoruz,biraz zamana ihtiyacı var diye.
-Anladım ne güzel.
-Hazırlatayım mı Kemal'i...
-Lütfen...
Necibe Hanım ile de konuştuk.Çok uyuölu olduğunu söyledi...
Aman maaşallah...
Aşağıya indim Kemal hazırdı.Beni gördüüü...
-aaaa,anneeemmmmm... diye bi sarıldı.Bana döndü sınıfını gösterdi.Koluna çizilen yıldızı gösterdi.
-Bak ıııdıızzz...
-evet annecim...
-Bizim oğlumuz çok asil,karakterli,güzel bakışlı....Değil mi Kemal Bey?
-Evet burada hep bu sıfatlarla hitap ediliyor ki kişilik gelişimi düzgün olsun.Kuzum yok.Biz sürüye kuzu yetiştirmiyoruz diyor Minaz Hanım.Her ne kadar anneler babalar masumane yaklaşsa da kuzum kelimesine bu bilinçaltında kuzu olmakla bağdaşıyor.Olmaz.Yeterince koyunumuz kuzumuz var.Aşkııımm...Hayır o sizin aşkınız değil,olamaz da.Bu da kişileri yanlış kategorilere koymasına neden oluyor.O Kemal Bey...Paşam da değil.en yüksek mertebe Sultan...Sultanımmm...Bu sözlere alışacağız ama o benim için hep Birtanem,Anneemmmm,Bebeğim...Minaz Hanım duysa kızabilir...
Oradan çıktık ve oğlumu yemeğe götürdüm.Hiç sesini çıkartmadı,tabii yine hareketliydi fakat belli ki yorulmuştu.Eve geldik,banyo yaptı,1 saat durdu durmadı ve sütünü alarak yattı.Anneannesiyle birlikte yattı.Fakat bu sefer çok ağladı.Calpol verdik ki muhtemelen bir yeri ağrıyor ve söyleyemiyor dedik.15 dk. sonra uyudu.
1 saat sonra çığlıklarla uyanıp ağlamaya başladı.Ama bu süt istiyorum ya da emziğim düştü ya da çok sıcak anne ağlaması değildi.Bana kırılmış belli ki.Onu bırakıp gittim zannetmiş.Yanına gittim,sarıldım,onu çok sevdiğimi,onu ne olursa olsun hiç bırakmayacağımı,okulun onun gelişimi için çok iyi bir yer olduğunu,hepimizin bir zamanlar okula gittiğini hatta benim işimin okulda olduğunu,hergün okula gittiğimi,onun da alışacağını,sabah okula gidip akşam yine geleceğini ve birlikte güzel zaman geçireceğimizi anlattım durdum.Allahın sıcağında kucak kucağa,ten tene,yüzyüze yattık.O beni öptü ben onu.Ben onun sırtını kaşıdım,o kolunu boynuma attı.Bacağını belime attı.Annemmmm,aşkıımmm dedi.Ama hıçkıra hıçkıra ağladı,iç çeke çeke,birbirimizi koklaya koklaya uyudu...
Anne olmak zor iş...Okulun onun için en iyi yerlerden biri olduğunu bilmesem bu ağlamaya bir daha onu göndermem.Ama herşey onun için.Eminim alışacak,alışacağım...
Allah hiçbir aneyi evladından,hiçbir çocuğu da annesinden ayırmasın.Hep sağlıklı ve mutlu günler yaşasınlar çocuklarımız.Annelerin tüm isteği bu değil midir?Sağlık ve mutluluk...
Umarım hasta olan çocuklar ve anneleri iyileşir ve birbirlerine hayat boyu hep destek olurlar,umarım ayrı olan anne ve evlatları birbirine kavuşur,umarım zorluklar içinde çocuklarını yetiştirmeye çalışan anneler emeklerinin karşılığını çocuklarının sağlık ve mutluluğunu görerek alırlar...
Umarım hiçbir anne için Keşke'ler olmaz...Keşke yanımda olsaydı demez...Keşke bedelli askerlik yapsaydın,keşke daha güvenli bir yerde öğretmen olsaydın,keşke ekmek almaya ben gitseydim,keşke senin yerine ben... demez.
Allah'ın hiçbir anneye evladının acısını gösterme,hiçbir anneyi de evladını hayata hazırlamadan alma...
Ağladım,ağlıcam...Bu ne be...Bi kreşe gönderdim he...Üniversiteye nasıl göndericem ben ya...Ühüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü.....
Sabah saat 10.00'da okula götürmek üzere bir gün öncesinden tüm yeni alınan eşyaları yıkandı,ütülendi.Herşeyi Şimşek McQueen'li çantasına konuldu.Özene bezene aldığım nevresim takımı,bezleri,şortları,t-shirtleri,ıslak mednili,suluğu,emziği,orada giyeceği ayakkabısı,çoraplları,mendilleri,yastığı,pikesi,yatak alezi...
Geç uyusa da sabah saat 09.00'da onu güçbela uyandırdım.
-Anneemmm...Benim oğlum okula mı gidecekmiş?
Gözler kapalı ama gülüyor.ELinde ayısı yüzüne kapatıp hala yatıyor,yani bırak beni de uyuyayım anne...
-Haydi okulaaaa...Oyyy kuzum benim...Minnak öğrenci mi olacak...
Anneannesi gelir...
Haydi oğlummm,kalk...Aaaa kimler varmış burada...der ve mıncıklanınca Kemal uyanır ve söylediği tek şey...-Okull muuu?
-Oğlum okula gitmeden sevmeyen tek kişi sensin heralde...Bana çekmediği kesin.Ben okulu severdim.
-Acaba kime çekti?:))))))
Kahvaltısını evde yaptı ve giyindik,çantamızı aldık ve okula gittik.Annemle planımız onun yanında 1-2 saat durmaktı.Sonuçta ilk defa kalabalık ve bilmediği bir ortama girecek ve bizi arayacaktı.Uyku sırasında burnundan bir -Hüt kelimesi çıkar ve -Meme der.Yani bana süt ver ve emziğimi de elime ver demek bu.Anlamazlar sonuçta ve yanında olmak gerekir diye düşündük.
Anaokuluna vardık.Nasıl güzel karşıladılar.Hava zaten güzel,bahçeli bir villa...Bahçede kafeste tavşanlar var.Bizim ki hemen koştu yanlarına.Diğer çocuklar da bahçeye geldiler öğretmenleri ile birlikte.Hemen kaynaştı bizim ki...Ve Okul ortaklarından Minaz Hanım bize-Tamam o zama,siz eşyalarını bırakıp gidebilirsniz,dedi.
-Ne,nasıl yaniii?
-Evet...
Annem:-Ya bir şey olursa,yakınında olalım.
-Siz öyle düşünürseniz olıur.
-Hiç bir şey olmayacak.Rahat olun.Bir şey olursa biz sizi ararız.
-Hadi anne gidelim bari.Görmesin bizi.
-Peki.
Gittik ama içimiz buruk.
-Gel anne bari çay,kahve içelim.
-aman yakınlarda olalım ne olur ne olmaz.
-Tamam ben zaten hemen giderim.
Evet ilk defa Kemalsiz anne-kız bir çay,kahve içtik ama aklımız sürekli ondaydı.Daha sonra ikimizin de halletmesi gereken ayrı ayrı işlerimiz vardı bu yüzden biraz oturup kalktık.Ben tabii işlerimi erken bitirdim ve eve doğru yürüdüm.Ama aklım,gönlüm hep Kemal'de.Acaba ne yapıyor?Acaba ağladı mı?Düştü mü?Anne diye kendini yerden yere attı mı?Açıp sorsam mı ama daha 1 saat oldu.Bir şey olsa ararlardı diye aklımda deli sorular...eve gidemedim.Bizim orada hemen çok samimi çok içten çok tatlı bir kuruyemişçi esnafımız var.Biraz orada laklak edelim aklın dağılsın,zaman geçsin dedim.Sağolsun muhabbet ettik,güldük,eğlendik...
AMa zaman sadece 1 saat geçmişti.Artık aramalıydım...
-Merhaba Minaz Hanım,Kmela ne yapıyor?
-Hiç bir sorun yok.Oynuyor.Yemeğini de yedi.Yanımda hatta şimdi.
-Ağladı mı hiç?
-Hayır,çok üzgünüm adınıza,sizi hiç aramadı.
-Gerçekten mi?
-Evet.
-Çok iyi.
İyi mi,ulan eşşolusu...Seni 9 ay karnında taşıyıp o kadar gaddarlığainsanlık dışı muameleye göğüs gerip seni 2,5 yaşına:) getiren benim,sana ben işteyken bakan anneannen...Hiç mi aklına gelmedik diye düşünmeliydim ama dedim ki ohhhh...Demekki mutlu...
2 saat sonra tekrar aradım.
-Merhaba Minaz Hanım,valla bir daha aramayacağım.Nasıl?
-Gayet iyi merak etmeyin.Oyun oynuyor.
-Kaçta alalım bugün?
-17.00'de .
-Peki.
O saat hiç gelmez...Bekle allah bekle...Allahtan arkadaşım ve eşi aradılar.Tatilden döndükleri gibi benimle buluştular sağolsunlar.Biraz oturduk çay kahve içtik.Sabahtan beri midem çay içmekten asfalt gibi oldu zaten ama olsun...
Sonra saat 16.45...Yola çıktık,zaten yakındı.Sağolsun beraber gittik Kemal'i almaya...Duyacağım şeyleri biliyordum.
Ama bir gittim ki...
Valla annesi nasıl güzel anlaştı.Hiç anne ya da anneanne demedi.Size ve annenize çok teşekkür ediyoruz,sizlere bağımlı bir çocuk yetiştirmediğiniz için.En çok zorlandığımız konu bu.Normalde çocuklar 1 haftada zar zor alışırlar.Ama Kemal çok güzel yemek yedi,arkadaşlarıyla birlikte hemen uyudu,oyun oynadı ve hiç bağırmadı...(Laaannnnnn...Garezin bana mı?Evet!!!:))))
-Gerçekten mi ya?Bakın ben üzülmeyeyim diye diyorsanız...
-Hayır gerçekten.Niye saklayalım.Zaten öyle bir şey olsa hemen arayıp söylüyoruz,biraz zamana ihtiyacı var diye.
-Anladım ne güzel.
-Hazırlatayım mı Kemal'i...
-Lütfen...
Necibe Hanım ile de konuştuk.Çok uyuölu olduğunu söyledi...
Aman maaşallah...
Aşağıya indim Kemal hazırdı.Beni gördüüü...
-aaaa,anneeemmmmm... diye bi sarıldı.Bana döndü sınıfını gösterdi.Koluna çizilen yıldızı gösterdi.
-Bak ıııdıızzz...
-evet annecim...
-Bizim oğlumuz çok asil,karakterli,güzel bakışlı....Değil mi Kemal Bey?
-Evet burada hep bu sıfatlarla hitap ediliyor ki kişilik gelişimi düzgün olsun.Kuzum yok.Biz sürüye kuzu yetiştirmiyoruz diyor Minaz Hanım.Her ne kadar anneler babalar masumane yaklaşsa da kuzum kelimesine bu bilinçaltında kuzu olmakla bağdaşıyor.Olmaz.Yeterince koyunumuz kuzumuz var.Aşkııımm...Hayır o sizin aşkınız değil,olamaz da.Bu da kişileri yanlış kategorilere koymasına neden oluyor.O Kemal Bey...Paşam da değil.en yüksek mertebe Sultan...Sultanımmm...Bu sözlere alışacağız ama o benim için hep Birtanem,Anneemmmm,Bebeğim...Minaz Hanım duysa kızabilir...
Oradan çıktık ve oğlumu yemeğe götürdüm.Hiç sesini çıkartmadı,tabii yine hareketliydi fakat belli ki yorulmuştu.Eve geldik,banyo yaptı,1 saat durdu durmadı ve sütünü alarak yattı.Anneannesiyle birlikte yattı.Fakat bu sefer çok ağladı.Calpol verdik ki muhtemelen bir yeri ağrıyor ve söyleyemiyor dedik.15 dk. sonra uyudu.
1 saat sonra çığlıklarla uyanıp ağlamaya başladı.Ama bu süt istiyorum ya da emziğim düştü ya da çok sıcak anne ağlaması değildi.Bana kırılmış belli ki.Onu bırakıp gittim zannetmiş.Yanına gittim,sarıldım,onu çok sevdiğimi,onu ne olursa olsun hiç bırakmayacağımı,okulun onun gelişimi için çok iyi bir yer olduğunu,hepimizin bir zamanlar okula gittiğini hatta benim işimin okulda olduğunu,hergün okula gittiğimi,onun da alışacağını,sabah okula gidip akşam yine geleceğini ve birlikte güzel zaman geçireceğimizi anlattım durdum.Allahın sıcağında kucak kucağa,ten tene,yüzyüze yattık.O beni öptü ben onu.Ben onun sırtını kaşıdım,o kolunu boynuma attı.Bacağını belime attı.Annemmmm,aşkıımmm dedi.Ama hıçkıra hıçkıra ağladı,iç çeke çeke,birbirimizi koklaya koklaya uyudu...
Anne olmak zor iş...Okulun onun için en iyi yerlerden biri olduğunu bilmesem bu ağlamaya bir daha onu göndermem.Ama herşey onun için.Eminim alışacak,alışacağım...
Allah hiçbir aneyi evladından,hiçbir çocuğu da annesinden ayırmasın.Hep sağlıklı ve mutlu günler yaşasınlar çocuklarımız.Annelerin tüm isteği bu değil midir?Sağlık ve mutluluk...
Umarım hasta olan çocuklar ve anneleri iyileşir ve birbirlerine hayat boyu hep destek olurlar,umarım ayrı olan anne ve evlatları birbirine kavuşur,umarım zorluklar içinde çocuklarını yetiştirmeye çalışan anneler emeklerinin karşılığını çocuklarının sağlık ve mutluluğunu görerek alırlar...
Umarım hiçbir anne için Keşke'ler olmaz...Keşke yanımda olsaydı demez...Keşke bedelli askerlik yapsaydın,keşke daha güvenli bir yerde öğretmen olsaydın,keşke ekmek almaya ben gitseydim,keşke senin yerine ben... demez.
Allah'ın hiçbir anneye evladının acısını gösterme,hiçbir anneyi de evladını hayata hazırlamadan alma...
Ağladım,ağlıcam...Bu ne be...Bi kreşe gönderdim he...Üniversiteye nasıl göndericem ben ya...Ühüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü.....
3 Temmuz 2017 Pazartesi
Poseidon Amca Dedi de ben Dinlemedim:)
Bir gün yine Roma'dayız...
Bak hele bak nasıl havaya girdim he...İngilizce anlatıyım mı?
When I was in Rome,I met Sezar:))) Huahahkahajawawaba...Daha neler...
Tamam cıvıtmayayım anlatıyorum.Hakikaten İkinci kez Roma'ya gittiğimizde 9. ve 10.sınıfları götürmüştük.3 kişi de 12.sınıftandı.Aynı sokakta başka bir otelde kalmıştık.Önce Noto Hotel daha sonra ise Milani Hotel'de kalmıştık.Her ikisi de Termini(Terminal) bölgesindeydi.Heryere yakındı.Yakın olmasa ne olur nasılsa yürüyorduk:))
Bir gün yine karga ile aynı anda kahvaltı yaparken-kruvasan,tereyağ falan...-aaa bir de baktık ki bir öğretmenimiz bildiğin ezine peyniri,zeytin filan getirmiş.Allahıımmmmm...Birer parça aldık,önce öptük,sonra kokladık.Sonra onların yanına yakışır ekmek ve çayımız olmadığı için özür diledik onlardan,sonra bir lokmada gömdük...Taaa öğlene dek tadı damağımızdaydı valla.Ve dilimizden de düşmedi tabii..-ya ne olursa olsun arkadaş,tamam burası tarihi marihi ama insan aç kalır be....Hep fes fud:))Bizim Ezine peyniri gibi var mı ya?
-Valla hocam okulda habire kuru pilav cacık var diye hayıflanıyorduk,valla artık hergün verseler yerim.
-Bir daha şikayet ettiğini duymayayım o zaman.O Atatürk menüsü bir kere...
-Evet hocam.Yok soğan verseler yerim yani o derece...
-Akşama pizzaları gömerken sorarım sana ama...
-hahahaawawawawaw...(Ne idiğğüü bilinmeyen ergen gülme sesi)
Biz çıktık yine aynı tur,tabii öğretmen arkadaşla biz yolları biliyoruz ya artık-ordan diil ya burası kestirme...
-Kızzz biz Roma'lı olduk ya...
-He valla kız...
Yine Kolezyum,Navonna Meydanı,Pantheon,Fontana Di Rome derken akşamı ettik...
Ünlü ROma dondurmacısındayız yine.Bu sefer ilk gezimizden daha soğuk değil g...müz,bo...muz donuyor.Sırf gittik niye yemedik dememek için hasta olma pahasına yiyoruz.Tam dondurmaları seçeceğiz,tabii ki aramızda Türkçe konuşuyoruz...Bir anda dondurmacı adam demesin mi?
-Türk müsünüz abla?
-Eee....vet...
-Aha Türk hocam...
-Yahu telaş yapmayın hallederim ben...
-Siz de mi?
-No,I am...le başlayıp İngilizce devam etti...
Hayır ama Türkleri çok severim.
_Where are you from abii?(Nerdensin abiii?)
-I am from very close country to you.(Sana çok yakın bir ülkedenim demek istedi)
Your neighbour...
Heehhh şimdi işte Coğrafya konusu geldi..Hadi bakalım...
-Ukrayna...(Lan adam bildiğin esmer,Hindistan desen daha mantıklı)
-Noo...
-Kazakistan...(Püüü sizin coğrafyanıza...)
-eee isterseniz uzatmayalım,arkada sıra oldu.Nerelisiniz?
_azerbeycan
-Ne kadar güzel.Kardeş ülkemiz.Eurovizyonda sürekli 12 tam puanı verip aldığımız ülkemiz...
-Evet,evet...
-Eee bunlar ne kadar...
Alış-verişi sonlandırıp gitmek istiyorum rezillik dizboyu...
-Sizi coğrafya öğretmeninize söylicemm...
_neden hocam?
-Oğlum bi Kazakistan'a bak bakayım nerde?
-He tamam...
Çıktık oradan.Çok kalabalık olunca oturacak yer bulamadık.Tabii ki çeşmeye para attık.Delirmedim daha.Gidip te 1548. kez para atmadan olur mu?
Hee ama şu var...Ben üniversitede gittiğimde para atmıştım yine ve ne hikmetse 1 Euro'yu(Tam 3.5tl'yi suya attım ya neyse) attığımda suya düşmesi beklenirken bir anda elime geri geldi.Yüceee Poseidonnn dedim...Tövbee...Valla sahte para değil...Şurdaki dondurmacıdan bozdurdum be Posi:))Ama kabul etmedi.Valla herkes koca dileyerek attı.Ben de öyle yaptım.Ama para geri geldi.Yani Poseidon bana bir mesaj vermeye çalıştı ama ben daha sonra anladım tabiii..."Kızım sen evlenme...Bak o adamdan bi cacık olmaz.Al yavrum bu paranı da,1 top dondurma daha alırsın.O güzel canını sıkma,belki daha sonra..."Vallaha anlasaydım belki de böyle olmazdı he...
Muhtemelen başkasını attığı para bana geldi.Len eğer yakışıklıydıysa ve kaçırdıysam püüü benim sıfatıma...Bir İtalyan erkeği mi bir Türk erkeği mi? Gerçi bana İtalya'nın yine çulsuzu,tipsizi denk gelirdi bendeki bu şansla.Herlade bu gidişle Poseidon'a diyeceğim gel evlenelim diye:)))
Neyse,biz oraya öylece çöküverdik...Ama öyle çökmüşüz ki heralde dilenciye benzettiler bizi gelen gidenin öyle bir bakışı vardı.Bangladeşli satıcılar da ahala bize Selfie çubuğu ve Burberry desenli şallardan satmaya çalışıyordu.
-Hocam hadi şarkı söyleyelim...
-Söyleyelim...Ne söyleyelim...
-İzmir'inn dağlarında...
-Len hemen milli duyguların kabarıyo..O yürürken güzel oluyor...
Demet Akalın'dan tut,İrem Derici'ye,Tarkan'dan,Sezen Aksu'ya,türkülerimize varana dek söyledik.Hatta bir ara ağzıyla Beatbox yapan,elindeki nesnelerle ses çıkaranlar olunca okul sahibemiz dayanamadı oynadı veeee inanmayacaksiniz ama tam 2 Euro topladık...Hem de Selfie çubuğu satmaya çalışan adamdan...Heeh sen satamadın ama biz senin paranı aldıkkk...Onu da verdik Poseidon ile Hygenie teyzeye...
Sonra yavaştan artık otele geri gidelim dedik.Çok yorulmuştuk çünkü.Otele döndük ve resimlere bakıyorduk.Okul sahibimiz fotoğraf sanatı ile ilgilnediği için hobi olarak harika resimler çekmişti.Aynı resimleri ben de çektim ama telefondan ve 0 bakış açısı.Sırf "Baakk ben İtalya'dayım" der gibi çekmişim.Onlara bakarken,oteldeki resepsiyondaki Adams Ailesi'nin malikanesinden artık emekli olup gelmiş olan hizmetkarı endamındaki amca bize doğru yürüdü ve dedi ki "Bakınnn bende de resimer var..."
Tövbeee ne göztercen amca...Bak yaşlı başlı adamsın...Allah aşkına bak Roma bizde kötü görsellerle kalmasın aklımızda.Nolurr ya...Bak orda yakışıklı var,oğlun herlade o göstersin bariii nolurr ya yapma...
Derkennn...
Adam birden bire telefonundan çektiği resimlerden birinde masanın üzerinde duran belki 20 adet ufak yoğurtlarla yapılmış bir kalp deseni...
-Aaa ne güzel...
-evet sizin öğrencilerinizin odasında bulduk...
-Ne nasıl yani..
-Evet.Hayır bişey değil de hava sıcak bozulur...
Sıcak mı?İtalya normalde buzullarla aynı sıcaklıkta mı da bu hava sıcak?Donuyozzz amca...
-Hee atamam anladık biz.Teşekkürler.Hangi oda bu?
-(tam hatırlayamıcam ama)215.
-Tamam sağolun biz halledicez.
Okul sahibemiz hemen çağırın şu çocukları diye küplere bindi ve iki kurbanımız geldi.-Oğlum bu yoğurtları siz mi aldınız?
-Evet.
-Neden?
-Akşam yoğurt partisi yapacaktık.
-Ne demek o nasıl oluyor.
-Yani herkes odaya gelecekti ve yoğurt yiyecektik.
-Bu mu?
-Neden hepsini alıp odaya koydunuz.Hem de kalp şekilnde?
-Dekor yaptık hocam.
-Ulan oğlum herkes kendininkini alıp çantasına koysaydı da sonra gelirken getirselerdi.
-Hee evet düşnemedik.
-evet,düşünmeliydiniz.O yüzden o yoğurtları şimdi iade ediyorsunuz.
Aslında ne var yani...Çocuk bunlar...Ama otel yönetimi işte.E biz de Türkler'e laf gelmesin diye çocuklara yoğurtları bıraktırdık ama çok güldük sonra.Valla Adam Ailesi kılıklı amca da onları bekliyormuş.Hemen aldı.Heralde yönetim olarak onlar parrti yapacaklardı,bizimkiler bozmuşlar partilerini...
Odaya geçip yattık,yine anlamadık ne ara uyduk uyandık...
Ertesi gün Vatikan yine...Aynı şeyler fakat farklı olan bu sefer...Noel2e denk gelmemiz...Ortada devasa bir çam ağacı...Hz.İsa'nın doğuşu ve peygamber oluşunu anlatan bir tiyatro,içeride çalınana ve söylenen ilahiler...Vallahi bunlar işi biliyorlar...Etkilenmedik değil...
Detaylı anlatmayacağım zaten ilkini önceki yazıda okudunuz.Sadece yaşananları söyleyeyim.O günün akşamı Navonna Meydanı'nda birşeyler yiyelim dedik.Gittik gittik 40 kişi oturduk bir yere.-Bize pizza veriiinnn der gibi...Muhtemelen korkmuşlardır,len bunlar iki bira söyleseler yarım saati bulur getirmek diye.Ve düşünün açız...Bir garson kız geldi ve onunla konutuk.Herkes ayrı istiyor anam pizzayı...
-Benim ki margarita ama çok pişmesin
-Ben veggie alacağım ama kırmızı biber olmasın
-Ben etli akayım ama soğan olmasın...
Leynnn bitmez bu sipariş...
-Ne gelirse onu yersiniz,üzeirnden ayırırsınız hadi bakiimm..
-Hamburger menü istiyorum...
Tabii ben bir ara kaptırdım bizimkilerden Türkçe alıp kıza İngilizce söylerken bir ara bizim kilere İngilizce konuşup kıza Türkçe sipariş verdim.Kız elinde kağıt kalem öyle bakıyo bana.Sonra bir ara anladım ters bişey olduğunu ve düzelttim.Kız orada tek başınaymış.Herşeyi kendi yaptı vallaha sadece masaları hazırlamada öğrencilerle beraber ona yardım ettik.eee biz Türkler yardımseveriz...
Deli gibi yedik sildik süpürdük tabii ki.Ama sohbet,muhabbetle geçti,harikaydı.O masadan bu masaya sürekli laf atmalar...
-Hocammm yarın şuraya gider miyiz...
-Hocam ya alış-veriş yapalım...
-Hocammm şu müzeye de gidecek miyiz...
-Ya sen onu bunu bırak biz sizi şimdi nereye götüreceğiz?
Navonna Meydanı'nın hemen biraz ielrisinde bir çkolatacı vardı...Aman tanrımm...Duvarlarından çikolata akıyor ve bardağı dayayıp sana oradan çkolata veriyorlar.Tabii aromalı istersen başka şeylerle karıştırıyorlar.Nasıl bir kokusu var anlatamam.O soğuk havada yemekten sonra sıcacık çikolata kokusu...Ohhh mis...Vallahi burnuma geldi...Bardağa doldurup doldurup verdiler biz de gidene dek afiyetle yedik...
Biraz ilerisinde Magnum'un kendi dükkanı vardı.Kendi magnumunuzu oluşturabiliyordunuz.Ben öyle magnum hiçbir yerde yemedim...
BU yolculuk ta böyle bitti yani...
Bir sonraki geziyi iple çekiyorduk.Bu sefer ki Barcelona idi.Ama ben okuldan ayrıldığım için onlar gidecekler.Ve eminim güzel hatıralar edinecekler.Bakalım ben yeni okulumla ne maceralara atılacağım...Eylül başladığı anda anlarız zaten...
Vatikan'da Hz.İsa'nın doğumunu anlatan bir gösteri
İşte Magnummm...
Maalesef o duvardan akan çikolata dükkanının resmini bulamıyorum...Bulursam hemen paylaşacağım...
Bak hele bak nasıl havaya girdim he...İngilizce anlatıyım mı?
When I was in Rome,I met Sezar:))) Huahahkahajawawaba...Daha neler...
Tamam cıvıtmayayım anlatıyorum.Hakikaten İkinci kez Roma'ya gittiğimizde 9. ve 10.sınıfları götürmüştük.3 kişi de 12.sınıftandı.Aynı sokakta başka bir otelde kalmıştık.Önce Noto Hotel daha sonra ise Milani Hotel'de kalmıştık.Her ikisi de Termini(Terminal) bölgesindeydi.Heryere yakındı.Yakın olmasa ne olur nasılsa yürüyorduk:))
Bir gün yine karga ile aynı anda kahvaltı yaparken-kruvasan,tereyağ falan...-aaa bir de baktık ki bir öğretmenimiz bildiğin ezine peyniri,zeytin filan getirmiş.Allahıımmmmm...Birer parça aldık,önce öptük,sonra kokladık.Sonra onların yanına yakışır ekmek ve çayımız olmadığı için özür diledik onlardan,sonra bir lokmada gömdük...Taaa öğlene dek tadı damağımızdaydı valla.Ve dilimizden de düşmedi tabii..-ya ne olursa olsun arkadaş,tamam burası tarihi marihi ama insan aç kalır be....Hep fes fud:))Bizim Ezine peyniri gibi var mı ya?
-Valla hocam okulda habire kuru pilav cacık var diye hayıflanıyorduk,valla artık hergün verseler yerim.
-Bir daha şikayet ettiğini duymayayım o zaman.O Atatürk menüsü bir kere...
-Evet hocam.Yok soğan verseler yerim yani o derece...
-Akşama pizzaları gömerken sorarım sana ama...
-hahahaawawawawaw...(Ne idiğğüü bilinmeyen ergen gülme sesi)
Biz çıktık yine aynı tur,tabii öğretmen arkadaşla biz yolları biliyoruz ya artık-ordan diil ya burası kestirme...
-Kızzz biz Roma'lı olduk ya...
-He valla kız...
Yine Kolezyum,Navonna Meydanı,Pantheon,Fontana Di Rome derken akşamı ettik...
Ünlü ROma dondurmacısındayız yine.Bu sefer ilk gezimizden daha soğuk değil g...müz,bo...muz donuyor.Sırf gittik niye yemedik dememek için hasta olma pahasına yiyoruz.Tam dondurmaları seçeceğiz,tabii ki aramızda Türkçe konuşuyoruz...Bir anda dondurmacı adam demesin mi?
-Türk müsünüz abla?
-Eee....vet...
-Aha Türk hocam...
-Yahu telaş yapmayın hallederim ben...
-Siz de mi?
-No,I am...le başlayıp İngilizce devam etti...
Hayır ama Türkleri çok severim.
_Where are you from abii?(Nerdensin abiii?)
-I am from very close country to you.(Sana çok yakın bir ülkedenim demek istedi)
Your neighbour...
Heehhh şimdi işte Coğrafya konusu geldi..Hadi bakalım...
-Ukrayna...(Lan adam bildiğin esmer,Hindistan desen daha mantıklı)
-Noo...
-Kazakistan...(Püüü sizin coğrafyanıza...)
-eee isterseniz uzatmayalım,arkada sıra oldu.Nerelisiniz?
_azerbeycan
-Ne kadar güzel.Kardeş ülkemiz.Eurovizyonda sürekli 12 tam puanı verip aldığımız ülkemiz...
-Evet,evet...
-Eee bunlar ne kadar...
Alış-verişi sonlandırıp gitmek istiyorum rezillik dizboyu...
-Sizi coğrafya öğretmeninize söylicemm...
_neden hocam?
-Oğlum bi Kazakistan'a bak bakayım nerde?
-He tamam...
Çıktık oradan.Çok kalabalık olunca oturacak yer bulamadık.Tabii ki çeşmeye para attık.Delirmedim daha.Gidip te 1548. kez para atmadan olur mu?
Hee ama şu var...Ben üniversitede gittiğimde para atmıştım yine ve ne hikmetse 1 Euro'yu(Tam 3.5tl'yi suya attım ya neyse) attığımda suya düşmesi beklenirken bir anda elime geri geldi.Yüceee Poseidonnn dedim...Tövbee...Valla sahte para değil...Şurdaki dondurmacıdan bozdurdum be Posi:))Ama kabul etmedi.Valla herkes koca dileyerek attı.Ben de öyle yaptım.Ama para geri geldi.Yani Poseidon bana bir mesaj vermeye çalıştı ama ben daha sonra anladım tabiii..."Kızım sen evlenme...Bak o adamdan bi cacık olmaz.Al yavrum bu paranı da,1 top dondurma daha alırsın.O güzel canını sıkma,belki daha sonra..."Vallaha anlasaydım belki de böyle olmazdı he...
Muhtemelen başkasını attığı para bana geldi.Len eğer yakışıklıydıysa ve kaçırdıysam püüü benim sıfatıma...Bir İtalyan erkeği mi bir Türk erkeği mi? Gerçi bana İtalya'nın yine çulsuzu,tipsizi denk gelirdi bendeki bu şansla.Herlade bu gidişle Poseidon'a diyeceğim gel evlenelim diye:)))
Neyse,biz oraya öylece çöküverdik...Ama öyle çökmüşüz ki heralde dilenciye benzettiler bizi gelen gidenin öyle bir bakışı vardı.Bangladeşli satıcılar da ahala bize Selfie çubuğu ve Burberry desenli şallardan satmaya çalışıyordu.
-Hocam hadi şarkı söyleyelim...
-Söyleyelim...Ne söyleyelim...
-İzmir'inn dağlarında...
-Len hemen milli duyguların kabarıyo..O yürürken güzel oluyor...
Demet Akalın'dan tut,İrem Derici'ye,Tarkan'dan,Sezen Aksu'ya,türkülerimize varana dek söyledik.Hatta bir ara ağzıyla Beatbox yapan,elindeki nesnelerle ses çıkaranlar olunca okul sahibemiz dayanamadı oynadı veeee inanmayacaksiniz ama tam 2 Euro topladık...Hem de Selfie çubuğu satmaya çalışan adamdan...Heeh sen satamadın ama biz senin paranı aldıkkk...Onu da verdik Poseidon ile Hygenie teyzeye...
Sonra yavaştan artık otele geri gidelim dedik.Çok yorulmuştuk çünkü.Otele döndük ve resimlere bakıyorduk.Okul sahibimiz fotoğraf sanatı ile ilgilnediği için hobi olarak harika resimler çekmişti.Aynı resimleri ben de çektim ama telefondan ve 0 bakış açısı.Sırf "Baakk ben İtalya'dayım" der gibi çekmişim.Onlara bakarken,oteldeki resepsiyondaki Adams Ailesi'nin malikanesinden artık emekli olup gelmiş olan hizmetkarı endamındaki amca bize doğru yürüdü ve dedi ki "Bakınnn bende de resimer var..."
Tövbeee ne göztercen amca...Bak yaşlı başlı adamsın...Allah aşkına bak Roma bizde kötü görsellerle kalmasın aklımızda.Nolurr ya...Bak orda yakışıklı var,oğlun herlade o göstersin bariii nolurr ya yapma...
Derkennn...
Adam birden bire telefonundan çektiği resimlerden birinde masanın üzerinde duran belki 20 adet ufak yoğurtlarla yapılmış bir kalp deseni...
-Aaa ne güzel...
-evet sizin öğrencilerinizin odasında bulduk...
-Ne nasıl yani..
-Evet.Hayır bişey değil de hava sıcak bozulur...
Sıcak mı?İtalya normalde buzullarla aynı sıcaklıkta mı da bu hava sıcak?Donuyozzz amca...
-Hee atamam anladık biz.Teşekkürler.Hangi oda bu?
-(tam hatırlayamıcam ama)215.
-Tamam sağolun biz halledicez.
Okul sahibemiz hemen çağırın şu çocukları diye küplere bindi ve iki kurbanımız geldi.-Oğlum bu yoğurtları siz mi aldınız?
-Evet.
-Neden?
-Akşam yoğurt partisi yapacaktık.
-Ne demek o nasıl oluyor.
-Yani herkes odaya gelecekti ve yoğurt yiyecektik.
-Bu mu?
-Neden hepsini alıp odaya koydunuz.Hem de kalp şekilnde?
-Dekor yaptık hocam.
-Ulan oğlum herkes kendininkini alıp çantasına koysaydı da sonra gelirken getirselerdi.
-Hee evet düşnemedik.
-evet,düşünmeliydiniz.O yüzden o yoğurtları şimdi iade ediyorsunuz.
Aslında ne var yani...Çocuk bunlar...Ama otel yönetimi işte.E biz de Türkler'e laf gelmesin diye çocuklara yoğurtları bıraktırdık ama çok güldük sonra.Valla Adam Ailesi kılıklı amca da onları bekliyormuş.Hemen aldı.Heralde yönetim olarak onlar parrti yapacaklardı,bizimkiler bozmuşlar partilerini...
Odaya geçip yattık,yine anlamadık ne ara uyduk uyandık...
Ertesi gün Vatikan yine...Aynı şeyler fakat farklı olan bu sefer...Noel2e denk gelmemiz...Ortada devasa bir çam ağacı...Hz.İsa'nın doğuşu ve peygamber oluşunu anlatan bir tiyatro,içeride çalınana ve söylenen ilahiler...Vallahi bunlar işi biliyorlar...Etkilenmedik değil...
Detaylı anlatmayacağım zaten ilkini önceki yazıda okudunuz.Sadece yaşananları söyleyeyim.O günün akşamı Navonna Meydanı'nda birşeyler yiyelim dedik.Gittik gittik 40 kişi oturduk bir yere.-Bize pizza veriiinnn der gibi...Muhtemelen korkmuşlardır,len bunlar iki bira söyleseler yarım saati bulur getirmek diye.Ve düşünün açız...Bir garson kız geldi ve onunla konutuk.Herkes ayrı istiyor anam pizzayı...
-Benim ki margarita ama çok pişmesin
-Ben veggie alacağım ama kırmızı biber olmasın
-Ben etli akayım ama soğan olmasın...
Leynnn bitmez bu sipariş...
-Ne gelirse onu yersiniz,üzeirnden ayırırsınız hadi bakiimm..
-Hamburger menü istiyorum...
Tabii ben bir ara kaptırdım bizimkilerden Türkçe alıp kıza İngilizce söylerken bir ara bizim kilere İngilizce konuşup kıza Türkçe sipariş verdim.Kız elinde kağıt kalem öyle bakıyo bana.Sonra bir ara anladım ters bişey olduğunu ve düzelttim.Kız orada tek başınaymış.Herşeyi kendi yaptı vallaha sadece masaları hazırlamada öğrencilerle beraber ona yardım ettik.eee biz Türkler yardımseveriz...
Deli gibi yedik sildik süpürdük tabii ki.Ama sohbet,muhabbetle geçti,harikaydı.O masadan bu masaya sürekli laf atmalar...
-Hocammm yarın şuraya gider miyiz...
-Hocam ya alış-veriş yapalım...
-Hocammm şu müzeye de gidecek miyiz...
-Ya sen onu bunu bırak biz sizi şimdi nereye götüreceğiz?
Navonna Meydanı'nın hemen biraz ielrisinde bir çkolatacı vardı...Aman tanrımm...Duvarlarından çikolata akıyor ve bardağı dayayıp sana oradan çkolata veriyorlar.Tabii aromalı istersen başka şeylerle karıştırıyorlar.Nasıl bir kokusu var anlatamam.O soğuk havada yemekten sonra sıcacık çikolata kokusu...Ohhh mis...Vallahi burnuma geldi...Bardağa doldurup doldurup verdiler biz de gidene dek afiyetle yedik...
Biraz ilerisinde Magnum'un kendi dükkanı vardı.Kendi magnumunuzu oluşturabiliyordunuz.Ben öyle magnum hiçbir yerde yemedim...
BU yolculuk ta böyle bitti yani...
Bir sonraki geziyi iple çekiyorduk.Bu sefer ki Barcelona idi.Ama ben okuldan ayrıldığım için onlar gidecekler.Ve eminim güzel hatıralar edinecekler.Bakalım ben yeni okulumla ne maceralara atılacağım...Eylül başladığı anda anlarız zaten...
Vatikan'da Hz.İsa'nın doğumunu anlatan bir gösteri
İşte Magnummm...
Maalesef o duvardan akan çikolata dükkanının resmini bulamıyorum...Bulursam hemen paylaşacağım...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)