Yazacağım ama halim yok...
Fena hastayız...
Sıcak havalardan dolayı kullandığımız pervaneden mi,Kemal'in kreşe başlamasından mı,yoksa salgından mı bilemedim ama önce Kemal sonra ben ve şimdi annem...Baya hastayız.
Ben hayatımda böyle bir boğaz ağrısı yaşamadım.Sol bademciğim beyaz-siyah...(Beşiktaşlıyım,ondan mı acep?)Saç tellerim dahi ağrıyor...(En azından ben öyle hissediyorum).Kulağım çok acıyor.Su dahi içemiyorum,bırakın suyu,konuşamıyorum ağzımı açıp ta...Bu 10 Temmuzun laneti olmalı:)))
Oğlummmm....Canım...Bir kaç gündür belki de derdini anlatamadığı için bu kadar hırçındı.Kim bilir nasıl bir ağrı çekti?Ateşi yükseliyor aniden,sürekli uyuyor ama kalkınca da hareketleri fena değil.Ama gözler hep baygın bakıyor.Gece boğazı tıkanınca nefes alamıyor,ağlayarak uyanıyor.yaz olduğu için terliyor.Ve hep bana yapışık gezmek,uyumak istiyor ki bu vücut ısısını daha çok arttırıyor.Calpol-Dolven ve bazen fitil destekli gidiyoruz.Yarın doktora götüreceğim.Anca randevu alabildim.Özeller bile doluydu,en yakın tarihli olan hangisiyse onu aldım.Düşünün ne kadar hasta çocuk var!Allah herkese sağlık versin...
Annem bize bakayım derken o da kaptı şifayı.Onun da boğazları ağrıyor...Tedbir için ilaç aldı...Umarım işe yarar...
Şu sıralar baya halsiziz...
Bunu yazdığıma şükür diyor sizlere esenlikler diliyorum efenim...
Sağlıkla kalın...Ama gerçekten sağlıkla,lafın gelişi değil.
11 Temmuz 2017 Salı
7 Temmuz 2017 Cuma
Okul Macerası 3
Veee o gün geldi çattı...Minaz Hanım ile görüşmeye gittim...
-Zeynep Hanım,iyi ki okula başlatmışssınız.Çok iyi bir karar vermişssiniz.
-Evet,neden öyle dediniz ama?
-Çünkü bu çocuk güçlü bir karaktere sahip ve çok akıllı.(Aynı bennn:) Bana çekmiş:)
-Evet sağolun.
-Ama her işini bağırarak yaptırmaya çalışıyor.İstemediği bir şeyde hemen ağlıyor ya da bağırıyor.
-Evet aynısını bize de yapıyor ve saatlerce devam edebiliyor bu durum.
-Siz ne yapıyorsunuz bu durumda?
-Yapma oğlum,ağlama bak ağlanacak bir şey yok.Ya da ilgizini çekmeye çalışıyoruz ama saatlerce ağlıyor.İstediğini alana dek.E biz de insanız tabii ki sınırımızı zorluyor ve biz de biraz sesimizi yükseltiyoruz.
-Olmazzz...Sakın yapmayın.
-Ne yapalım peki?
-Hiç ilgilenmeyin.Bırakın ağlasın,bırakın bağırsın.
-Ama kendini ısırıyor,kafasını vuruyor,kendine zarar veriyor.
-Çok ciddi olmadığı müddetçe bırakın onu da yapsın.Canı acıyınca duracaktır.İlgisini başka yöne çekmeye çalışın evet ama çekemiyorsanız çıkın odadan."Sen sakinleş yanıma öyle gel.Benim içeride işim var istersen bana yardım edebilirsin"diyin,kapıyı aralık bırakın ve gidin.Ve hiççç takmayın.İçsel olarak ta takmayın.(Bunu hatta Necibe Hanımcım bir örnekle açıkladı.Her ikisi de aynı yönetmi söyledi.)
-Tamam,zor olacak ama tamam.
-Ve içeri basıyor çok.Ayakkabıları ters giydirin bir müddet.
-Tamam,evet aynı bana benzemiş.Ben de öyleydim.Annem düzelsin diye beni 2 sene baleye gönderdi ama sonuç ortada.Hala sağ ayağım içeri basar.
-Düzelir bu merak etmeyin ama hep ters giysin terlikleri de ayakkabıları da.
-Peki.
-Hep rica ederek konuşalım."Kemal Bey ya da oğlum,şu oyuncağını kaldırır mısn lütfen?"Su kabını getirirsen sana su verebilirim canım." gibi.
-Zaten hep öyle demeye çalışıyoruz.(Gerçekten bizde "onu getir,bunu al,şunu yap yoktur!"
Ve Kemal bahçeye yanımıza gelir,beni görür...
-Annemm,akkıımmm...diyip sarılır.
-Oyyy oğlum.Çok özledim seni.Nasılsın?Neler yaptın sen ya?Anlat bakayım...
-Zeynep Hanım,Ya'lı Be'li de konuşmuyoruz.Argo dağarcığı gelişmesin.
-Doğru söylüyorsunuz.Ama işte günlük hayatta bile ağzımızdan kaçıyor.
-Evet.
-Zeynep hanım bana hamilelik döneminizi ve yaşadığınız sıkıntılarınızı yazar mısınız?
-Neden?
-Çünkü Kemal'in bu hırçınlığı ve agrasifliği sizin hamilelikte yaşadığınız üzüntü ve stresten kaynaklı.Ve tabii ki sonrası ile.Ama çocukların anneyle en yakın olduğu zamanlar anne karnındaki zamanlardır.Onlar ne hissetse,ne yapsa hemen hisseder ve tepki verirler.Bu yüzden diyorum.
-Tamam tabii ki...
Ve o gün de krizlerimiz oldu.Hatta benim yanımda bana sarılarak yattı ama arada sırada bana tekme atıyor,bana vuruyordu."Muhtemelen evet okulda eğleniyorum ama sen neden yoksun?Sen neden gelmedin?"Vuruyo vuruyo " Annem,akkımmm,oyyy" diyor maymunum...Ve gece uykusundan hep ağlayarak uyandı.
Ertesi gün okula bırakırken biraz mırın kırın etse de gün boyu öğretmenlerinden gelen video ve resimlerden çok mutlu olduğu belliydi.Fakat akşam eve geldi veeee....Kriz başladı.Ve bizim de sabır testimiz başlamış oldu.Anneme ne olursa olsun hiç ilgilenmeyeceğimizi söyledim.Tabii o da hem sinirlendi hem üzüldü bu kadar ağladığı için.Banyodaydı Kemal ve kendini yerden yere vuruyordu.Oyuncaklarını fırlatıyor,bağırıyor,ağlıyırdu.Onu kendine zarar vermesin,kayıp düşmesin diye odasına aldım.Ve -ağlaman bitince seni içeride bekliyor olacağım.İstersen gelirsin ve oyun oynarız,dedim ve çıktım.Ama hiç oralı olmadı.Arada sessizce baktığımda yerde kendine vuruyor,dolapları tekmeliyordu.25 dk olmuştu ve ağlaması aynı hızda ve ses tonunda hatta arada artarak devam ediyordu.Annem
-Yazık ya,çocuk yorgunluktan öldü.Bu böyle olmaz ,dedi
-Hayır anne bak bu kadar bekledik.Müdahele etmeyelim.Elbet yorulacak.Sonsuza dek ağlamayacak ya.Yorulacak ve bırakacak.
-Tamam.Biz kendimiz normal sohbet edelim o zaman.
-Evet.Zeynep karnın acıktı mı,ne yiyelim?
-Valla köfte papates olabilir varsa.(Kemal'in favorileri.Gerçi benim de:))
-Tamam sen çamaşırları yıkamış mıydın?
-Evet kurutmadalar.Ama beyazlar biraz daha biriksin,az var.Sonra onları da yıkayacağım.
Bizi duyuyor fakat ilgi çekmek istediği ve onun için bağırdığı o kadar belli ki...
Ben telefonumdan şarkı açtım ve -ayy ben bu şarkıyı çok seviyorum anne,harika dedim.
Amaç ilgisini çekmek.Olmadı.Bu süre de bir 5 dk yı aldı.
10 dakika sonra...
Sürünerek yavaş yavaş koridora oradan salona geldi.Üçlü prize dokunmaması gerektiğini adı gibi biliyordu.Ama gözümüzün önünde o kabloyu bacaklarına doladı.Biz müdahele etmedik ama kontrol altındaydı.Fişe takılı değildi.Bizden -yapma,Kemal dememizi bekledi fakat biz aksine kendi işmize baktık ve hatta güldük.Ben o sırada oyun hamurunun kuruyanlarını çöpe attım,kutularını da üstüste dizip bir kule yaptım.Yerde,oyun halısının üzerinde tek başıma oynuyorum ve kendi kendime de konuşuyordum.
-Ayy bu kulenin üzerine ne koysam acaba?Aaa top var.Onu koyayım.Ahh trenleri de yanına dizeyim.Bu trenler o kulenin etrafında turlasınlar,şu ördek te trenlere binsin.
Bu arada hala ağlıyordu fakat ağlama tonajı düşük,artık sürekli değil aralıklı.Çünkü beni izliyor ve ne dediğimi dinliyordu.Bir anda sanki o ağlayan hiç o değilmiş gibi yanıma geldi ve,
-aaaa ababa...Avur...Koy koy...
(Araba ve hamur yanyana koy.)
-Tamam annecim.Bak bu daha güzel bir fikirmiş.Aferin sana.Başka ne koyalım.Baktım sakinleşti ve oyun oynamaya başladı.Toplamda tam 45 Dk.çığlık atmış,ağlamış,kendine zarar vermeye çalışmış ve bu sayede ilgimizi çekeceğini düşünmüştü.Ve biz de zor da olsa 45 dk.o ses dayanmıştık.Ama ZAFER BİZİMDİ!!!!!
Yaşasın...
-Bir de yatarken bir kriz bekliyor tabii,dedim.
Oyun oynadık,yemek yedik,güzel davrandığı için bir dondurmayı hakettiğini düşündüm ve biraz verdim.(Gece enerji verdiği için çok vermeyeye çalışıyorum.Allahtan benim gibi dondurma düşkünü değil.Aynı ben bu çocuk yahu:)))
Ve onu sakinleşmesi için tekrar banyoya soktum.Ve tabii ki üzerindeki tozlardan kurtulması için.Sonuçta o kadar debelendi.Annem de evi süpürmek istiyordu bugün,gerek kalmadı.Kemal hepsini itinayla sürünerek aldı.Ve banyodayken bir anda,
-Anne kaka anne kaka...dedi
-Tamam annecim hadi gel,dedim ve onu tuvalate onun için aldığımız klozeti yerşetirdikten sonra oturttum ve hemen tuvaletini yaptı.Öptüm onu,-aferin annecim,bak büyüdün sen de bizim gibi.Sen artık bebek değilsin,başka bebeklerin abisisin.Aferin sana!
Ve başka bir gelişme aynı gün içinde...Hiç bir zorlama yok.Tamamen Kemal'in içinden gelenler...
Evde emziksiz yatmaz ama okulda hiç emzik aramazmış.BU beni şaşırtmıştı.Demekki bağımlı değil sadece bizi kullanıyor.Bunun için de Necibe Hanım'dan aldığım çok kıymetli bir bilgi...
Emziğinin ucunu kestim biraz.Tabii emerken tatmin etmediği için çocuğu çocuk bir iki emdikten sonra ağlayacak ama uyuyacaktı.Kemal'e verdim emziği zaten görünce anladı...
-Meme ,ufff...aaaa meme?
-Aaa evet annecim,sanırım kuşlar aldı.Kendi bebekleri için.Sen artık büyüdün ya.Onlar almıştır.Olsun bununla idare et.
Yattı ve emmeye başladı ama tabii ki sevmedi.Yenisini aradı.Kendi yatağında kıvrandı,durdu...Oraya buraya vurdu ama çok ağlamadan sadece mızırdanarak.
-Noldu annecim dedim.
Yanıma geldi ve Anneeemm diye boynuma sarıldı ve yattı.Emzik elindeydi.Elinde oynayarak uyudu.
Dalmasını bekledim...
Derin uyudu...
Ben de derin bir ohh çektim ama herşeyin de sabır işi olduğunu bugün daha iyi gördüm.Ben sabırsızlanıp onu ikaz ettikçe,uyardıkça daha çok yaptığını fakat onunla ağladığında ilginemediğim zaman herşeyin daha çabuk düzeldiğini gördüm.Öteki türlü hem ben yıpranıyordum hem de o üzülüyordu.
Bu bağırmalar ve ağlamaların hemen biteceğini düşünmüyorum.elbet bir müddet devame decek ama bitecek.Olabildiğince sakin ve sabırlı davranmak gerek.Bizim için bir kızgınlık anı ama onun karakterini şekillendirecek davranışlar.O yüzden SAKİNLİK en önemli unsur...
-Zeynep Hanım,iyi ki okula başlatmışssınız.Çok iyi bir karar vermişssiniz.
-Evet,neden öyle dediniz ama?
-Çünkü bu çocuk güçlü bir karaktere sahip ve çok akıllı.(Aynı bennn:) Bana çekmiş:)
-Evet sağolun.
-Ama her işini bağırarak yaptırmaya çalışıyor.İstemediği bir şeyde hemen ağlıyor ya da bağırıyor.
-Evet aynısını bize de yapıyor ve saatlerce devam edebiliyor bu durum.
-Siz ne yapıyorsunuz bu durumda?
-Yapma oğlum,ağlama bak ağlanacak bir şey yok.Ya da ilgizini çekmeye çalışıyoruz ama saatlerce ağlıyor.İstediğini alana dek.E biz de insanız tabii ki sınırımızı zorluyor ve biz de biraz sesimizi yükseltiyoruz.
-Olmazzz...Sakın yapmayın.
-Ne yapalım peki?
-Hiç ilgilenmeyin.Bırakın ağlasın,bırakın bağırsın.
-Ama kendini ısırıyor,kafasını vuruyor,kendine zarar veriyor.
-Çok ciddi olmadığı müddetçe bırakın onu da yapsın.Canı acıyınca duracaktır.İlgisini başka yöne çekmeye çalışın evet ama çekemiyorsanız çıkın odadan."Sen sakinleş yanıma öyle gel.Benim içeride işim var istersen bana yardım edebilirsin"diyin,kapıyı aralık bırakın ve gidin.Ve hiççç takmayın.İçsel olarak ta takmayın.(Bunu hatta Necibe Hanımcım bir örnekle açıkladı.Her ikisi de aynı yönetmi söyledi.)
-Tamam,zor olacak ama tamam.
-Ve içeri basıyor çok.Ayakkabıları ters giydirin bir müddet.
-Tamam,evet aynı bana benzemiş.Ben de öyleydim.Annem düzelsin diye beni 2 sene baleye gönderdi ama sonuç ortada.Hala sağ ayağım içeri basar.
-Düzelir bu merak etmeyin ama hep ters giysin terlikleri de ayakkabıları da.
-Peki.
-Hep rica ederek konuşalım."Kemal Bey ya da oğlum,şu oyuncağını kaldırır mısn lütfen?"Su kabını getirirsen sana su verebilirim canım." gibi.
-Zaten hep öyle demeye çalışıyoruz.(Gerçekten bizde "onu getir,bunu al,şunu yap yoktur!"
Ve Kemal bahçeye yanımıza gelir,beni görür...
-Annemm,akkıımmm...diyip sarılır.
-Oyyy oğlum.Çok özledim seni.Nasılsın?Neler yaptın sen ya?Anlat bakayım...
-Zeynep Hanım,Ya'lı Be'li de konuşmuyoruz.Argo dağarcığı gelişmesin.
-Doğru söylüyorsunuz.Ama işte günlük hayatta bile ağzımızdan kaçıyor.
-Evet.
-Zeynep hanım bana hamilelik döneminizi ve yaşadığınız sıkıntılarınızı yazar mısınız?
-Neden?
-Çünkü Kemal'in bu hırçınlığı ve agrasifliği sizin hamilelikte yaşadığınız üzüntü ve stresten kaynaklı.Ve tabii ki sonrası ile.Ama çocukların anneyle en yakın olduğu zamanlar anne karnındaki zamanlardır.Onlar ne hissetse,ne yapsa hemen hisseder ve tepki verirler.Bu yüzden diyorum.
-Tamam tabii ki...
Ve o gün de krizlerimiz oldu.Hatta benim yanımda bana sarılarak yattı ama arada sırada bana tekme atıyor,bana vuruyordu."Muhtemelen evet okulda eğleniyorum ama sen neden yoksun?Sen neden gelmedin?"Vuruyo vuruyo " Annem,akkımmm,oyyy" diyor maymunum...Ve gece uykusundan hep ağlayarak uyandı.
Ertesi gün okula bırakırken biraz mırın kırın etse de gün boyu öğretmenlerinden gelen video ve resimlerden çok mutlu olduğu belliydi.Fakat akşam eve geldi veeee....Kriz başladı.Ve bizim de sabır testimiz başlamış oldu.Anneme ne olursa olsun hiç ilgilenmeyeceğimizi söyledim.Tabii o da hem sinirlendi hem üzüldü bu kadar ağladığı için.Banyodaydı Kemal ve kendini yerden yere vuruyordu.Oyuncaklarını fırlatıyor,bağırıyor,ağlıyırdu.Onu kendine zarar vermesin,kayıp düşmesin diye odasına aldım.Ve -ağlaman bitince seni içeride bekliyor olacağım.İstersen gelirsin ve oyun oynarız,dedim ve çıktım.Ama hiç oralı olmadı.Arada sessizce baktığımda yerde kendine vuruyor,dolapları tekmeliyordu.25 dk olmuştu ve ağlaması aynı hızda ve ses tonunda hatta arada artarak devam ediyordu.Annem
-Yazık ya,çocuk yorgunluktan öldü.Bu böyle olmaz ,dedi
-Hayır anne bak bu kadar bekledik.Müdahele etmeyelim.Elbet yorulacak.Sonsuza dek ağlamayacak ya.Yorulacak ve bırakacak.
-Tamam.Biz kendimiz normal sohbet edelim o zaman.
-Evet.Zeynep karnın acıktı mı,ne yiyelim?
-Valla köfte papates olabilir varsa.(Kemal'in favorileri.Gerçi benim de:))
-Tamam sen çamaşırları yıkamış mıydın?
-Evet kurutmadalar.Ama beyazlar biraz daha biriksin,az var.Sonra onları da yıkayacağım.
Bizi duyuyor fakat ilgi çekmek istediği ve onun için bağırdığı o kadar belli ki...
Ben telefonumdan şarkı açtım ve -ayy ben bu şarkıyı çok seviyorum anne,harika dedim.
Amaç ilgisini çekmek.Olmadı.Bu süre de bir 5 dk yı aldı.
10 dakika sonra...
Sürünerek yavaş yavaş koridora oradan salona geldi.Üçlü prize dokunmaması gerektiğini adı gibi biliyordu.Ama gözümüzün önünde o kabloyu bacaklarına doladı.Biz müdahele etmedik ama kontrol altındaydı.Fişe takılı değildi.Bizden -yapma,Kemal dememizi bekledi fakat biz aksine kendi işmize baktık ve hatta güldük.Ben o sırada oyun hamurunun kuruyanlarını çöpe attım,kutularını da üstüste dizip bir kule yaptım.Yerde,oyun halısının üzerinde tek başıma oynuyorum ve kendi kendime de konuşuyordum.
-Ayy bu kulenin üzerine ne koysam acaba?Aaa top var.Onu koyayım.Ahh trenleri de yanına dizeyim.Bu trenler o kulenin etrafında turlasınlar,şu ördek te trenlere binsin.
Bu arada hala ağlıyordu fakat ağlama tonajı düşük,artık sürekli değil aralıklı.Çünkü beni izliyor ve ne dediğimi dinliyordu.Bir anda sanki o ağlayan hiç o değilmiş gibi yanıma geldi ve,
-aaaa ababa...Avur...Koy koy...
(Araba ve hamur yanyana koy.)
-Tamam annecim.Bak bu daha güzel bir fikirmiş.Aferin sana.Başka ne koyalım.Baktım sakinleşti ve oyun oynamaya başladı.Toplamda tam 45 Dk.çığlık atmış,ağlamış,kendine zarar vermeye çalışmış ve bu sayede ilgimizi çekeceğini düşünmüştü.Ve biz de zor da olsa 45 dk.o ses dayanmıştık.Ama ZAFER BİZİMDİ!!!!!
Yaşasın...
-Bir de yatarken bir kriz bekliyor tabii,dedim.
Oyun oynadık,yemek yedik,güzel davrandığı için bir dondurmayı hakettiğini düşündüm ve biraz verdim.(Gece enerji verdiği için çok vermeyeye çalışıyorum.Allahtan benim gibi dondurma düşkünü değil.Aynı ben bu çocuk yahu:)))
Ve onu sakinleşmesi için tekrar banyoya soktum.Ve tabii ki üzerindeki tozlardan kurtulması için.Sonuçta o kadar debelendi.Annem de evi süpürmek istiyordu bugün,gerek kalmadı.Kemal hepsini itinayla sürünerek aldı.Ve banyodayken bir anda,
-Anne kaka anne kaka...dedi
-Tamam annecim hadi gel,dedim ve onu tuvalate onun için aldığımız klozeti yerşetirdikten sonra oturttum ve hemen tuvaletini yaptı.Öptüm onu,-aferin annecim,bak büyüdün sen de bizim gibi.Sen artık bebek değilsin,başka bebeklerin abisisin.Aferin sana!
Ve başka bir gelişme aynı gün içinde...Hiç bir zorlama yok.Tamamen Kemal'in içinden gelenler...
Evde emziksiz yatmaz ama okulda hiç emzik aramazmış.BU beni şaşırtmıştı.Demekki bağımlı değil sadece bizi kullanıyor.Bunun için de Necibe Hanım'dan aldığım çok kıymetli bir bilgi...
Emziğinin ucunu kestim biraz.Tabii emerken tatmin etmediği için çocuğu çocuk bir iki emdikten sonra ağlayacak ama uyuyacaktı.Kemal'e verdim emziği zaten görünce anladı...
-Meme ,ufff...aaaa meme?
-Aaa evet annecim,sanırım kuşlar aldı.Kendi bebekleri için.Sen artık büyüdün ya.Onlar almıştır.Olsun bununla idare et.
Yattı ve emmeye başladı ama tabii ki sevmedi.Yenisini aradı.Kendi yatağında kıvrandı,durdu...Oraya buraya vurdu ama çok ağlamadan sadece mızırdanarak.
-Noldu annecim dedim.
Yanıma geldi ve Anneeemm diye boynuma sarıldı ve yattı.Emzik elindeydi.Elinde oynayarak uyudu.
Dalmasını bekledim...
Derin uyudu...
Ben de derin bir ohh çektim ama herşeyin de sabır işi olduğunu bugün daha iyi gördüm.Ben sabırsızlanıp onu ikaz ettikçe,uyardıkça daha çok yaptığını fakat onunla ağladığında ilginemediğim zaman herşeyin daha çabuk düzeldiğini gördüm.Öteki türlü hem ben yıpranıyordum hem de o üzülüyordu.
Bu bağırmalar ve ağlamaların hemen biteceğini düşünmüyorum.elbet bir müddet devame decek ama bitecek.Olabildiğince sakin ve sabırlı davranmak gerek.Bizim için bir kızgınlık anı ama onun karakterini şekillendirecek davranışlar.O yüzden SAKİNLİK en önemli unsur...
5 Temmuz 2017 Çarşamba
Okul Macerası 2...
Bugün Kemal'in okulunun 2.günüydü.
Gece ona tembihlediğim ve herkesin okula gittiğini bunun çok normal olduğunu,onu asla bırakmayacağımı ve hep onu düşündüğümü söylediğim için sabah kalkınca:
-Anne okul mu,anane okul mu,Pepe okul mu,Bebe okul mu,Kedi okul mu...
Yani herkes okula gidiyor.
-Evet annecimmm...Herkes okula gidiyor.Bak arkadaşlarınla eğleneceksin,çok güzel bir gün geçireceksin ve akşam yine birlikte olacağız...
Giyindik ve çıktık.Okula geldik zaten koşa koşa gitti okula.Öğretmenine çantasını verdim,kahvaltısını yapmadığını söyledim ve
-Annecim ben gidiyorum,iyi eğlenceler,dedim.
Bana baktı,güldü ve sınıfına geçti.
Gün boyunca tek bir kez aradım nasıl olduğunu sormak için.
-Minaz Hanımcım nasıl Kemal?
-Gayet iyi.
-Dün biraz kriz geçirdik te...
-Aaaa.Gerçi normal ilk günden sonra 2. ve 3. gün gayet normal ama rüyasında bir şey görmüştür.Belki ondan korkmuştur.
-Yok bu öyle bir şey değildi.Konuşarak sakinleştirdim.
-Anladım.Çocuk diyip geçmeyin herşeyi hissediyor.Sizin stresiniz,evdeki durumlar,işinizde yaşananlar ve en çok ta bir erkek çocuğu için baba figürünün olmaması.Bunların hepsini çocuk bir anda yaşıyor.
-Doğru.Tamam gelince konuşuruz.İyi günler.
-İyi günler.
Akşam onu almaya gittiğimde Minaz Hanım'ın misafirleri vardı ve bana;
-Yarın sizinle bi konuşalım Kemal hakkında,dedi.
Hemen telaş yaptım tabii,
-Tabii olur noldu bir şey mi oldu?
-Hayır ya hemen yüzünüz düştü.Bir şey yok.Gözlemlerimi aktaracağım size.Evdeki tutumlarınız ile ilgili.
Gece ona tembihlediğim ve herkesin okula gittiğini bunun çok normal olduğunu,onu asla bırakmayacağımı ve hep onu düşündüğümü söylediğim için sabah kalkınca:
-Anne okul mu,anane okul mu,Pepe okul mu,Bebe okul mu,Kedi okul mu...
Yani herkes okula gidiyor.
-Evet annecimmm...Herkes okula gidiyor.Bak arkadaşlarınla eğleneceksin,çok güzel bir gün geçireceksin ve akşam yine birlikte olacağız...
Giyindik ve çıktık.Okula geldik zaten koşa koşa gitti okula.Öğretmenine çantasını verdim,kahvaltısını yapmadığını söyledim ve
-Annecim ben gidiyorum,iyi eğlenceler,dedim.
Bana baktı,güldü ve sınıfına geçti.
Gün boyunca tek bir kez aradım nasıl olduğunu sormak için.
-Minaz Hanımcım nasıl Kemal?
-Gayet iyi.
-Dün biraz kriz geçirdik te...
-Aaaa.Gerçi normal ilk günden sonra 2. ve 3. gün gayet normal ama rüyasında bir şey görmüştür.Belki ondan korkmuştur.
-Yok bu öyle bir şey değildi.Konuşarak sakinleştirdim.
-Anladım.Çocuk diyip geçmeyin herşeyi hissediyor.Sizin stresiniz,evdeki durumlar,işinizde yaşananlar ve en çok ta bir erkek çocuğu için baba figürünün olmaması.Bunların hepsini çocuk bir anda yaşıyor.
-Doğru.Tamam gelince konuşuruz.İyi günler.
-İyi günler.
Akşam onu almaya gittiğimde Minaz Hanım'ın misafirleri vardı ve bana;
-Yarın sizinle bi konuşalım Kemal hakkında,dedi.
Hemen telaş yaptım tabii,
-Tabii olur noldu bir şey mi oldu?
-Hayır ya hemen yüzünüz düştü.Bir şey yok.Gözlemlerimi aktaracağım size.Evdeki tutumlarınız ile ilgili.
4 Temmuz 2017 Salı
Okul Mu?
Veee oğlum bugün okuluna başladı...
Sabah saat 10.00'da okula götürmek üzere bir gün öncesinden tüm yeni alınan eşyaları yıkandı,ütülendi.Herşeyi Şimşek McQueen'li çantasına konuldu.Özene bezene aldığım nevresim takımı,bezleri,şortları,t-shirtleri,ıslak mednili,suluğu,emziği,orada giyeceği ayakkabısı,çoraplları,mendilleri,yastığı,pikesi,yatak alezi...
Geç uyusa da sabah saat 09.00'da onu güçbela uyandırdım.
-Anneemmm...Benim oğlum okula mı gidecekmiş?
Gözler kapalı ama gülüyor.ELinde ayısı yüzüne kapatıp hala yatıyor,yani bırak beni de uyuyayım anne...
-Haydi okulaaaa...Oyyy kuzum benim...Minnak öğrenci mi olacak...
Anneannesi gelir...
Haydi oğlummm,kalk...Aaaa kimler varmış burada...der ve mıncıklanınca Kemal uyanır ve söylediği tek şey...-Okull muuu?
-Oğlum okula gitmeden sevmeyen tek kişi sensin heralde...Bana çekmediği kesin.Ben okulu severdim.
-Acaba kime çekti?:))))))
Kahvaltısını evde yaptı ve giyindik,çantamızı aldık ve okula gittik.Annemle planımız onun yanında 1-2 saat durmaktı.Sonuçta ilk defa kalabalık ve bilmediği bir ortama girecek ve bizi arayacaktı.Uyku sırasında burnundan bir -Hüt kelimesi çıkar ve -Meme der.Yani bana süt ver ve emziğimi de elime ver demek bu.Anlamazlar sonuçta ve yanında olmak gerekir diye düşündük.
Anaokuluna vardık.Nasıl güzel karşıladılar.Hava zaten güzel,bahçeli bir villa...Bahçede kafeste tavşanlar var.Bizim ki hemen koştu yanlarına.Diğer çocuklar da bahçeye geldiler öğretmenleri ile birlikte.Hemen kaynaştı bizim ki...Ve Okul ortaklarından Minaz Hanım bize-Tamam o zama,siz eşyalarını bırakıp gidebilirsniz,dedi.
-Ne,nasıl yaniii?
-Evet...
Annem:-Ya bir şey olursa,yakınında olalım.
-Siz öyle düşünürseniz olıur.
-Hiç bir şey olmayacak.Rahat olun.Bir şey olursa biz sizi ararız.
-Hadi anne gidelim bari.Görmesin bizi.
-Peki.
Gittik ama içimiz buruk.
-Gel anne bari çay,kahve içelim.
-aman yakınlarda olalım ne olur ne olmaz.
-Tamam ben zaten hemen giderim.
Evet ilk defa Kemalsiz anne-kız bir çay,kahve içtik ama aklımız sürekli ondaydı.Daha sonra ikimizin de halletmesi gereken ayrı ayrı işlerimiz vardı bu yüzden biraz oturup kalktık.Ben tabii işlerimi erken bitirdim ve eve doğru yürüdüm.Ama aklım,gönlüm hep Kemal'de.Acaba ne yapıyor?Acaba ağladı mı?Düştü mü?Anne diye kendini yerden yere attı mı?Açıp sorsam mı ama daha 1 saat oldu.Bir şey olsa ararlardı diye aklımda deli sorular...eve gidemedim.Bizim orada hemen çok samimi çok içten çok tatlı bir kuruyemişçi esnafımız var.Biraz orada laklak edelim aklın dağılsın,zaman geçsin dedim.Sağolsun muhabbet ettik,güldük,eğlendik...
AMa zaman sadece 1 saat geçmişti.Artık aramalıydım...
-Merhaba Minaz Hanım,Kmela ne yapıyor?
-Hiç bir sorun yok.Oynuyor.Yemeğini de yedi.Yanımda hatta şimdi.
-Ağladı mı hiç?
-Hayır,çok üzgünüm adınıza,sizi hiç aramadı.
-Gerçekten mi?
-Evet.
-Çok iyi.
İyi mi,ulan eşşolusu...Seni 9 ay karnında taşıyıp o kadar gaddarlığainsanlık dışı muameleye göğüs gerip seni 2,5 yaşına:) getiren benim,sana ben işteyken bakan anneannen...Hiç mi aklına gelmedik diye düşünmeliydim ama dedim ki ohhhh...Demekki mutlu...
2 saat sonra tekrar aradım.
-Merhaba Minaz Hanım,valla bir daha aramayacağım.Nasıl?
-Gayet iyi merak etmeyin.Oyun oynuyor.
-Kaçta alalım bugün?
-17.00'de .
-Peki.
O saat hiç gelmez...Bekle allah bekle...Allahtan arkadaşım ve eşi aradılar.Tatilden döndükleri gibi benimle buluştular sağolsunlar.Biraz oturduk çay kahve içtik.Sabahtan beri midem çay içmekten asfalt gibi oldu zaten ama olsun...
Sonra saat 16.45...Yola çıktık,zaten yakındı.Sağolsun beraber gittik Kemal'i almaya...Duyacağım şeyleri biliyordum.
Ama bir gittim ki...
Valla annesi nasıl güzel anlaştı.Hiç anne ya da anneanne demedi.Size ve annenize çok teşekkür ediyoruz,sizlere bağımlı bir çocuk yetiştirmediğiniz için.En çok zorlandığımız konu bu.Normalde çocuklar 1 haftada zar zor alışırlar.Ama Kemal çok güzel yemek yedi,arkadaşlarıyla birlikte hemen uyudu,oyun oynadı ve hiç bağırmadı...(Laaannnnnn...Garezin bana mı?Evet!!!:))))
-Gerçekten mi ya?Bakın ben üzülmeyeyim diye diyorsanız...
-Hayır gerçekten.Niye saklayalım.Zaten öyle bir şey olsa hemen arayıp söylüyoruz,biraz zamana ihtiyacı var diye.
-Anladım ne güzel.
-Hazırlatayım mı Kemal'i...
-Lütfen...
Necibe Hanım ile de konuştuk.Çok uyuölu olduğunu söyledi...
Aman maaşallah...
Aşağıya indim Kemal hazırdı.Beni gördüüü...
-aaaa,anneeemmmmm... diye bi sarıldı.Bana döndü sınıfını gösterdi.Koluna çizilen yıldızı gösterdi.
-Bak ıııdıızzz...
-evet annecim...
-Bizim oğlumuz çok asil,karakterli,güzel bakışlı....Değil mi Kemal Bey?
-Evet burada hep bu sıfatlarla hitap ediliyor ki kişilik gelişimi düzgün olsun.Kuzum yok.Biz sürüye kuzu yetiştirmiyoruz diyor Minaz Hanım.Her ne kadar anneler babalar masumane yaklaşsa da kuzum kelimesine bu bilinçaltında kuzu olmakla bağdaşıyor.Olmaz.Yeterince koyunumuz kuzumuz var.Aşkııımm...Hayır o sizin aşkınız değil,olamaz da.Bu da kişileri yanlış kategorilere koymasına neden oluyor.O Kemal Bey...Paşam da değil.en yüksek mertebe Sultan...Sultanımmm...Bu sözlere alışacağız ama o benim için hep Birtanem,Anneemmmm,Bebeğim...Minaz Hanım duysa kızabilir...
Oradan çıktık ve oğlumu yemeğe götürdüm.Hiç sesini çıkartmadı,tabii yine hareketliydi fakat belli ki yorulmuştu.Eve geldik,banyo yaptı,1 saat durdu durmadı ve sütünü alarak yattı.Anneannesiyle birlikte yattı.Fakat bu sefer çok ağladı.Calpol verdik ki muhtemelen bir yeri ağrıyor ve söyleyemiyor dedik.15 dk. sonra uyudu.
1 saat sonra çığlıklarla uyanıp ağlamaya başladı.Ama bu süt istiyorum ya da emziğim düştü ya da çok sıcak anne ağlaması değildi.Bana kırılmış belli ki.Onu bırakıp gittim zannetmiş.Yanına gittim,sarıldım,onu çok sevdiğimi,onu ne olursa olsun hiç bırakmayacağımı,okulun onun gelişimi için çok iyi bir yer olduğunu,hepimizin bir zamanlar okula gittiğini hatta benim işimin okulda olduğunu,hergün okula gittiğimi,onun da alışacağını,sabah okula gidip akşam yine geleceğini ve birlikte güzel zaman geçireceğimizi anlattım durdum.Allahın sıcağında kucak kucağa,ten tene,yüzyüze yattık.O beni öptü ben onu.Ben onun sırtını kaşıdım,o kolunu boynuma attı.Bacağını belime attı.Annemmmm,aşkıımmm dedi.Ama hıçkıra hıçkıra ağladı,iç çeke çeke,birbirimizi koklaya koklaya uyudu...
Anne olmak zor iş...Okulun onun için en iyi yerlerden biri olduğunu bilmesem bu ağlamaya bir daha onu göndermem.Ama herşey onun için.Eminim alışacak,alışacağım...
Allah hiçbir aneyi evladından,hiçbir çocuğu da annesinden ayırmasın.Hep sağlıklı ve mutlu günler yaşasınlar çocuklarımız.Annelerin tüm isteği bu değil midir?Sağlık ve mutluluk...
Umarım hasta olan çocuklar ve anneleri iyileşir ve birbirlerine hayat boyu hep destek olurlar,umarım ayrı olan anne ve evlatları birbirine kavuşur,umarım zorluklar içinde çocuklarını yetiştirmeye çalışan anneler emeklerinin karşılığını çocuklarının sağlık ve mutluluğunu görerek alırlar...
Umarım hiçbir anne için Keşke'ler olmaz...Keşke yanımda olsaydı demez...Keşke bedelli askerlik yapsaydın,keşke daha güvenli bir yerde öğretmen olsaydın,keşke ekmek almaya ben gitseydim,keşke senin yerine ben... demez.
Allah'ın hiçbir anneye evladının acısını gösterme,hiçbir anneyi de evladını hayata hazırlamadan alma...
Ağladım,ağlıcam...Bu ne be...Bi kreşe gönderdim he...Üniversiteye nasıl göndericem ben ya...Ühüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü.....
Sabah saat 10.00'da okula götürmek üzere bir gün öncesinden tüm yeni alınan eşyaları yıkandı,ütülendi.Herşeyi Şimşek McQueen'li çantasına konuldu.Özene bezene aldığım nevresim takımı,bezleri,şortları,t-shirtleri,ıslak mednili,suluğu,emziği,orada giyeceği ayakkabısı,çoraplları,mendilleri,yastığı,pikesi,yatak alezi...
Geç uyusa da sabah saat 09.00'da onu güçbela uyandırdım.
-Anneemmm...Benim oğlum okula mı gidecekmiş?
Gözler kapalı ama gülüyor.ELinde ayısı yüzüne kapatıp hala yatıyor,yani bırak beni de uyuyayım anne...
-Haydi okulaaaa...Oyyy kuzum benim...Minnak öğrenci mi olacak...
Anneannesi gelir...
Haydi oğlummm,kalk...Aaaa kimler varmış burada...der ve mıncıklanınca Kemal uyanır ve söylediği tek şey...-Okull muuu?
-Oğlum okula gitmeden sevmeyen tek kişi sensin heralde...Bana çekmediği kesin.Ben okulu severdim.
-Acaba kime çekti?:))))))
Kahvaltısını evde yaptı ve giyindik,çantamızı aldık ve okula gittik.Annemle planımız onun yanında 1-2 saat durmaktı.Sonuçta ilk defa kalabalık ve bilmediği bir ortama girecek ve bizi arayacaktı.Uyku sırasında burnundan bir -Hüt kelimesi çıkar ve -Meme der.Yani bana süt ver ve emziğimi de elime ver demek bu.Anlamazlar sonuçta ve yanında olmak gerekir diye düşündük.
Anaokuluna vardık.Nasıl güzel karşıladılar.Hava zaten güzel,bahçeli bir villa...Bahçede kafeste tavşanlar var.Bizim ki hemen koştu yanlarına.Diğer çocuklar da bahçeye geldiler öğretmenleri ile birlikte.Hemen kaynaştı bizim ki...Ve Okul ortaklarından Minaz Hanım bize-Tamam o zama,siz eşyalarını bırakıp gidebilirsniz,dedi.
-Ne,nasıl yaniii?
-Evet...
Annem:-Ya bir şey olursa,yakınında olalım.
-Siz öyle düşünürseniz olıur.
-Hiç bir şey olmayacak.Rahat olun.Bir şey olursa biz sizi ararız.
-Hadi anne gidelim bari.Görmesin bizi.
-Peki.
Gittik ama içimiz buruk.
-Gel anne bari çay,kahve içelim.
-aman yakınlarda olalım ne olur ne olmaz.
-Tamam ben zaten hemen giderim.
Evet ilk defa Kemalsiz anne-kız bir çay,kahve içtik ama aklımız sürekli ondaydı.Daha sonra ikimizin de halletmesi gereken ayrı ayrı işlerimiz vardı bu yüzden biraz oturup kalktık.Ben tabii işlerimi erken bitirdim ve eve doğru yürüdüm.Ama aklım,gönlüm hep Kemal'de.Acaba ne yapıyor?Acaba ağladı mı?Düştü mü?Anne diye kendini yerden yere attı mı?Açıp sorsam mı ama daha 1 saat oldu.Bir şey olsa ararlardı diye aklımda deli sorular...eve gidemedim.Bizim orada hemen çok samimi çok içten çok tatlı bir kuruyemişçi esnafımız var.Biraz orada laklak edelim aklın dağılsın,zaman geçsin dedim.Sağolsun muhabbet ettik,güldük,eğlendik...
AMa zaman sadece 1 saat geçmişti.Artık aramalıydım...
-Merhaba Minaz Hanım,Kmela ne yapıyor?
-Hiç bir sorun yok.Oynuyor.Yemeğini de yedi.Yanımda hatta şimdi.
-Ağladı mı hiç?
-Hayır,çok üzgünüm adınıza,sizi hiç aramadı.
-Gerçekten mi?
-Evet.
-Çok iyi.
İyi mi,ulan eşşolusu...Seni 9 ay karnında taşıyıp o kadar gaddarlığainsanlık dışı muameleye göğüs gerip seni 2,5 yaşına:) getiren benim,sana ben işteyken bakan anneannen...Hiç mi aklına gelmedik diye düşünmeliydim ama dedim ki ohhhh...Demekki mutlu...
2 saat sonra tekrar aradım.
-Merhaba Minaz Hanım,valla bir daha aramayacağım.Nasıl?
-Gayet iyi merak etmeyin.Oyun oynuyor.
-Kaçta alalım bugün?
-17.00'de .
-Peki.
O saat hiç gelmez...Bekle allah bekle...Allahtan arkadaşım ve eşi aradılar.Tatilden döndükleri gibi benimle buluştular sağolsunlar.Biraz oturduk çay kahve içtik.Sabahtan beri midem çay içmekten asfalt gibi oldu zaten ama olsun...
Sonra saat 16.45...Yola çıktık,zaten yakındı.Sağolsun beraber gittik Kemal'i almaya...Duyacağım şeyleri biliyordum.
Ama bir gittim ki...
Valla annesi nasıl güzel anlaştı.Hiç anne ya da anneanne demedi.Size ve annenize çok teşekkür ediyoruz,sizlere bağımlı bir çocuk yetiştirmediğiniz için.En çok zorlandığımız konu bu.Normalde çocuklar 1 haftada zar zor alışırlar.Ama Kemal çok güzel yemek yedi,arkadaşlarıyla birlikte hemen uyudu,oyun oynadı ve hiç bağırmadı...(Laaannnnnn...Garezin bana mı?Evet!!!:))))
-Gerçekten mi ya?Bakın ben üzülmeyeyim diye diyorsanız...
-Hayır gerçekten.Niye saklayalım.Zaten öyle bir şey olsa hemen arayıp söylüyoruz,biraz zamana ihtiyacı var diye.
-Anladım ne güzel.
-Hazırlatayım mı Kemal'i...
-Lütfen...
Necibe Hanım ile de konuştuk.Çok uyuölu olduğunu söyledi...
Aman maaşallah...
Aşağıya indim Kemal hazırdı.Beni gördüüü...
-aaaa,anneeemmmmm... diye bi sarıldı.Bana döndü sınıfını gösterdi.Koluna çizilen yıldızı gösterdi.
-Bak ıııdıızzz...
-evet annecim...
-Bizim oğlumuz çok asil,karakterli,güzel bakışlı....Değil mi Kemal Bey?
-Evet burada hep bu sıfatlarla hitap ediliyor ki kişilik gelişimi düzgün olsun.Kuzum yok.Biz sürüye kuzu yetiştirmiyoruz diyor Minaz Hanım.Her ne kadar anneler babalar masumane yaklaşsa da kuzum kelimesine bu bilinçaltında kuzu olmakla bağdaşıyor.Olmaz.Yeterince koyunumuz kuzumuz var.Aşkııımm...Hayır o sizin aşkınız değil,olamaz da.Bu da kişileri yanlış kategorilere koymasına neden oluyor.O Kemal Bey...Paşam da değil.en yüksek mertebe Sultan...Sultanımmm...Bu sözlere alışacağız ama o benim için hep Birtanem,Anneemmmm,Bebeğim...Minaz Hanım duysa kızabilir...
Oradan çıktık ve oğlumu yemeğe götürdüm.Hiç sesini çıkartmadı,tabii yine hareketliydi fakat belli ki yorulmuştu.Eve geldik,banyo yaptı,1 saat durdu durmadı ve sütünü alarak yattı.Anneannesiyle birlikte yattı.Fakat bu sefer çok ağladı.Calpol verdik ki muhtemelen bir yeri ağrıyor ve söyleyemiyor dedik.15 dk. sonra uyudu.
1 saat sonra çığlıklarla uyanıp ağlamaya başladı.Ama bu süt istiyorum ya da emziğim düştü ya da çok sıcak anne ağlaması değildi.Bana kırılmış belli ki.Onu bırakıp gittim zannetmiş.Yanına gittim,sarıldım,onu çok sevdiğimi,onu ne olursa olsun hiç bırakmayacağımı,okulun onun gelişimi için çok iyi bir yer olduğunu,hepimizin bir zamanlar okula gittiğini hatta benim işimin okulda olduğunu,hergün okula gittiğimi,onun da alışacağını,sabah okula gidip akşam yine geleceğini ve birlikte güzel zaman geçireceğimizi anlattım durdum.Allahın sıcağında kucak kucağa,ten tene,yüzyüze yattık.O beni öptü ben onu.Ben onun sırtını kaşıdım,o kolunu boynuma attı.Bacağını belime attı.Annemmmm,aşkıımmm dedi.Ama hıçkıra hıçkıra ağladı,iç çeke çeke,birbirimizi koklaya koklaya uyudu...
Anne olmak zor iş...Okulun onun için en iyi yerlerden biri olduğunu bilmesem bu ağlamaya bir daha onu göndermem.Ama herşey onun için.Eminim alışacak,alışacağım...
Allah hiçbir aneyi evladından,hiçbir çocuğu da annesinden ayırmasın.Hep sağlıklı ve mutlu günler yaşasınlar çocuklarımız.Annelerin tüm isteği bu değil midir?Sağlık ve mutluluk...
Umarım hasta olan çocuklar ve anneleri iyileşir ve birbirlerine hayat boyu hep destek olurlar,umarım ayrı olan anne ve evlatları birbirine kavuşur,umarım zorluklar içinde çocuklarını yetiştirmeye çalışan anneler emeklerinin karşılığını çocuklarının sağlık ve mutluluğunu görerek alırlar...
Umarım hiçbir anne için Keşke'ler olmaz...Keşke yanımda olsaydı demez...Keşke bedelli askerlik yapsaydın,keşke daha güvenli bir yerde öğretmen olsaydın,keşke ekmek almaya ben gitseydim,keşke senin yerine ben... demez.
Allah'ın hiçbir anneye evladının acısını gösterme,hiçbir anneyi de evladını hayata hazırlamadan alma...
Ağladım,ağlıcam...Bu ne be...Bi kreşe gönderdim he...Üniversiteye nasıl göndericem ben ya...Ühüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüüü.....
3 Temmuz 2017 Pazartesi
Poseidon Amca Dedi de ben Dinlemedim:)
Bir gün yine Roma'dayız...
Bak hele bak nasıl havaya girdim he...İngilizce anlatıyım mı?
When I was in Rome,I met Sezar:))) Huahahkahajawawaba...Daha neler...
Tamam cıvıtmayayım anlatıyorum.Hakikaten İkinci kez Roma'ya gittiğimizde 9. ve 10.sınıfları götürmüştük.3 kişi de 12.sınıftandı.Aynı sokakta başka bir otelde kalmıştık.Önce Noto Hotel daha sonra ise Milani Hotel'de kalmıştık.Her ikisi de Termini(Terminal) bölgesindeydi.Heryere yakındı.Yakın olmasa ne olur nasılsa yürüyorduk:))
Bir gün yine karga ile aynı anda kahvaltı yaparken-kruvasan,tereyağ falan...-aaa bir de baktık ki bir öğretmenimiz bildiğin ezine peyniri,zeytin filan getirmiş.Allahıımmmmm...Birer parça aldık,önce öptük,sonra kokladık.Sonra onların yanına yakışır ekmek ve çayımız olmadığı için özür diledik onlardan,sonra bir lokmada gömdük...Taaa öğlene dek tadı damağımızdaydı valla.Ve dilimizden de düşmedi tabii..-ya ne olursa olsun arkadaş,tamam burası tarihi marihi ama insan aç kalır be....Hep fes fud:))Bizim Ezine peyniri gibi var mı ya?
-Valla hocam okulda habire kuru pilav cacık var diye hayıflanıyorduk,valla artık hergün verseler yerim.
-Bir daha şikayet ettiğini duymayayım o zaman.O Atatürk menüsü bir kere...
-Evet hocam.Yok soğan verseler yerim yani o derece...
-Akşama pizzaları gömerken sorarım sana ama...
-hahahaawawawawaw...(Ne idiğğüü bilinmeyen ergen gülme sesi)
Biz çıktık yine aynı tur,tabii öğretmen arkadaşla biz yolları biliyoruz ya artık-ordan diil ya burası kestirme...
-Kızzz biz Roma'lı olduk ya...
-He valla kız...
Yine Kolezyum,Navonna Meydanı,Pantheon,Fontana Di Rome derken akşamı ettik...
Ünlü ROma dondurmacısındayız yine.Bu sefer ilk gezimizden daha soğuk değil g...müz,bo...muz donuyor.Sırf gittik niye yemedik dememek için hasta olma pahasına yiyoruz.Tam dondurmaları seçeceğiz,tabii ki aramızda Türkçe konuşuyoruz...Bir anda dondurmacı adam demesin mi?
-Türk müsünüz abla?
-Eee....vet...
-Aha Türk hocam...
-Yahu telaş yapmayın hallederim ben...
-Siz de mi?
-No,I am...le başlayıp İngilizce devam etti...
Hayır ama Türkleri çok severim.
_Where are you from abii?(Nerdensin abiii?)
-I am from very close country to you.(Sana çok yakın bir ülkedenim demek istedi)
Your neighbour...
Heehhh şimdi işte Coğrafya konusu geldi..Hadi bakalım...
-Ukrayna...(Lan adam bildiğin esmer,Hindistan desen daha mantıklı)
-Noo...
-Kazakistan...(Püüü sizin coğrafyanıza...)
-eee isterseniz uzatmayalım,arkada sıra oldu.Nerelisiniz?
_azerbeycan
-Ne kadar güzel.Kardeş ülkemiz.Eurovizyonda sürekli 12 tam puanı verip aldığımız ülkemiz...
-Evet,evet...
-Eee bunlar ne kadar...
Alış-verişi sonlandırıp gitmek istiyorum rezillik dizboyu...
-Sizi coğrafya öğretmeninize söylicemm...
_neden hocam?
-Oğlum bi Kazakistan'a bak bakayım nerde?
-He tamam...
Çıktık oradan.Çok kalabalık olunca oturacak yer bulamadık.Tabii ki çeşmeye para attık.Delirmedim daha.Gidip te 1548. kez para atmadan olur mu?
Hee ama şu var...Ben üniversitede gittiğimde para atmıştım yine ve ne hikmetse 1 Euro'yu(Tam 3.5tl'yi suya attım ya neyse) attığımda suya düşmesi beklenirken bir anda elime geri geldi.Yüceee Poseidonnn dedim...Tövbee...Valla sahte para değil...Şurdaki dondurmacıdan bozdurdum be Posi:))Ama kabul etmedi.Valla herkes koca dileyerek attı.Ben de öyle yaptım.Ama para geri geldi.Yani Poseidon bana bir mesaj vermeye çalıştı ama ben daha sonra anladım tabiii..."Kızım sen evlenme...Bak o adamdan bi cacık olmaz.Al yavrum bu paranı da,1 top dondurma daha alırsın.O güzel canını sıkma,belki daha sonra..."Vallaha anlasaydım belki de böyle olmazdı he...
Muhtemelen başkasını attığı para bana geldi.Len eğer yakışıklıydıysa ve kaçırdıysam püüü benim sıfatıma...Bir İtalyan erkeği mi bir Türk erkeği mi? Gerçi bana İtalya'nın yine çulsuzu,tipsizi denk gelirdi bendeki bu şansla.Herlade bu gidişle Poseidon'a diyeceğim gel evlenelim diye:)))
Neyse,biz oraya öylece çöküverdik...Ama öyle çökmüşüz ki heralde dilenciye benzettiler bizi gelen gidenin öyle bir bakışı vardı.Bangladeşli satıcılar da ahala bize Selfie çubuğu ve Burberry desenli şallardan satmaya çalışıyordu.
-Hocam hadi şarkı söyleyelim...
-Söyleyelim...Ne söyleyelim...
-İzmir'inn dağlarında...
-Len hemen milli duyguların kabarıyo..O yürürken güzel oluyor...
Demet Akalın'dan tut,İrem Derici'ye,Tarkan'dan,Sezen Aksu'ya,türkülerimize varana dek söyledik.Hatta bir ara ağzıyla Beatbox yapan,elindeki nesnelerle ses çıkaranlar olunca okul sahibemiz dayanamadı oynadı veeee inanmayacaksiniz ama tam 2 Euro topladık...Hem de Selfie çubuğu satmaya çalışan adamdan...Heeh sen satamadın ama biz senin paranı aldıkkk...Onu da verdik Poseidon ile Hygenie teyzeye...
Sonra yavaştan artık otele geri gidelim dedik.Çok yorulmuştuk çünkü.Otele döndük ve resimlere bakıyorduk.Okul sahibimiz fotoğraf sanatı ile ilgilnediği için hobi olarak harika resimler çekmişti.Aynı resimleri ben de çektim ama telefondan ve 0 bakış açısı.Sırf "Baakk ben İtalya'dayım" der gibi çekmişim.Onlara bakarken,oteldeki resepsiyondaki Adams Ailesi'nin malikanesinden artık emekli olup gelmiş olan hizmetkarı endamındaki amca bize doğru yürüdü ve dedi ki "Bakınnn bende de resimer var..."
Tövbeee ne göztercen amca...Bak yaşlı başlı adamsın...Allah aşkına bak Roma bizde kötü görsellerle kalmasın aklımızda.Nolurr ya...Bak orda yakışıklı var,oğlun herlade o göstersin bariii nolurr ya yapma...
Derkennn...
Adam birden bire telefonundan çektiği resimlerden birinde masanın üzerinde duran belki 20 adet ufak yoğurtlarla yapılmış bir kalp deseni...
-Aaa ne güzel...
-evet sizin öğrencilerinizin odasında bulduk...
-Ne nasıl yani..
-Evet.Hayır bişey değil de hava sıcak bozulur...
Sıcak mı?İtalya normalde buzullarla aynı sıcaklıkta mı da bu hava sıcak?Donuyozzz amca...
-Hee atamam anladık biz.Teşekkürler.Hangi oda bu?
-(tam hatırlayamıcam ama)215.
-Tamam sağolun biz halledicez.
Okul sahibemiz hemen çağırın şu çocukları diye küplere bindi ve iki kurbanımız geldi.-Oğlum bu yoğurtları siz mi aldınız?
-Evet.
-Neden?
-Akşam yoğurt partisi yapacaktık.
-Ne demek o nasıl oluyor.
-Yani herkes odaya gelecekti ve yoğurt yiyecektik.
-Bu mu?
-Neden hepsini alıp odaya koydunuz.Hem de kalp şekilnde?
-Dekor yaptık hocam.
-Ulan oğlum herkes kendininkini alıp çantasına koysaydı da sonra gelirken getirselerdi.
-Hee evet düşnemedik.
-evet,düşünmeliydiniz.O yüzden o yoğurtları şimdi iade ediyorsunuz.
Aslında ne var yani...Çocuk bunlar...Ama otel yönetimi işte.E biz de Türkler'e laf gelmesin diye çocuklara yoğurtları bıraktırdık ama çok güldük sonra.Valla Adam Ailesi kılıklı amca da onları bekliyormuş.Hemen aldı.Heralde yönetim olarak onlar parrti yapacaklardı,bizimkiler bozmuşlar partilerini...
Odaya geçip yattık,yine anlamadık ne ara uyduk uyandık...
Ertesi gün Vatikan yine...Aynı şeyler fakat farklı olan bu sefer...Noel2e denk gelmemiz...Ortada devasa bir çam ağacı...Hz.İsa'nın doğuşu ve peygamber oluşunu anlatan bir tiyatro,içeride çalınana ve söylenen ilahiler...Vallahi bunlar işi biliyorlar...Etkilenmedik değil...
Detaylı anlatmayacağım zaten ilkini önceki yazıda okudunuz.Sadece yaşananları söyleyeyim.O günün akşamı Navonna Meydanı'nda birşeyler yiyelim dedik.Gittik gittik 40 kişi oturduk bir yere.-Bize pizza veriiinnn der gibi...Muhtemelen korkmuşlardır,len bunlar iki bira söyleseler yarım saati bulur getirmek diye.Ve düşünün açız...Bir garson kız geldi ve onunla konutuk.Herkes ayrı istiyor anam pizzayı...
-Benim ki margarita ama çok pişmesin
-Ben veggie alacağım ama kırmızı biber olmasın
-Ben etli akayım ama soğan olmasın...
Leynnn bitmez bu sipariş...
-Ne gelirse onu yersiniz,üzeirnden ayırırsınız hadi bakiimm..
-Hamburger menü istiyorum...
Tabii ben bir ara kaptırdım bizimkilerden Türkçe alıp kıza İngilizce söylerken bir ara bizim kilere İngilizce konuşup kıza Türkçe sipariş verdim.Kız elinde kağıt kalem öyle bakıyo bana.Sonra bir ara anladım ters bişey olduğunu ve düzelttim.Kız orada tek başınaymış.Herşeyi kendi yaptı vallaha sadece masaları hazırlamada öğrencilerle beraber ona yardım ettik.eee biz Türkler yardımseveriz...
Deli gibi yedik sildik süpürdük tabii ki.Ama sohbet,muhabbetle geçti,harikaydı.O masadan bu masaya sürekli laf atmalar...
-Hocammm yarın şuraya gider miyiz...
-Hocam ya alış-veriş yapalım...
-Hocammm şu müzeye de gidecek miyiz...
-Ya sen onu bunu bırak biz sizi şimdi nereye götüreceğiz?
Navonna Meydanı'nın hemen biraz ielrisinde bir çkolatacı vardı...Aman tanrımm...Duvarlarından çikolata akıyor ve bardağı dayayıp sana oradan çkolata veriyorlar.Tabii aromalı istersen başka şeylerle karıştırıyorlar.Nasıl bir kokusu var anlatamam.O soğuk havada yemekten sonra sıcacık çikolata kokusu...Ohhh mis...Vallahi burnuma geldi...Bardağa doldurup doldurup verdiler biz de gidene dek afiyetle yedik...
Biraz ilerisinde Magnum'un kendi dükkanı vardı.Kendi magnumunuzu oluşturabiliyordunuz.Ben öyle magnum hiçbir yerde yemedim...
BU yolculuk ta böyle bitti yani...
Bir sonraki geziyi iple çekiyorduk.Bu sefer ki Barcelona idi.Ama ben okuldan ayrıldığım için onlar gidecekler.Ve eminim güzel hatıralar edinecekler.Bakalım ben yeni okulumla ne maceralara atılacağım...Eylül başladığı anda anlarız zaten...
Vatikan'da Hz.İsa'nın doğumunu anlatan bir gösteri
İşte Magnummm...
Maalesef o duvardan akan çikolata dükkanının resmini bulamıyorum...Bulursam hemen paylaşacağım...
Bak hele bak nasıl havaya girdim he...İngilizce anlatıyım mı?
When I was in Rome,I met Sezar:))) Huahahkahajawawaba...Daha neler...
Tamam cıvıtmayayım anlatıyorum.Hakikaten İkinci kez Roma'ya gittiğimizde 9. ve 10.sınıfları götürmüştük.3 kişi de 12.sınıftandı.Aynı sokakta başka bir otelde kalmıştık.Önce Noto Hotel daha sonra ise Milani Hotel'de kalmıştık.Her ikisi de Termini(Terminal) bölgesindeydi.Heryere yakındı.Yakın olmasa ne olur nasılsa yürüyorduk:))
Bir gün yine karga ile aynı anda kahvaltı yaparken-kruvasan,tereyağ falan...-aaa bir de baktık ki bir öğretmenimiz bildiğin ezine peyniri,zeytin filan getirmiş.Allahıımmmmm...Birer parça aldık,önce öptük,sonra kokladık.Sonra onların yanına yakışır ekmek ve çayımız olmadığı için özür diledik onlardan,sonra bir lokmada gömdük...Taaa öğlene dek tadı damağımızdaydı valla.Ve dilimizden de düşmedi tabii..-ya ne olursa olsun arkadaş,tamam burası tarihi marihi ama insan aç kalır be....Hep fes fud:))Bizim Ezine peyniri gibi var mı ya?
-Valla hocam okulda habire kuru pilav cacık var diye hayıflanıyorduk,valla artık hergün verseler yerim.
-Bir daha şikayet ettiğini duymayayım o zaman.O Atatürk menüsü bir kere...
-Evet hocam.Yok soğan verseler yerim yani o derece...
-Akşama pizzaları gömerken sorarım sana ama...
-hahahaawawawawaw...(Ne idiğğüü bilinmeyen ergen gülme sesi)
Biz çıktık yine aynı tur,tabii öğretmen arkadaşla biz yolları biliyoruz ya artık-ordan diil ya burası kestirme...
-Kızzz biz Roma'lı olduk ya...
-He valla kız...
Yine Kolezyum,Navonna Meydanı,Pantheon,Fontana Di Rome derken akşamı ettik...
Ünlü ROma dondurmacısındayız yine.Bu sefer ilk gezimizden daha soğuk değil g...müz,bo...muz donuyor.Sırf gittik niye yemedik dememek için hasta olma pahasına yiyoruz.Tam dondurmaları seçeceğiz,tabii ki aramızda Türkçe konuşuyoruz...Bir anda dondurmacı adam demesin mi?
-Türk müsünüz abla?
-Eee....vet...
-Aha Türk hocam...
-Yahu telaş yapmayın hallederim ben...
-Siz de mi?
-No,I am...le başlayıp İngilizce devam etti...
Hayır ama Türkleri çok severim.
_Where are you from abii?(Nerdensin abiii?)
-I am from very close country to you.(Sana çok yakın bir ülkedenim demek istedi)
Your neighbour...
Heehhh şimdi işte Coğrafya konusu geldi..Hadi bakalım...
-Ukrayna...(Lan adam bildiğin esmer,Hindistan desen daha mantıklı)
-Noo...
-Kazakistan...(Püüü sizin coğrafyanıza...)
-eee isterseniz uzatmayalım,arkada sıra oldu.Nerelisiniz?
_azerbeycan
-Ne kadar güzel.Kardeş ülkemiz.Eurovizyonda sürekli 12 tam puanı verip aldığımız ülkemiz...
-Evet,evet...
-Eee bunlar ne kadar...
Alış-verişi sonlandırıp gitmek istiyorum rezillik dizboyu...
-Sizi coğrafya öğretmeninize söylicemm...
_neden hocam?
-Oğlum bi Kazakistan'a bak bakayım nerde?
-He tamam...
Çıktık oradan.Çok kalabalık olunca oturacak yer bulamadık.Tabii ki çeşmeye para attık.Delirmedim daha.Gidip te 1548. kez para atmadan olur mu?
Hee ama şu var...Ben üniversitede gittiğimde para atmıştım yine ve ne hikmetse 1 Euro'yu(Tam 3.5tl'yi suya attım ya neyse) attığımda suya düşmesi beklenirken bir anda elime geri geldi.Yüceee Poseidonnn dedim...Tövbee...Valla sahte para değil...Şurdaki dondurmacıdan bozdurdum be Posi:))Ama kabul etmedi.Valla herkes koca dileyerek attı.Ben de öyle yaptım.Ama para geri geldi.Yani Poseidon bana bir mesaj vermeye çalıştı ama ben daha sonra anladım tabiii..."Kızım sen evlenme...Bak o adamdan bi cacık olmaz.Al yavrum bu paranı da,1 top dondurma daha alırsın.O güzel canını sıkma,belki daha sonra..."Vallaha anlasaydım belki de böyle olmazdı he...
Muhtemelen başkasını attığı para bana geldi.Len eğer yakışıklıydıysa ve kaçırdıysam püüü benim sıfatıma...Bir İtalyan erkeği mi bir Türk erkeği mi? Gerçi bana İtalya'nın yine çulsuzu,tipsizi denk gelirdi bendeki bu şansla.Herlade bu gidişle Poseidon'a diyeceğim gel evlenelim diye:)))
Neyse,biz oraya öylece çöküverdik...Ama öyle çökmüşüz ki heralde dilenciye benzettiler bizi gelen gidenin öyle bir bakışı vardı.Bangladeşli satıcılar da ahala bize Selfie çubuğu ve Burberry desenli şallardan satmaya çalışıyordu.
-Hocam hadi şarkı söyleyelim...
-Söyleyelim...Ne söyleyelim...
-İzmir'inn dağlarında...
-Len hemen milli duyguların kabarıyo..O yürürken güzel oluyor...
Demet Akalın'dan tut,İrem Derici'ye,Tarkan'dan,Sezen Aksu'ya,türkülerimize varana dek söyledik.Hatta bir ara ağzıyla Beatbox yapan,elindeki nesnelerle ses çıkaranlar olunca okul sahibemiz dayanamadı oynadı veeee inanmayacaksiniz ama tam 2 Euro topladık...Hem de Selfie çubuğu satmaya çalışan adamdan...Heeh sen satamadın ama biz senin paranı aldıkkk...Onu da verdik Poseidon ile Hygenie teyzeye...
Sonra yavaştan artık otele geri gidelim dedik.Çok yorulmuştuk çünkü.Otele döndük ve resimlere bakıyorduk.Okul sahibimiz fotoğraf sanatı ile ilgilnediği için hobi olarak harika resimler çekmişti.Aynı resimleri ben de çektim ama telefondan ve 0 bakış açısı.Sırf "Baakk ben İtalya'dayım" der gibi çekmişim.Onlara bakarken,oteldeki resepsiyondaki Adams Ailesi'nin malikanesinden artık emekli olup gelmiş olan hizmetkarı endamındaki amca bize doğru yürüdü ve dedi ki "Bakınnn bende de resimer var..."
Tövbeee ne göztercen amca...Bak yaşlı başlı adamsın...Allah aşkına bak Roma bizde kötü görsellerle kalmasın aklımızda.Nolurr ya...Bak orda yakışıklı var,oğlun herlade o göstersin bariii nolurr ya yapma...
Derkennn...
Adam birden bire telefonundan çektiği resimlerden birinde masanın üzerinde duran belki 20 adet ufak yoğurtlarla yapılmış bir kalp deseni...
-Aaa ne güzel...
-evet sizin öğrencilerinizin odasında bulduk...
-Ne nasıl yani..
-Evet.Hayır bişey değil de hava sıcak bozulur...
Sıcak mı?İtalya normalde buzullarla aynı sıcaklıkta mı da bu hava sıcak?Donuyozzz amca...
-Hee atamam anladık biz.Teşekkürler.Hangi oda bu?
-(tam hatırlayamıcam ama)215.
-Tamam sağolun biz halledicez.
Okul sahibemiz hemen çağırın şu çocukları diye küplere bindi ve iki kurbanımız geldi.-Oğlum bu yoğurtları siz mi aldınız?
-Evet.
-Neden?
-Akşam yoğurt partisi yapacaktık.
-Ne demek o nasıl oluyor.
-Yani herkes odaya gelecekti ve yoğurt yiyecektik.
-Bu mu?
-Neden hepsini alıp odaya koydunuz.Hem de kalp şekilnde?
-Dekor yaptık hocam.
-Ulan oğlum herkes kendininkini alıp çantasına koysaydı da sonra gelirken getirselerdi.
-Hee evet düşnemedik.
-evet,düşünmeliydiniz.O yüzden o yoğurtları şimdi iade ediyorsunuz.
Aslında ne var yani...Çocuk bunlar...Ama otel yönetimi işte.E biz de Türkler'e laf gelmesin diye çocuklara yoğurtları bıraktırdık ama çok güldük sonra.Valla Adam Ailesi kılıklı amca da onları bekliyormuş.Hemen aldı.Heralde yönetim olarak onlar parrti yapacaklardı,bizimkiler bozmuşlar partilerini...
Odaya geçip yattık,yine anlamadık ne ara uyduk uyandık...
Ertesi gün Vatikan yine...Aynı şeyler fakat farklı olan bu sefer...Noel2e denk gelmemiz...Ortada devasa bir çam ağacı...Hz.İsa'nın doğuşu ve peygamber oluşunu anlatan bir tiyatro,içeride çalınana ve söylenen ilahiler...Vallahi bunlar işi biliyorlar...Etkilenmedik değil...
Detaylı anlatmayacağım zaten ilkini önceki yazıda okudunuz.Sadece yaşananları söyleyeyim.O günün akşamı Navonna Meydanı'nda birşeyler yiyelim dedik.Gittik gittik 40 kişi oturduk bir yere.-Bize pizza veriiinnn der gibi...Muhtemelen korkmuşlardır,len bunlar iki bira söyleseler yarım saati bulur getirmek diye.Ve düşünün açız...Bir garson kız geldi ve onunla konutuk.Herkes ayrı istiyor anam pizzayı...
-Benim ki margarita ama çok pişmesin
-Ben veggie alacağım ama kırmızı biber olmasın
-Ben etli akayım ama soğan olmasın...
Leynnn bitmez bu sipariş...
-Ne gelirse onu yersiniz,üzeirnden ayırırsınız hadi bakiimm..
-Hamburger menü istiyorum...
Tabii ben bir ara kaptırdım bizimkilerden Türkçe alıp kıza İngilizce söylerken bir ara bizim kilere İngilizce konuşup kıza Türkçe sipariş verdim.Kız elinde kağıt kalem öyle bakıyo bana.Sonra bir ara anladım ters bişey olduğunu ve düzelttim.Kız orada tek başınaymış.Herşeyi kendi yaptı vallaha sadece masaları hazırlamada öğrencilerle beraber ona yardım ettik.eee biz Türkler yardımseveriz...
Deli gibi yedik sildik süpürdük tabii ki.Ama sohbet,muhabbetle geçti,harikaydı.O masadan bu masaya sürekli laf atmalar...
-Hocammm yarın şuraya gider miyiz...
-Hocam ya alış-veriş yapalım...
-Hocammm şu müzeye de gidecek miyiz...
-Ya sen onu bunu bırak biz sizi şimdi nereye götüreceğiz?
Navonna Meydanı'nın hemen biraz ielrisinde bir çkolatacı vardı...Aman tanrımm...Duvarlarından çikolata akıyor ve bardağı dayayıp sana oradan çkolata veriyorlar.Tabii aromalı istersen başka şeylerle karıştırıyorlar.Nasıl bir kokusu var anlatamam.O soğuk havada yemekten sonra sıcacık çikolata kokusu...Ohhh mis...Vallahi burnuma geldi...Bardağa doldurup doldurup verdiler biz de gidene dek afiyetle yedik...
Biraz ilerisinde Magnum'un kendi dükkanı vardı.Kendi magnumunuzu oluşturabiliyordunuz.Ben öyle magnum hiçbir yerde yemedim...
BU yolculuk ta böyle bitti yani...
Bir sonraki geziyi iple çekiyorduk.Bu sefer ki Barcelona idi.Ama ben okuldan ayrıldığım için onlar gidecekler.Ve eminim güzel hatıralar edinecekler.Bakalım ben yeni okulumla ne maceralara atılacağım...Eylül başladığı anda anlarız zaten...
Vatikan'da Hz.İsa'nın doğumunu anlatan bir gösteri
İşte Magnummm...
Maalesef o duvardan akan çikolata dükkanının resmini bulamıyorum...Bulursam hemen paylaşacağım...
30 Haziran 2017 Cuma
Sıcaaakkk...
Sıcakkkk...Bursa yanıyor gerçekten...
Uyuyamıyoruz...Kemal de ben de bi sağa bi sola dönmekten rahatsız olduk.Vantilatör işe yaramıyor ki zaten direkt üstümüze doğru tutamıyoruz hastalanmamak için.Duvara doğru tutup havanın duvara çarpıp gelmesini istiyoruz,direkt bize değil.E sivrisinekler de cabası.Ben anlamıyorum ya,sinekler evrim geçirmiş.Evrimi ne kadar inkar etseler de:)))) var arkadaş...Önceden sinek ilacını takardın ohhh miss...Şimdi takıyorsun o da fayda etmiyor.Ufak ufak beyaz yakarcalar var ya...Bir ısırıyor,zannedersin anofel soktu,öyle kaşınıyor...
BUgün maalesef birkaç iş dolayısıyla saat 10.30 gibi dışarı çıkmak zorunda kaldım.Eve girdiğimde saat 13.00 civarıydı.Hep gölgeden yürümeme rağmen bir ara başım döndü ve burnumun içinin çıtırdadığını hissettim.Hani kanayacak gibi olur da böyle garip bir his oluşur ya.Dedim bu nasıl hava,insana beyin kanaması geçirtir vallahi...
Yarın daha sıcak olacakmış aman dikkat...Bursa için AccuWeather'ın tahmini 38!Mecbur olmadıkça dışarı çıkılmaz...
Artık Kemal'i dahi gece çıkartıyorum dışarı.Yoksa akşam saatlerinde iyice sıcaklık çöküyor,daha beter oluyor.Gece parka gidip oyun oynuyoruz,daha eğlenceli oluyor.O park senin bu park benim.Bazen de farklı yerlerde yürüyüş yapıyoruz,bazen atlıyoruz bi taksiye anneannesiyle beraber canımız nereye isterse oraya...
Normalde AVM'den nefret ederim.İhtiyacım olmadıkça da gitmem ama bugün o kadar bunaldık ki Kemal'i alıp hemen kaçtım evden.İnanılmaz sıcaktı.AVM'ye girdik ve serinledik.Tabii oranın da havası ağır,ısıklar,elektronikler,radyasyon,herşey...Ama serinledik...Ve iyi geldi...
Bence artık bu serinleme işine bi çözüm bulmalılar.Hani artık hava bile kontrol edilcekti?Nasa'nın bir sürü çalışması var bunun adına.Nolur bir soğuk hava bulutu mu kütlesi mi ne gönderin arada bir...
Uyuyamıyoruz...Kemal de ben de bi sağa bi sola dönmekten rahatsız olduk.Vantilatör işe yaramıyor ki zaten direkt üstümüze doğru tutamıyoruz hastalanmamak için.Duvara doğru tutup havanın duvara çarpıp gelmesini istiyoruz,direkt bize değil.E sivrisinekler de cabası.Ben anlamıyorum ya,sinekler evrim geçirmiş.Evrimi ne kadar inkar etseler de:)))) var arkadaş...Önceden sinek ilacını takardın ohhh miss...Şimdi takıyorsun o da fayda etmiyor.Ufak ufak beyaz yakarcalar var ya...Bir ısırıyor,zannedersin anofel soktu,öyle kaşınıyor...
BUgün maalesef birkaç iş dolayısıyla saat 10.30 gibi dışarı çıkmak zorunda kaldım.Eve girdiğimde saat 13.00 civarıydı.Hep gölgeden yürümeme rağmen bir ara başım döndü ve burnumun içinin çıtırdadığını hissettim.Hani kanayacak gibi olur da böyle garip bir his oluşur ya.Dedim bu nasıl hava,insana beyin kanaması geçirtir vallahi...
Yarın daha sıcak olacakmış aman dikkat...Bursa için AccuWeather'ın tahmini 38!Mecbur olmadıkça dışarı çıkılmaz...
Artık Kemal'i dahi gece çıkartıyorum dışarı.Yoksa akşam saatlerinde iyice sıcaklık çöküyor,daha beter oluyor.Gece parka gidip oyun oynuyoruz,daha eğlenceli oluyor.O park senin bu park benim.Bazen de farklı yerlerde yürüyüş yapıyoruz,bazen atlıyoruz bi taksiye anneannesiyle beraber canımız nereye isterse oraya...
Normalde AVM'den nefret ederim.İhtiyacım olmadıkça da gitmem ama bugün o kadar bunaldık ki Kemal'i alıp hemen kaçtım evden.İnanılmaz sıcaktı.AVM'ye girdik ve serinledik.Tabii oranın da havası ağır,ısıklar,elektronikler,radyasyon,herşey...Ama serinledik...Ve iyi geldi...
Bence artık bu serinleme işine bi çözüm bulmalılar.Hani artık hava bile kontrol edilcekti?Nasa'nın bir sürü çalışması var bunun adına.Nolur bir soğuk hava bulutu mu kütlesi mi ne gönderin arada bir...
28 Haziran 2017 Çarşamba
Floransa
Piazza Del Duomo'yu ziyaretimizde zaten katedrallere hayran kaldık.Ağzımız açık gezerken-ki hiç kapanmadı-heyecanla gruplara ayrılıp belli bir saat sonra buluşmak üzere ayrıldık.Cennetin Kapısı denilen yere gitmek çok zordu.Sadece kapıyı görüp elimizi sürdük.İÇeriye girişmiz muhtemelen 4-5 saatimizi alacağından zorlamadık çok.Heralde elimizi sürünce Ahirette muhtemelen Cennetin girişinde
-Bi arkadaşa bakıp çıkıcaktık?
-İyi hadi bak sen girmesen de elini sürmüşssün,gir ama 5dk. derler.En azından bi görürüz yani orayı nasılmış diye düşünüyorum.Bakalım Allah Kerim:)
Bir sürü kiliseden oluşan bu meydanda tabii ki bir alışveriş caddesi de vardı.Neee alış-veriş mi?(Hee alış-veriş...Arkadaş İtalya'ya gelmişin yanında 6 günlük sadece tabiri caizse simit ayran parası mı alınır ya?Biz tabii girdik denedik üstümüze başımıza bir şeyler ve çok güzelmiş dedik ve bıraktık.Fakat son gün gerçekten bişeyler bulduk.Mesela anneme gerçek deri bir çanta,en yakın arkadaşlarımdan birine bir yelek,kendime fondöten ve ruj(söylemiştim zaten),ve oğluşuma Disney'den orijinal yağmur botu.Ne mutlu oldum anlatamam bunları alınca.Zannedersin her haftasonu gelip alış-veriş yapan bir tip.Sonra çok yorulup birşeyler içmek için heryerde bulunan,hani bizde köşe başında çiğköfteci olur ya-Hard Rock Cafe'ye girdik.Fakat buradaki bir başkaydı.The Beatles'ın orijinal Plakları,Michael Jackson'un konserinde giydiği kıyafetler ile,Metallica'nın şarkı sözlerini yazdığı kağıtlara kadar herşey vardı.Bizim öğrenciler tabii ki sadece beyaz veya siyah bir zemine sadece Hard-Rock Cafe yazan t-shirtlerden aldılar.Biz de arkadaşımla oturduk rock müziğin keyfini çıkarıp bişeyler içtik.Tabii Wi-Fi 'dan da yararlandık.Zaten nereye girsek ilk sorumuz;Wi-Fi password?Adamlar bıkmış durumda Türklerin bu internet sevdasından.Ama bir cafede otururken 4 kişi sadece Americano istedik,ve hatta kremasız yani.Kahveler geldi,bildiğin adam bizi ten rengi olarak karıştırmış muhtemelen ki zenci dudağı payı bırakmış fincanlarda ki iki yudumda kahve bitti.Ve biz birer tane bira söyledik.Hesap bir geldi...€54!Neyyy?4 adet yarısı dökülmüş kahve ve 4 adet sulandırılmış bira mı bu?Okul sahibimizin müthiş bir fikri vardı tabii ki.."Akşama dek kalkmıyoruz,wi-fi'ye yüklenin kızlar..."Ohhh film izledik,video yükledik,resim çektik....Daha da bir şey içmedik.Kendimizce o paranın acısını çıkarttık,her ne kadar wi-fi'nin sınırsız olduğunu bilsek te:)))
Tabii ki çocukları toplayıp David'i görmeye gidecektik.Fakat çocuklardan 2 tanesi yoktu.Deli gibi meydanda dolandık.Saatlerine de mi bakmazlar,gelsinler haşlıcaz onları,bu ne sorumsuzluk gibi sızlanmalar başladı...Yağmur da cabası...Meydanda 28 tane yeşil çantalı...Arkadaşlarla dağıldık 3 bölgeye onları arıyoruz.Meydanı heralde 5 kez dolandık.Bir baktık ki gelmişler...-Nerdesiniz siz?-Çok merak ettik,Cennet'in Kapısı'ndan girdik.-Hay...Neyse girmedik bir de girene bir şey demeyek ya...Gnaha sokacaksınız insanı hee...-Özür dileriz hocam,sate de bakmadık.Telefonlara da...-Yürü peşimden ayrılmayın...-Peki hocam...-Acıktıysanız alın yiyin,sabah elma aldık otelden...
Veee o müthiş yapı...DAVID by MICHELANGELO. Ufak bir müzede sergileniyor fakat kendisi çok büyük bir yapı.Yani daha önceden de söylediğim gibi bakmaya doyamadık.Sapıklık değil valla,yani yekpare bir mermerden yapılmış.Hatta Leonardo Da Vinci de talipmiş bu mermere ama o zaman ki krallık mermeri Michelangelo'ya vermiş ve iyi yapmış.Gerçi Leo da iyi kullanırdı fakat bir insanın kasları,damarları nasıl güzel yapılır tek bir mermere...Yani ben direkt şunu düşündüm...Hiç mi yanlış bir vuruşu oladı?Olsa biterdi bu mermer...Kol kasları,bacak kasları,kolunu öne uzatmışken ki damarların görünümü...en güzeli poposuydu ama:))))Velhasıl hangi milletten olursa olsun tüm bayanlar David'in arka tarafından bakıyordu:))
He tabii bu arada öğrenciler arasında şu konuşmalara da şahit olmadık değil yani...
-oğlum bu ne böyle küçücük ya?Koskoca David'sin sen bu ne?
-Ya ne bileyim,bir nedeni vardır yani...
-Mermer yetmemiştir belki de.
-Sorsak mı hocaya...
-Yok lan öyle şey sorulur mu?
-Siz sormadan söyleyeyim ben,(yüzler kıpkırmızı) bilerek küçük yapılıyor.Küçük organlı olanlar alim demektir,çok zeki ve bir alanda duayyen olmuş demektir.
-O zaman biz aptalız lan...dediğini duydum birinin fakat artık ilerletmedim.Yoksa çok pis geyikler çıkar,orda rezil olur gelirdik:)))
Signoria Meydanı,Uffizi Galerisi-ki en güzeli buydu.3 bloktan oluşuyordu ve gez gez bitmiyordu.İki gelişimde gezerek anca bitirdim.Osmanlı padişahlarının yaptırdığı orijinal portrelerde burada bulunmakta.Leonardo Da Vinci,Rafael gibi ünlü ressamlarla dünyada sadece iki tane bulunan ve birinin de İstanbul'daki Yerebatan Sarayı'nda olan Medusa Kafaları'ndan biri de burada.Yani görecek çok şey var.Uffizi'yi gezmek isterseniz tüm gününüzü sadece buraya ayırmanız gerekiyor.Yorulursunuz,sanata boğulursunuz ama pişman olmazsınız.-Floransa'da gördüğünüz her kiliseye ve katedrale girdik.Ve tabii ki akşamları çok güzel bir yer olan Alpler'den çıkarak Floransa'dan geçen Arno Nehri'nin üzerindeki meydana geldik.En son durağımız burasıydı ve otobüse buradan binecektik.Akşam saatiydi ve Roma'dan trenle gelmiştik.Sağolsun bir arkadaşımız ayarlamıştı online olarak.En son tren saat 21.00'da idi.Zaten 3 saate yakın sürüyordu.30 kişi terminale vardık,biz öğrencilerle toplanıp onları organize ederken,treni ayarlayan arkadaşımızın heyheyleri çıkıp gelmiş ve bir anda,"Banane ya,gidin kendiniz yapın.Yeter artık herşeye ben mi bakıcam?" diyip elindeki PNR numaralarını da vermedi.Okul sahibemiz şakınlık içerisinde ne yapacağımızı düşünüyordu ve biz gezi koordinatörümüzle birlikte terminale gidip biletlerimizin çıktılarını aldık ve peronun değişmiş olduğunu da böylece öğrendik ve trene saatinde yetişebildik.Hiç bir sorun olmadan.Sanırım arkadşımız çok yorulmuştu ya da şekeri mi vardı bilemedik.AMa orada kalabilirdik 30 öğrenciyle birlikte.Neyse ki hallettik...
Otele döndük ve pestilimiz çıkmış bir şekilde bayıldık.Uyumadık,bayıldık...Ertesi gün artık dönüş günümüzdü.Her iki gezide de Floransa'yı son güne koymuştuk.Artık toparlanıp sabah saatinde çıkacaktık.Zombi tabiri tam bize göreydi orada.Yeşil çantalı,henüz uyanamamış,yorgun,solgun ama mutlu ama uykusuz,yolculuğa hazır ama uykusuz,aç ama uykusuz bir grup zombi...Sabah kruvasanımızı ve yoğurdumuzu yedik ve yola koyulduk.Fuimicino havaalanina vardık ve uçağımızı bekledik.Ve tabii ki öğrenciler alış-veriş yaptı.Biz de yine baktık:((
Uçağa çağrımız yapıldıktan sonra herkesi topladık ve uçağa geçtik.Fakat öyle hemen uçağa gidilmiyor burada.Baya iki tane geçitten geçip,otobüse binip tekrar kontrollerden geçtikten sonra biniliyor.Birbirimizden ayrılmamak önemli...Ama bir kişi eksikti...Tüm Free-shop'u aramamıza ve anons yaptırmamıza rağmen onu orada bualmıyorduk.Belki de ilk olarak o geçti diyerek iki öğretmen önden gittik,okul sahibemiz ve gezi koordinatörümüz en son binecekti uçağa
-.Bulamazsak ben binmem,sonraki uçakla geliriz,ama bulursanız haber verin.
-Tamam Hocam.
Nasıl endişelendik anlatamam.Yani her köşesine baktık.Sadece öğretmenler değil tüm öğrencilerle birlikte aradık.Tuvaletlere bile baktık,yoktu.En son artık biz herkesi uçağa bindirmeye götürürken aynı zamanda adını da bağırıyorduk;Ömerr???Öööömerrr?Tüm uçakta sesimizi duymayan kalmadı.Uçak ta uzundu biraz fakat herkes bağırıyordu.Tam ben uçaktan çıkıp Okul sahibemizi orada da olmadığını söylemek için arayacaktım ki,bir öğrencimiz;
-Hocam,Ömer burada.
-Oğlum neden sesini çıkartmıyorsun.Saatlerdir seni arıyoruz.Nerdesin ya?
-Burdayım hocam ne oldu?
-Sana seslendik neden ses vermiyorsun burdayım diye?
-Heee,ne bileyim hocam.Her Ömer ben olmayabilirim.
-Oğlum yabancı ülkedeyiz ve adın Türk adı.Ayrıca kaç tane yeşil çantalı insan seni çağırır?
-Olabilir hocam nerden bileceksiniz.
-tamam Zeynep sakin ol.
-Hey Allahım ya...
Tam sopalık.Uçuş öncesi iyi stres yaniii.
Neyse ki sorunsuz uçağa bindik ve geride kimseyi bırakmadan Bursa'ya döndük.Ve işte o zaman rahat bir uyku uyuduk.
Harikaydı.Bana bu şansı veren eski okuluma tekrar teşekkür edeiyorum.Heeee bu sırada Kemal'im ne mi yaptı?Her gün wi-fi'ye her bağlanabildiğim an görüntülü konuşma yaptık.Ve tabii ki çooook özleştik.İlk defa bu kadar ayrı kalmıştım.Tabii ki vicdan azabı da yaşıyordum.Ondan ayrı başka ülkeye gitmiştim.Aynı şehri bırakın aynı ülkede bile değildik.Ve İtaya'yı sevsem de kalbim ve gönlüm bir an önce Bursa'daki o ufak sokaktaki bitişik nizam apartaman dönemk istiyordu.Benim kalbim oradaydı.Fakat herşeyin onu iyiliği olacağını düşünerek kendimi avuttum.Ve tabii ki annem.O olmasa önüme gelen fırsatları değerlendiremezdim.Gözüm tabii ki hiç arkada değildi,çünkü benden daha iyi baktığını biliyorum.İyi ki var anneler,gerçekten.Diyorlar ya anneler keşke ölümsüz olsa diye,gerçekten öyle.Neye ihtiyacın olsa oradalar,hem de sen söylemeden...
eve gelince derin bir oh çekip,tekrar oğlumun yanına yatabildiğim için şükredip deriin bir uykuya daldım...Belki de o hafta uyuduğum en iyi uykuydu,oğlumun kokusuyla...
Aaa bişey söylemeyi unuttum...Gezdiğimiz her yerde aramızda bir sözcük belirledik ve "Şimdi" diyince herkes,30 kişi birden "Piston Aşağı" diyip olduğumuz yere yığıldık.Nasıl şaşkınlık yarattık anlatamam.Bizimle birlikte yere yatanlar da oldu,en komikleri onlardı.Ama en tehlikelisi havaalanında yapmaktı.Okul sahibemizin isteğiyle orada da yaptık.
-Zeynep hadi burada da yap.-Hocam burada bir sorun olmasın,tutuklamasınlar bizi?
-Yok yahu,bir şey olmazz...
-Şİmdiiiii...
-Piston Aşağı(hep bir ağızdan)
Hepiimiz gümrük kapısında yere uzandık.Herkes tabii ki noluyo bomba ihbarı mı,terör saldırısı mı diye bize bakarken,kalkıp bir şey olmamış,sanki onu biz dememiş gibi yürüdük.Zaten en güzel tarafı da buydu.
Floransa'da bir kilise...
DAVID'ciğim:))
Prince şarkı sözleri
Alış-veriş yapamıyorsak,resim de mi çekilmeyek?
Uffizi Gallery'deki bazı tablolar...
ARNO Nehri
Çiğköfteci,pardon Hard Rock Cafe:)))
Bu da "Bak bu kaçıncı kilise,kaçıncı mum...Ona göre..."derken:)))
26 Haziran 2017 Pazartesi
Zeynep Ölme,Ben İngilizce Bilmiyorum:))
Veee ertesi sabah uyanılır uykulu gözler ve dinlenememiş bir vücutla fakat bir o kadar da merakla otelin kahvaltı salonuna inilir.Fakat bulduğumuz tek şey kruvasan,yoğurt,şanslıysak kaşar peyniri ve domuz salamıdır.Çay mı?İngiliz çaylarından hani şu Earl Greylerden,sallama...Oflaya poflaya yediğimiz yemekten sonra tırtıl duruşuna geçip Vatikan'a doğru yöneliyoruz.Termini bölgesinden baya bir yol olduğu için metroya binmeye çalışıyoruz fakat o da ne?Metro kapalı mı?Koskoca sene içerisinde toplu taşımanın grev yaptığı günü mü bulmuşuz?Şaşırdım mı hayır?Tabana kuvvet...Baya yürüdük ama yol eğlenceli geçti.Tabii Vatikan'a girmek öyle kolay değil.Maazaalah Papa'ya bir şey olur düşüncesiyle donumuzza kadar arandık.Gerçekten bakın...Yani utanmasalar aç donunu diyeceklerdi.Onu çıkart bunu çıkart.Yani havaalanındaki arama da neymiş,peeehh...
Neyse girdik Vatikan kuyruğuna.Yeminle 80lerdeki ekmek ve tüp kuyruğu gibi.Ama beklediğimize değdi.Nasıl birşeydir yahu?Mimarisi,kullanılan malzemeleri,Michelangelo'nun Pieta'sı,kule,Vatikan müzeleri...Bak bak doyamadık.Ve bir de stajyer cardinallerin stajlarının kalkması törenine denk geldik.Harika bir atmosferdi.İçerideki heykeller devasa idi.Önünde resim çekilelim diyoruz ama resmi çeken kişinin bi 50 metre geriye gitmesi gerekiyor tam kare alabilmesi için,o kadar yani.Tabii gez,toz falan...Aaa biz bir de bir geçit bulduk.Sanki keşfetmiş gibi sevindik.Daha oraya kimse gelmemişti.Vatikan'ın alt kısmındaki eski Paplar ile cardinallerin mumyalanmış cesetleri vardı.Onun aşağısında da meşhur Vatikan kütüphanesi.Hani şu orijinal el yazıtları eskimesin diye oksijeni olmayan odaların bulunduğu.Biz daha mezarlığı gezerken zaten azarı işitmiştik.Orada kocaman "LÜTFEN RESİM ÇEKİLMEYİNİZ" yazıyor bizim çocuklar geçmiş ölü bedenleri arkalarına alarak ve sırıtarak resim çekiliyorlar.Adam gelip,"nooo fotoo no fotoo,la Pierre,no me fotoo,telefoneee...per favor per favoree..." diyip duruyor.Ama ne mümkün.Türküz la biz.Adam arkasını döndüğü anda "Çaktırmadan çeksene" diyen bir milletiz...Maalesef kütüphaneye giremedik.Bakım yapılıyormuş.Ama allhtan ben üniversite zamanında yurtdışına çıktığımda girip görmüştüm.Göremeyenler düşünsün,hıııhhh...Havamı da atarım:)))
Sonra ne yapalım ne yapalım dedik?Çıkalım en üstüne buradaki kulenin.Çok meşhurmuş.Manzarası harikaymış.Tamam dedik hadi çıkalım ama çabuk olalım çünkü daha Michelangelo'nun yaptığı eserleri görecek ve "God and Adam" resmini görecektik.
Kuleye çıkmak için çok sıra yoktu.Buradan bi kıllanmalıydık.Ve o heyecandan biz tabi hiçbir levhaya bakmadan ilerledik ve karşımıza bir levha çıktı.Okumamak mümkün değildi."Asansör 8Euro,yürüyerek 5Euro"Zaten yanımıza fazla para almamıştık.Nitekim orada bir kafede kahve parası bile 5ile 25 Euro arasında değişince tabii dedik ki 3 Euro 3 Eurodur.Türk parasıyla neredeyse 10 TL lan.Yürürüz ya ne olacak dedik.Ben,tarih öğretmeni arkadaşım ve 3 tane de bu iki deli öğretmenle yukarı çıkmayı göze almış zavallı öğrenci.Çıkmaya başladık.Tabii kule olduğu için yol ve basamakların eğimi ve büyüklüğü değişiyor.Çık allah çık...Basamaklar tek adımlık değil tam sinir eden cinsten.Tam 1,5 adımlık.Sonra 2 adımlık,sonra 3 adımlık,sonra tekrar bir adımlık,o ne ya yol mu daralıyor.,.
-Ayy bi dakika ben biraz dinleneyim...Bende astım var biliyorsunuz.
-Tamam canım dinlen,muhtemelen bu son dönüştür.
Ne son dönüşüüüü...Daha başlangıç seviyesindeymişiz...
En kötüsü yolun neredeyse sadece 1 insanın geçebileceği kadar daralması ve sen durunca arkadaki tüm insanların durması ve söylenmesi...
-Ben deee vammm e de ayy... astım... ilaçç...
-Nerde nerde söyle...
-Arkada...Çantaaa..
-Zeyneeepppp...
-Öhhkk öğhkkk
-Zeyneppp yokkkk,nerde...
-Ordaaa,almamış mı yıımm
-Ya Zeynep ölmeeee Allah aşkına,napıcaz bak ben İngilizce bilmiyorum,ölme sakın...
(Laannnnnn,ben orda can veriyom,sen İngilizce derdinde misin arkadaşım?BUnu daha sonra söylediğimde çok gülmüştük.Dedim sen neyin kafasındasın yahu?Ben gidiyom sen İngilizce bilmiyorummm diyon?-Ne bileyim şimdi ölürsen nasıl dicem astımı vardı,dayanamadı,öldü diye düşündüm.-Allah razı olsun ya.Gösterirsen anlarlar zaten...)
-Hocam burda alın...
fısst fıssttt(Yüce Ventolinnnn...)
-Ayy iyiyim ama yavaş çıkalım.Ağzına sıçtığımın yolu da bitmedi hee..Çocuklar pardon...
-Yok hocam ya haklısınız.Papa acaba hiç çıktı mı allahaşkına hocam?
-Bir bizi deliyiz galiba...
En son tura geldik,ama basınçtan kulaklar gitti,duvarlara tutunarak yürüyoruz,tavan basık zaten,klostrofobi edineceğiz neredeyse...En son bölümde ayak ucuyla basabileceğimiz 30 basamak ve yukarıdan kendimizi çekebilmemiz için sarkıtılan bir halat...
-Yuhhhh...Bu ne bee...
-Daha neler hocam ya bu ne...
-Öldükkk hocam...
Hadi ha gayret...Valalhi de kendimizi çektik ya daha da bişey demiyorum.Zaten kış,üzerimizde mont,bot,sırt çantaları,sular...Bizden dağcı olur mu acaba diye bi an bi düşündüm.Sonra hemen vazgeçtim,benden olmaz.Daha dağın eteğine gelmeden-durun biraz ara verlim derim:)))
Veee manzara müthişş...Tüm Roma ayaklarının altında...Vatikan bahçeleri o kadar güzel ki.Panaromik bir görüntü.Hava bile değişik.Altımızda bulutlar var,arada kayboluyorlar ve biz Roma'yı tekrar görüyoruz.Havası tertemiz...
-Hocammm koşun...
-Koşturma oğlum beni nolur...Noldu?
-Hocam burda biri iphonu nu düşürmüş alalım mı?
Alalım mı dediği yer durduğumuz yerin altındaki kubbenin tam eğimli bölgesinde.Ve bulunduğumuz yer tellerle çevrili.
-Nasıl almayı düşünüyorsun.
-Şimdi kolumuzu çıkaramayız ki zaten yetmez.Selfi çubuklarını birleştirsek alırız.
-Yav hadi hadi git işine.
-Papa yine şanslı.Vatikan malı oldu ya la bu.
Aşağı ineceğiz dedik ki kolaydır heralde.Heee kolay.Aşağıya bir kaptırdık ki kendimizi durduramıyoruz bacakları.Habire iniyoruz.İn allah in in allah in.AŞağıya indiğimizde bacaklarımız gözle görülür şekilde titriyordu.Yaklaşık bi 15 dk durduramadık.
-İkinci gelişimde asla çıkmıcam oraya asla...
dediysem de okul sahiemizin saygıdeğer eşi fotoğraf çekmek istediği için onu kırmamak adına bir kez daha çıkacak ve tam 550 basamak çıkmış olduğumuzu daha girişteki uyarı levhalarından görecektim.Fakat bu sefer asansörle çıkmak istesem de asansörün sadece 350sini çıkacağını geriye kalan 200 basamağı yine yürüyerek çıkacağımı aynı astım nöbetiyle öğrenecektim.
-Hadi müzelere...
Vatikan'ın yaklaşık 3 km sonrasında müzelerinin girişi vardı.Yine yürüdük fakat burası için değerdi.Sistine Chapel'ini görmek için herşeyi yapardık.Sıra çok yoktu.İçeriye girdik,biletlerimizi aldık ve başladık yürümeye.Süper bir atmosferdi.Heryer altın kaplama,heryer sanat,heryer tarih kokuyordu.Kendimi inanılmaz şanslı ve entelektüel hissettim.Öğrencilerle beraber yürüyor ve serlerin altındaki yazıları okuyorduk.Öğrencilerden açıklamalarını istiyorduk.Neymiş,kim yapmış,hangi tarihte ve özelliği neymiş.O savaşları anlatan yüzlerce metrekarelik halılar,ince ince dokunmuş perdeler,tavanlarda 1 cm kareye varana kadar işlenmiş resimler.Hepsi anlamlı,hepsi orjial, hepsi korunmuş...Ağzımız açık geziyorduk.Heykeller ve ünlü ressamların ünlü eserleri...Herşey mükemmel.Fakat bizim asıl hedefimiz tabii ki God and Adam ı görebilmek.Nerde bu eser?Tabi sürüye kapılmış gidiyoruz.İnsanlar ordan oraya geçip duruyorlar.Ama bir sürü oda var.Neyse ki bir yere sorduk.Tabii İngilizce öğretmeni olarak hemen atıldım,
-Excuse me,Could you tell me where "God and Adam" is?
-Scusi?
-Where is Michelengelo's masterpiece?
-Non capisco
-Kapiş mapiş...Anlamayacak ne var Allah Allah...Where where...
-Hocam anlamadı,bilmiyo heralde...
-La bu dünya dili karmaşık bişey demedim ki...
-Sir,where isss Michelangelo?where can we go?Which rooom?Left or Right?
-Non- ingle...
-Veee işte o her dilde insanın anlayacağı hareket geliyor...
Yok yok öyle küfür değil.Eserin üzerindeki tanrının Adem'e elini uzatmasını yaptık...
Ve adam ok ok...sinistra dedi ve solu gösterdi.Biz de heralde sol dedi diye girdik.Fakat tarih öğretmeni arkadaşım da öğrencileriyle birlikte sağdan girmiş.Bizim bu sağ sol davaları hep karışıyor yaniii...:)))
Girdik ama o kadar insan nereye gitti...Hepimiz kocamaaaannn bir salondayız ve belki yüzlerce kişi var çıt çıkmıyor ve herkes tavana bakıyor.
-Noluyo yaa?
-Hocam korkuyorum...
-Silenzio,per favore...
-Sshhh...
-Aha bak bak orda işte tablo,tavanda...
-Bu muymuş?Daha büyük yapamamış mı?
Öğretmeniniz nerde sizin?
-Bilmiyoruz hocam geliyordu.
-Dur bi arayayım...
Hay aramaz olaydım.Karşı tarafı ararkendki çıkan o ses bile salonu inletti neredeyse...
-Nerdesin.Bak biz büyük bi salondayız herkesin tavana baktığı...
-ssshhh...
-OK ok i have lost one of my friend,What can I do?(Sometimes:)))
Koskoca salonda bir tek benim fısıltım çıkıyor ve anons yapan adam her seferinde sesini yükseltiyordu.Artık kapatmazsam bir rahibi küfür ettirerekbunca senelik emeğini çöpe attırıp cehennemde yanmasına neden olacaktım.Neyseki geldi arkadaşım...
Biz bakındık bakındık...Bakılacak ne çok şey varöış dedik...Yukarı bakmaktan boynumuz tutulunca hadi çıkalım dedik.Bir sağdan bir de soldan çıkış var.
Evet tahmin ettiğiniz gibi bir grup sağdan(ben),bir grup soldan(diğer öğretmen arkadaş) çıktık.Her iki grupta birbirini bi 10 dk bekledikten sonra birbirimizi aradık.Birimiz Vatikan'ın içinden çıkarken,diğeri 3 km sonraki girişten çıkmış...Nasıl oldu anlamadık.Aynı salon,arada sadece belki bi 50 metre fark olan iki kapı...Nasıl oldu da ayrı yerlerden çıktık anlamadık.Tabii müze girişlerinden devam edeceğimiz için benim grup oraya kadar bir daha yürüdü.
Eziyetti ama güzeldi.Hard Rock kafelere mi girmedik,pizzalar mı yemedik,meşhur Roma dondurmacısından hiç bilmediğmiz tatları mı denemedik,aşıklar çeşmesine bilmem kaç milyon kez para mı atmadık,İspanyol merdivenlerine ççıkıp poz mu vermedik,ilk gidişimizde alış veriş indirim haftasına denk gelip deli gibi alış veriş mi yapmadık(Yapmadık tabii çünkü yeteri kadar paramız yoktu.Baktık,sepete attık ve geri bıraktık:))) Hee dip not:ikinci gidişimde Kiko'dan fondöten ve ruj almıştım paraya kıyıp.Havamı atarım Türkiye'ye döndüğümde diye.Geldiğim hafta Zafer Plaza'ya Kiko açıldı:((((Bendeki şans arkadaş işte...
Devam edeyim,yolda oturup şarkı mı söylemedik,yolda giderken "İzmir Marşı"nı mı haykırmadık,geceleri otel lobisinde oturup sohbet mi etmedik.(Lobideydik çünkü Wi-Fi sadece lobide çekiyordu.Onu da o kadar kişi aynı anda girdiğimiz için çökertip,neti kapatıp açıyorduk.),Floransa'ya mı gitmedik,dünyanın en ünlü müzelerinden olan Uffizi'ye mi girmedik,yine bir Michelangelo eseri olan David'i mi görmedik(Ki hayatımızda gördüğümüz en güzel yapılmış erkek heykeliydi.)
Amaaa arkadaş bir pizzası var...Ki ben pizza hayatta sevmem...Ayak üstü yenebilecek bir yer.Oturma yeri yok.Tabii biz de oraya 300 piknikçi gibi girince insancıklar pizza yetiştirmekte zorlandılar.Pizza ve içecek menü sadece 12 Euro olunca bir abandık ki...Ama ne pizzalar...Benim favorim mantarlı ve patlıcanlıydı.Tabii ki balkabaklı ve nutellalı da çok güzeldi.Hatta ertesi gün için sipariş bile veriyorduk.Biz yine gelicez bakın,ve daha aç olacağız...hahahaha...Bize tepsi tepsi pizza yapıın ...diye.Ama harikaydı.Kesinlikle eğer giderseniz Roma'ya Alice Pizza 'ya uğramadan dönemyin.
Ama dikkatli olun mide fesatı geçirmeyin...Eminim ki çok seveceksiniz.Pizza sevmeyen ben bile hayran kaldıysam siz seviyorsanız kesinlikle yiyin.Reklamımı da yaparım....Valla bi ücret almadım.Tamamen gönüllü bir reklam bu.
Son gün tabii ki alış-veriş yapacaktık ve paramızın yettiği magnetler satın alacaktık.Magnet te pahalı he...1 Euro,türk parasıyla 3.5 TL.10 kişiye alsan ohooo dedik ve indirmeye çalıştık.Bakın hepimiz alacağız,30 kişi diyince tabii ki inebildikleri kadar indiler ve hepimiz şundan bi tane bundan bi tane diyerek adamın başını döndürdük ve gittik.Eminim adam sayamamıştır parayı o kalabalıktan.Hepimiz tabii ki en son durağımız olan St.Angelo Kalei'ne gittik.Her iki gezimizde de.
Tabii ki bizim gezi amacımız tarihini öğrenmek ve o anları düşünmek...Ortaçağlarda ve İmparator Aurelius'un yaptırdığı ve papaların bir zamanlar ikamet ettiği,Magdanalı Meryem'in mezarının burada olduğu ve meleklerin oklarının o alanı işaret ettiği söylenen ve Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın esir tutulduğu bu kaleyi gezerken tek düşündüğümüz "Melekler ve Şeytanlar" filmindeki Tom Hanks'in bu merdivenlerden indiği,bu meleğin okuna dokunduğu ve film setinin orada kurulduğu idi:)))Arada tabii ki nehire ve neredeyse Roma'nın heryerine sahip olan o zalim hanedanı,Medici Malikanesi'ni gördük...Hee bir de St.Angelo Kalesi'nden aşağıya inerken bir sürü kapı olduğunu gördük.Zannedersin bizim apartmandan aşağı iniyoruz.
-Hocam burada birileri yaşıyor mudur?
-Zannetmem ya,baksana halka açık bir ziyaret yeri haline gelmiş.İnsanlar nasıl yaşasın bu kadar gürültülü yerde?
-Yani o zaman zile bassak bisey olmaz...
-Zannetmem bas istersen...
-Ya bişey olursa...
-Zaten çalışacağını bile zannetmiyorum dedim ve ben bastım zile.
Zil çaldı...
Arkasından patır patır ayak sesleri geldi...
-Allahhh kaçın çocuklar...dedim.Ve kaçtık:)))
Yani St.Angelo Kalesi dahi olsa zile basar kaçarız arkadaş:)))
Akşam saat 21.00'de her zaman ki yerimiz olan Navonna Meydanı'na gidip çocuklarla birlikte biraz gezinip,Roma'nın keyfini çıkarıp,ingilizce konuşup otele geri yürüdük.Geldiğimizde saat 00.00'a geliyordu.Ve çocukların çoğu uyurken biz de lobide sohbet ediyorduk...Günlerimiz böyle geçip gitmişti...Ve biz daha o zamandan 2 hafta sonrasında geleceğimiz zaman ki planı yapıyorduk...
Ve tabii ki yaşanacak maceralar böyle bitmeyecekti.İŞin içinde ben varsam hiçbir şeye şaşırmamak gerekti.De yanımdaki arkadaşlara acıyorum...
Neyse girdik Vatikan kuyruğuna.Yeminle 80lerdeki ekmek ve tüp kuyruğu gibi.Ama beklediğimize değdi.Nasıl birşeydir yahu?Mimarisi,kullanılan malzemeleri,Michelangelo'nun Pieta'sı,kule,Vatikan müzeleri...Bak bak doyamadık.Ve bir de stajyer cardinallerin stajlarının kalkması törenine denk geldik.Harika bir atmosferdi.İçerideki heykeller devasa idi.Önünde resim çekilelim diyoruz ama resmi çeken kişinin bi 50 metre geriye gitmesi gerekiyor tam kare alabilmesi için,o kadar yani.Tabii gez,toz falan...Aaa biz bir de bir geçit bulduk.Sanki keşfetmiş gibi sevindik.Daha oraya kimse gelmemişti.Vatikan'ın alt kısmındaki eski Paplar ile cardinallerin mumyalanmış cesetleri vardı.Onun aşağısında da meşhur Vatikan kütüphanesi.Hani şu orijinal el yazıtları eskimesin diye oksijeni olmayan odaların bulunduğu.Biz daha mezarlığı gezerken zaten azarı işitmiştik.Orada kocaman "LÜTFEN RESİM ÇEKİLMEYİNİZ" yazıyor bizim çocuklar geçmiş ölü bedenleri arkalarına alarak ve sırıtarak resim çekiliyorlar.Adam gelip,"nooo fotoo no fotoo,la Pierre,no me fotoo,telefoneee...per favor per favoree..." diyip duruyor.Ama ne mümkün.Türküz la biz.Adam arkasını döndüğü anda "Çaktırmadan çeksene" diyen bir milletiz...Maalesef kütüphaneye giremedik.Bakım yapılıyormuş.Ama allhtan ben üniversite zamanında yurtdışına çıktığımda girip görmüştüm.Göremeyenler düşünsün,hıııhhh...Havamı da atarım:)))
Sonra ne yapalım ne yapalım dedik?Çıkalım en üstüne buradaki kulenin.Çok meşhurmuş.Manzarası harikaymış.Tamam dedik hadi çıkalım ama çabuk olalım çünkü daha Michelangelo'nun yaptığı eserleri görecek ve "God and Adam" resmini görecektik.
Kuleye çıkmak için çok sıra yoktu.Buradan bi kıllanmalıydık.Ve o heyecandan biz tabi hiçbir levhaya bakmadan ilerledik ve karşımıza bir levha çıktı.Okumamak mümkün değildi."Asansör 8Euro,yürüyerek 5Euro"Zaten yanımıza fazla para almamıştık.Nitekim orada bir kafede kahve parası bile 5ile 25 Euro arasında değişince tabii dedik ki 3 Euro 3 Eurodur.Türk parasıyla neredeyse 10 TL lan.Yürürüz ya ne olacak dedik.Ben,tarih öğretmeni arkadaşım ve 3 tane de bu iki deli öğretmenle yukarı çıkmayı göze almış zavallı öğrenci.Çıkmaya başladık.Tabii kule olduğu için yol ve basamakların eğimi ve büyüklüğü değişiyor.Çık allah çık...Basamaklar tek adımlık değil tam sinir eden cinsten.Tam 1,5 adımlık.Sonra 2 adımlık,sonra 3 adımlık,sonra tekrar bir adımlık,o ne ya yol mu daralıyor.,.
-Ayy bi dakika ben biraz dinleneyim...Bende astım var biliyorsunuz.
-Tamam canım dinlen,muhtemelen bu son dönüştür.
Ne son dönüşüüüü...Daha başlangıç seviyesindeymişiz...
En kötüsü yolun neredeyse sadece 1 insanın geçebileceği kadar daralması ve sen durunca arkadaki tüm insanların durması ve söylenmesi...
-Ben deee vammm e de ayy... astım... ilaçç...
-Nerde nerde söyle...
-Arkada...Çantaaa..
-Zeyneeepppp...
-Öhhkk öğhkkk
-Zeyneppp yokkkk,nerde...
-Ordaaa,almamış mı yıımm
-Ya Zeynep ölmeeee Allah aşkına,napıcaz bak ben İngilizce bilmiyorum,ölme sakın...
(Laannnnnn,ben orda can veriyom,sen İngilizce derdinde misin arkadaşım?BUnu daha sonra söylediğimde çok gülmüştük.Dedim sen neyin kafasındasın yahu?Ben gidiyom sen İngilizce bilmiyorummm diyon?-Ne bileyim şimdi ölürsen nasıl dicem astımı vardı,dayanamadı,öldü diye düşündüm.-Allah razı olsun ya.Gösterirsen anlarlar zaten...)
-Hocam burda alın...
fısst fıssttt(Yüce Ventolinnnn...)
-Ayy iyiyim ama yavaş çıkalım.Ağzına sıçtığımın yolu da bitmedi hee..Çocuklar pardon...
-Yok hocam ya haklısınız.Papa acaba hiç çıktı mı allahaşkına hocam?
-Bir bizi deliyiz galiba...
En son tura geldik,ama basınçtan kulaklar gitti,duvarlara tutunarak yürüyoruz,tavan basık zaten,klostrofobi edineceğiz neredeyse...En son bölümde ayak ucuyla basabileceğimiz 30 basamak ve yukarıdan kendimizi çekebilmemiz için sarkıtılan bir halat...
-Yuhhhh...Bu ne bee...
-Daha neler hocam ya bu ne...
-Öldükkk hocam...
Hadi ha gayret...Valalhi de kendimizi çektik ya daha da bişey demiyorum.Zaten kış,üzerimizde mont,bot,sırt çantaları,sular...Bizden dağcı olur mu acaba diye bi an bi düşündüm.Sonra hemen vazgeçtim,benden olmaz.Daha dağın eteğine gelmeden-durun biraz ara verlim derim:)))
Veee manzara müthişş...Tüm Roma ayaklarının altında...Vatikan bahçeleri o kadar güzel ki.Panaromik bir görüntü.Hava bile değişik.Altımızda bulutlar var,arada kayboluyorlar ve biz Roma'yı tekrar görüyoruz.Havası tertemiz...
-Hocammm koşun...
-Koşturma oğlum beni nolur...Noldu?
-Hocam burda biri iphonu nu düşürmüş alalım mı?
Alalım mı dediği yer durduğumuz yerin altındaki kubbenin tam eğimli bölgesinde.Ve bulunduğumuz yer tellerle çevrili.
-Nasıl almayı düşünüyorsun.
-Şimdi kolumuzu çıkaramayız ki zaten yetmez.Selfi çubuklarını birleştirsek alırız.
-Yav hadi hadi git işine.
-Papa yine şanslı.Vatikan malı oldu ya la bu.
Aşağı ineceğiz dedik ki kolaydır heralde.Heee kolay.Aşağıya bir kaptırdık ki kendimizi durduramıyoruz bacakları.Habire iniyoruz.İn allah in in allah in.AŞağıya indiğimizde bacaklarımız gözle görülür şekilde titriyordu.Yaklaşık bi 15 dk durduramadık.
-İkinci gelişimde asla çıkmıcam oraya asla...
dediysem de okul sahiemizin saygıdeğer eşi fotoğraf çekmek istediği için onu kırmamak adına bir kez daha çıkacak ve tam 550 basamak çıkmış olduğumuzu daha girişteki uyarı levhalarından görecektim.Fakat bu sefer asansörle çıkmak istesem de asansörün sadece 350sini çıkacağını geriye kalan 200 basamağı yine yürüyerek çıkacağımı aynı astım nöbetiyle öğrenecektim.
-Hadi müzelere...
Vatikan'ın yaklaşık 3 km sonrasında müzelerinin girişi vardı.Yine yürüdük fakat burası için değerdi.Sistine Chapel'ini görmek için herşeyi yapardık.Sıra çok yoktu.İçeriye girdik,biletlerimizi aldık ve başladık yürümeye.Süper bir atmosferdi.Heryer altın kaplama,heryer sanat,heryer tarih kokuyordu.Kendimi inanılmaz şanslı ve entelektüel hissettim.Öğrencilerle beraber yürüyor ve serlerin altındaki yazıları okuyorduk.Öğrencilerden açıklamalarını istiyorduk.Neymiş,kim yapmış,hangi tarihte ve özelliği neymiş.O savaşları anlatan yüzlerce metrekarelik halılar,ince ince dokunmuş perdeler,tavanlarda 1 cm kareye varana kadar işlenmiş resimler.Hepsi anlamlı,hepsi orjial, hepsi korunmuş...Ağzımız açık geziyorduk.Heykeller ve ünlü ressamların ünlü eserleri...Herşey mükemmel.Fakat bizim asıl hedefimiz tabii ki God and Adam ı görebilmek.Nerde bu eser?Tabi sürüye kapılmış gidiyoruz.İnsanlar ordan oraya geçip duruyorlar.Ama bir sürü oda var.Neyse ki bir yere sorduk.Tabii İngilizce öğretmeni olarak hemen atıldım,
-Excuse me,Could you tell me where "God and Adam" is?
-Scusi?
-Where is Michelengelo's masterpiece?
-Non capisco
-Kapiş mapiş...Anlamayacak ne var Allah Allah...Where where...
-Hocam anlamadı,bilmiyo heralde...
-La bu dünya dili karmaşık bişey demedim ki...
-Sir,where isss Michelangelo?where can we go?Which rooom?Left or Right?
-Non- ingle...
-Veee işte o her dilde insanın anlayacağı hareket geliyor...
Yok yok öyle küfür değil.Eserin üzerindeki tanrının Adem'e elini uzatmasını yaptık...
Ve adam ok ok...sinistra dedi ve solu gösterdi.Biz de heralde sol dedi diye girdik.Fakat tarih öğretmeni arkadaşım da öğrencileriyle birlikte sağdan girmiş.Bizim bu sağ sol davaları hep karışıyor yaniii...:)))
Girdik ama o kadar insan nereye gitti...Hepimiz kocamaaaannn bir salondayız ve belki yüzlerce kişi var çıt çıkmıyor ve herkes tavana bakıyor.
-Noluyo yaa?
-Hocam korkuyorum...
-Silenzio,per favore...
-Sshhh...
-Aha bak bak orda işte tablo,tavanda...
-Bu muymuş?Daha büyük yapamamış mı?
Öğretmeniniz nerde sizin?
-Bilmiyoruz hocam geliyordu.
-Dur bi arayayım...
Hay aramaz olaydım.Karşı tarafı ararkendki çıkan o ses bile salonu inletti neredeyse...
-Nerdesin.Bak biz büyük bi salondayız herkesin tavana baktığı...
-ssshhh...
-OK ok i have lost one of my friend,What can I do?(Sometimes:)))
Koskoca salonda bir tek benim fısıltım çıkıyor ve anons yapan adam her seferinde sesini yükseltiyordu.Artık kapatmazsam bir rahibi küfür ettirerekbunca senelik emeğini çöpe attırıp cehennemde yanmasına neden olacaktım.Neyseki geldi arkadaşım...
Biz bakındık bakındık...Bakılacak ne çok şey varöış dedik...Yukarı bakmaktan boynumuz tutulunca hadi çıkalım dedik.Bir sağdan bir de soldan çıkış var.
Evet tahmin ettiğiniz gibi bir grup sağdan(ben),bir grup soldan(diğer öğretmen arkadaş) çıktık.Her iki grupta birbirini bi 10 dk bekledikten sonra birbirimizi aradık.Birimiz Vatikan'ın içinden çıkarken,diğeri 3 km sonraki girişten çıkmış...Nasıl oldu anlamadık.Aynı salon,arada sadece belki bi 50 metre fark olan iki kapı...Nasıl oldu da ayrı yerlerden çıktık anlamadık.Tabii müze girişlerinden devam edeceğimiz için benim grup oraya kadar bir daha yürüdü.
Eziyetti ama güzeldi.Hard Rock kafelere mi girmedik,pizzalar mı yemedik,meşhur Roma dondurmacısından hiç bilmediğmiz tatları mı denemedik,aşıklar çeşmesine bilmem kaç milyon kez para mı atmadık,İspanyol merdivenlerine ççıkıp poz mu vermedik,ilk gidişimizde alış veriş indirim haftasına denk gelip deli gibi alış veriş mi yapmadık(Yapmadık tabii çünkü yeteri kadar paramız yoktu.Baktık,sepete attık ve geri bıraktık:))) Hee dip not:ikinci gidişimde Kiko'dan fondöten ve ruj almıştım paraya kıyıp.Havamı atarım Türkiye'ye döndüğümde diye.Geldiğim hafta Zafer Plaza'ya Kiko açıldı:((((Bendeki şans arkadaş işte...
Devam edeyim,yolda oturup şarkı mı söylemedik,yolda giderken "İzmir Marşı"nı mı haykırmadık,geceleri otel lobisinde oturup sohbet mi etmedik.(Lobideydik çünkü Wi-Fi sadece lobide çekiyordu.Onu da o kadar kişi aynı anda girdiğimiz için çökertip,neti kapatıp açıyorduk.),Floransa'ya mı gitmedik,dünyanın en ünlü müzelerinden olan Uffizi'ye mi girmedik,yine bir Michelangelo eseri olan David'i mi görmedik(Ki hayatımızda gördüğümüz en güzel yapılmış erkek heykeliydi.)
Amaaa arkadaş bir pizzası var...Ki ben pizza hayatta sevmem...Ayak üstü yenebilecek bir yer.Oturma yeri yok.Tabii biz de oraya 300 piknikçi gibi girince insancıklar pizza yetiştirmekte zorlandılar.Pizza ve içecek menü sadece 12 Euro olunca bir abandık ki...Ama ne pizzalar...Benim favorim mantarlı ve patlıcanlıydı.Tabii ki balkabaklı ve nutellalı da çok güzeldi.Hatta ertesi gün için sipariş bile veriyorduk.Biz yine gelicez bakın,ve daha aç olacağız...hahahaha...Bize tepsi tepsi pizza yapıın ...diye.Ama harikaydı.Kesinlikle eğer giderseniz Roma'ya Alice Pizza 'ya uğramadan dönemyin.
Ama dikkatli olun mide fesatı geçirmeyin...Eminim ki çok seveceksiniz.Pizza sevmeyen ben bile hayran kaldıysam siz seviyorsanız kesinlikle yiyin.Reklamımı da yaparım....Valla bi ücret almadım.Tamamen gönüllü bir reklam bu.
Son gün tabii ki alış-veriş yapacaktık ve paramızın yettiği magnetler satın alacaktık.Magnet te pahalı he...1 Euro,türk parasıyla 3.5 TL.10 kişiye alsan ohooo dedik ve indirmeye çalıştık.Bakın hepimiz alacağız,30 kişi diyince tabii ki inebildikleri kadar indiler ve hepimiz şundan bi tane bundan bi tane diyerek adamın başını döndürdük ve gittik.Eminim adam sayamamıştır parayı o kalabalıktan.Hepimiz tabii ki en son durağımız olan St.Angelo Kalei'ne gittik.Her iki gezimizde de.
Tabii ki bizim gezi amacımız tarihini öğrenmek ve o anları düşünmek...Ortaçağlarda ve İmparator Aurelius'un yaptırdığı ve papaların bir zamanlar ikamet ettiği,Magdanalı Meryem'in mezarının burada olduğu ve meleklerin oklarının o alanı işaret ettiği söylenen ve Fatih Sultan Mehmet'in oğlu Cem Sultan'ın esir tutulduğu bu kaleyi gezerken tek düşündüğümüz "Melekler ve Şeytanlar" filmindeki Tom Hanks'in bu merdivenlerden indiği,bu meleğin okuna dokunduğu ve film setinin orada kurulduğu idi:)))Arada tabii ki nehire ve neredeyse Roma'nın heryerine sahip olan o zalim hanedanı,Medici Malikanesi'ni gördük...Hee bir de St.Angelo Kalesi'nden aşağıya inerken bir sürü kapı olduğunu gördük.Zannedersin bizim apartmandan aşağı iniyoruz.
-Hocam burada birileri yaşıyor mudur?
-Zannetmem ya,baksana halka açık bir ziyaret yeri haline gelmiş.İnsanlar nasıl yaşasın bu kadar gürültülü yerde?
-Yani o zaman zile bassak bisey olmaz...
-Zannetmem bas istersen...
-Ya bişey olursa...
-Zaten çalışacağını bile zannetmiyorum dedim ve ben bastım zile.
Zil çaldı...
Arkasından patır patır ayak sesleri geldi...
-Allahhh kaçın çocuklar...dedim.Ve kaçtık:)))
Yani St.Angelo Kalesi dahi olsa zile basar kaçarız arkadaş:)))
Akşam saat 21.00'de her zaman ki yerimiz olan Navonna Meydanı'na gidip çocuklarla birlikte biraz gezinip,Roma'nın keyfini çıkarıp,ingilizce konuşup otele geri yürüdük.Geldiğimizde saat 00.00'a geliyordu.Ve çocukların çoğu uyurken biz de lobide sohbet ediyorduk...Günlerimiz böyle geçip gitmişti...Ve biz daha o zamandan 2 hafta sonrasında geleceğimiz zaman ki planı yapıyorduk...
Ve tabii ki yaşanacak maceralar böyle bitmeyecekti.İŞin içinde ben varsam hiçbir şeye şaşırmamak gerekti.De yanımdaki arkadaşlara acıyorum...
Bu da "Ayy vallahi sen beni öldürecen,çocuk" adlı eser.Uffizi Gallery'de kendisine rastlayabilirsiniz.Çocuk her devirde çocuk,anne her devirde anne işte.Şu an Kemal ile ben temsili:)))
25 Haziran 2017 Pazar
Roma'lı Zeynep:)
Neler olmadı ki?İnsan işte...Gece yattığımda düşünüyorum bazen.
Bunları ben hep filmlerde görürdüm ya da başkalarında.Benim başıma gelir miydi diye?Geldi,geliyor da.Ve şunu öğrendim ki bu hayatta kimi kınıyorsan,neye burun kıvırıyorsan o başına ona muhtaç olacağın şekilde geliyor.Ve kurban olduğum Alalh bunu bende geciktirmiyor.Demekki törpülenmemi istiyor.İstiyor da beni resmen budadı:))Biraz yaşayan kısımlarım da gitti budanırken ama olsun demekki böyle olmalıymış.
Ev iş,iş ev arası giderken okulun bana sağladığı çok güzel şeyler oldu.Öğrencilerimle birlikte bir proje planladık.Okulumuzun sahibi çok modern görüşlü ve eğitime çok önem veren bir kadın olduğu için yurtdışı gezisini sadece deyehatten ibaret tutmadı.Bana dediki;"Zeynep,çocuklar hem İngilizce konuşsun hem de bize gittikleri ülkeyi kendileri anlatsınlar.Rehberimiz olsunlar."Peki dedim ve çok yakın bir arkadaşımın eşi Beşiktaş maçı için Roma'ya gitmişti.Ondan bir şehir haritası rica ettim ve sağolsun kargo ile 1 hafta içinde hemen gönderdiler.Otelimizi ayarladıktan sonra gezi rotası çıkarttık ve gelecek tüm öğrencileri üç gruba böldük.Ve her birinin başına bir öğretmen belirledik.Öğrencileri gitmeden 1 ay önce harita üzerinden bölgelerini verdik araştırmaları için.Tarihi,sanatsal,özel olan neyi varsa...Bize İngilizce olarak anlatacaklardı.Tabii öncelikle PowerPoint bir sunum hazırlayacak ve okulda yapacaklardı bunu.Tarih öğretmenimiz ve bir meslekdaşım da vardı.Üçümüz gidecektik.Herşey gayet güzel gidiyordu fakat bu para toplama işi ve vize işlemleri bizi canımızdan bezdirmişti.Okul tek kuruş kar etmiyordu,hatta zarar bile etti.Uçuş iptalleri,otel rezervasyonları değişiklikleri derken...Ama bunlar önemli değildi.Tek önemli olan eğitimdi.Farklı kültürleri görmek,tek başına kendi ihtiyaçlarını bilmediğin bir yerde giderebilmek,ingilizce konuşmak...
Neyse ki hepsini sorunsuz hallettik.Geldi çattı uçuş günü.İlk gidişimiz 5 gündü.Yaklaşık 35 kişi olarak uçuşumuzu gerçekleştirmek üzere havaalanına gittik fakat tabii ki öğrencilerin yaşları 18 altı olduğu için muvaffakatnamelerde sorun çıkmaması için dua ediyorduk.Çıkmaz mı?Çıkar.Bir kişi neredeyse gelemiyordu.Sanırım yanlış yeri imzalamış velisi.Onu yaptırana dek 2 saat geçti ve o öğrenci de geçti güvenlikten.Ağız tadıyla uçağımıza bindik.Tabii ki THY ile gittik ve çok rahat bir yolculuk gerçekleştirdik.Giderken de çok eğlendik.Ve Fuimicino Havaalanı'na indik.Bizi bir şirket karşıladı ve otobüsle panaromik şehir turu yaptık.Tabii ki bu yerleri talan edecektik gezmekten.Yani insanlar yurtdışına yeni yerler görmeye giderler ama ben mesela Roma'yı Bursa'dan iyi biliyorum.Geçen bana bir teyze "kızım bu Gökdere'ye gider mi dedi?"Bilemedim."Teyze sen başkasına sor en iyisi" dedim.Ama bana sor Santa Maria della Vittoria'yı değil metroyu sana giden otobüsü bile söylerim teyzem.Tabii ki sırtımıza okulun bize özel yaptırdığı cart fıstık yeşili çantalarımız.Önce çocuklar çok mızmızlandı bu çantalar için ama çok işe yaradı.Kaybolan çocukları "Yeşil çantalı birini gördünüz mü?" dedik.Ya da koskoca meydanlarda direkt kendini belli etti.Uzaktan bakıldığında tırtılı andıran 35 kişi otelimize geldik.Eşyalarımızı bırakıp hemen otelden çıktık ve Kolezyum bölgesine gittik.Nasıl güzeldir.Nasıl harika bir yapıdırçTabii ki kullanım niyeti pek hoş olmasa da bölge olduğu gibi tarih kokuyordu.Dışarıdan ayrı içeriden ayrı güzeldi.Depremlerle birlikte dövüşlerin olduğu kısım yıkılmış ve aşağıdaki sınıf sistemi ortaya çıkmış.Gladyatörler,köleler,aslanlar,suçlular,diğer tropik hayvanlar...Ve sahneye çıkartılan asansör sistemi...Büyüleyiciydi.Ordan çıkıp,tam karşıdaki Domus Aurea'ya oradan da Rönesans'ın başladığı kiliselerden biri olan Santa Maria Maggiore'ya gittik.Heee bu arada ne öğrendik?Eğer bir ülkede 7 kiliseye girersen tez zamanda iyi biri ile evlenirmişsin...Biz saydık.14 tane kiliseye girmişiz:)))Yani o zaan 2 kocamız olacak:))Zaten kilise maceralarımız ayrı arkadaş.Önceleri incelemek için girdiğimiz kiliselerin 4.sünde hepsi aynı ya diyerek,alış-verişten yorularak dinlenmek için girdiğimiz yerlerdi.Bir keresinde Piazza di Popolo meydanında yine en ucuz en pazarlık yapabileceğimiz mağazaları ararken yorulmuş ve bir kiliseye girmiştik.Çok sevdiğim bir ablam ki kendisi daha sonra okulda gezi koordinatörü oldu,fısır fısır konuşurken önde bir rahibe de İncil'leri sıralıyor,düzenliyordu.Biz ne mi konuşuyoruz?
-Yuh adamlara bak ya?Ne işlemişler?Kim bilir ne harcadılar?
-E bunlar ama düzenli bağış alıyorlar halktan.Bir de turistler gelince mumdu filan dilek diliyorlar.Ordan da geliyor.
-Ohh valla...
Arada dedikodu...
-Kız bi dizi var izliyor musun onu hani şey oynuyordu...
-Ayy ben televizyonu kaldırdım...
-Aman en iyisini yapmışsın...
Artık nasıl sesli fısıldıyorsan rahibe habire arkasını dönüyor ve her seferinde İncil'leri daha sert koyuyordu sıralara,bizi döver gibi.En son arkadaşım dediki
-Kız ben Hz.İsa'ya acıyorum he.
-Niye be?
-ya şimdi bu rahibeler herşeyden kendilerini soyutlamışlar,ölünce Hz.İsa ile birlikte oalcaklarını zannediyorlar.Ama tiplere baksana.Hepsi yaşlı anam...
Tabii üçümüz de kopuyoruz...Rahibe bize bir bakmış ki...Eşyalarımızı toplayıp ordan nasıl çıktığımızı bilemedik.Çıkarken de Hz.İsa da sizi bekliyordu zaten heee dedik:))))
-Kız vallaha çarpılacağız he...
_ya daha ne kadar çarpılalım ya Allah aşkına...
Çok yeri gezdik efenim...Açın Roma haritasını Google Map Amca'dan bakın.Öğrencilerimiz de orada bize hazırladıkları sunumları anlattılar.Bu sefer gerçekten gezerek ve görerek.Şurada gördüğünüz kilise....diyerek...Abilerim ablalarım şurada görmüş olduğunuz büyük yapı vallahi tillahi ilk yapılan,tüm dinler tarafından kullanılan bir tapınaktır ve bir benzeri tavana sahip olan Ayasofya Camii'dir.(Pantheon) Her yerini karış karış gezdik.Sabah 05.00'te uyandık,gece 12.00'den önce otele girmedik.İlk gece otelde uyandırma servisine bizi uyandırmaları için haber verdik.Tabii 20 ye yakın oda olunca ve hepsi de aynı saatte olunca uyandırma servisi sadece bir kere çaldırıp bıraktı.Ama sağolsun otelimiz büyük bir kilisenin yanında olunca kilisenin çanları bizi çok güzel uyandırdı.Korkan öğrencilerimiz bile oldu
-Hocammmm vallahi kıyamet günü zannettim.Neden İtalya'dayken diye düşündüm.
-Oğlum öldüğüne üzülmüyon da İtalya'da öldüğüne mi üzülüyorsun?dedim Nasreddin Hoca edasıyla.
Bir öğrencimiz de uyandırılmak için kiliseye çanlarını bizim uyanma saatimizde çalmasını istediğimizi zannetmişti:))))Dedikki -Sen yolculuk boyunca yanımızdan ayrılma olur mu ?
2.ya da 3. gündü Termini bölgesinde olan otelimize geri dönmek üzere istasyondan gruplarımızla birlikte çıkıyorduk.Yolda okul sahibemizi gördük ve dediki-Zeynep ben yemek alacağım buradan.Siz soldan devam edin bu kapıdan çıkınca.Biz de konuşa konuşa gidince soldan devam ettik ama yol hiç tanıdık değildi.Bir de diğer öğretmenimize de el sallamış bizim öğrenciler.Biz tam sola dönerken 3. öğretmenimiz de bize güvenerek (ki büyük hata) soldan gelmişler.Arkadaş solda olmaktan ilk defa pişmanlık duydum:)))) Gece vakti.Benim grubumda 8 arkadaşımın grubunda 7 kişi var.Tabii yurtdışı internet paketi çok pahalı olunca kimse almamış.Öğrencilerin aralarında zengin diye takıldığı bir arkadaşları GPS ini açtı ve dedi ki-hocam doğru yoldayız 7 dk yürüyeceğiz sadece.
-Oğlum emin misin bak ben hatırlamıyorum buraları.Ayrıca kimse birbirinden ayrılmasın.
-Zeynep,burayı ben de hatırlamıyorum biz sağdan gidecektik.
_bence de.
-Hayır hocam geldik sayılır.
Hoop nerdeyiz evsizlerin,tinercilerin ortasında.Yokuş bir yerde.Arıyoruz diğerlerini gitmişler otele yayılmışlar.Diğer öğretmen arkadaşımızı aradık.-Nerdesiniz dedi.
-Ne bileyim zaten bilsem gelirim biz soldan ilerledik.
-Sağdan ilerleyecektiniz dedi.Güldü kapattı.
Benim kaş göz sinirden oynamaya başladı.Diğer arkadaşımla aramdaki diyalog...
-Zeynep ben daha gidemicem.Siz ilerleyin ben gelirim.
-saçmalama.Burası tekin değil.Kimseyi bırakmam.Dinlenirsek beraber dinleniriz.
Derkeeen bir de yağmur başladı mı...Neyse ki şu 1-2 tl lik yağmurluklardan almıştık.Biz o gittiğimiz yolu gerisin geriye yürüdük Terminal'e geldik.Sağdan devam ettik.Bir 15 dk boyunca...Otele gelince cılkımız çıkmıştı.Allahtan geride kimseyi bırakmadan sağlam bir şekilde geldik ama bir de bize sorun.O sorumluluk...Sonunda güldüğümüz bir macera oldu.Neden mi sola dönmüştük.Okul sahibemiz sağ dediğini düşünmüş fakat sol çıkmış ağzından....Neden GPS doğru yolu göstermiş?Çünkü öğrencimiz ters bakmış:)))
Ve haşatımız çıkmış,kış olduğundan mütevellit ayağımızdaki botlardan çıkan şiş ayaklarımızla birlikte saat 01.00 civarında kilisenin saat 05.00'teki çanıyla uyanmak üzere yattık.Ve sonraki günler daha komik yaşanacak olaylara uykuya daldık.Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.Kalktığımda da nerede olduğumu kavrayamamıştım zaten:)))
Vatikan Yolculuğumuz başlayacak ve ben neredeyse orada can verecektim:)))
Bunları ben hep filmlerde görürdüm ya da başkalarında.Benim başıma gelir miydi diye?Geldi,geliyor da.Ve şunu öğrendim ki bu hayatta kimi kınıyorsan,neye burun kıvırıyorsan o başına ona muhtaç olacağın şekilde geliyor.Ve kurban olduğum Alalh bunu bende geciktirmiyor.Demekki törpülenmemi istiyor.İstiyor da beni resmen budadı:))Biraz yaşayan kısımlarım da gitti budanırken ama olsun demekki böyle olmalıymış.
Ev iş,iş ev arası giderken okulun bana sağladığı çok güzel şeyler oldu.Öğrencilerimle birlikte bir proje planladık.Okulumuzun sahibi çok modern görüşlü ve eğitime çok önem veren bir kadın olduğu için yurtdışı gezisini sadece deyehatten ibaret tutmadı.Bana dediki;"Zeynep,çocuklar hem İngilizce konuşsun hem de bize gittikleri ülkeyi kendileri anlatsınlar.Rehberimiz olsunlar."Peki dedim ve çok yakın bir arkadaşımın eşi Beşiktaş maçı için Roma'ya gitmişti.Ondan bir şehir haritası rica ettim ve sağolsun kargo ile 1 hafta içinde hemen gönderdiler.Otelimizi ayarladıktan sonra gezi rotası çıkarttık ve gelecek tüm öğrencileri üç gruba böldük.Ve her birinin başına bir öğretmen belirledik.Öğrencileri gitmeden 1 ay önce harita üzerinden bölgelerini verdik araştırmaları için.Tarihi,sanatsal,özel olan neyi varsa...Bize İngilizce olarak anlatacaklardı.Tabii öncelikle PowerPoint bir sunum hazırlayacak ve okulda yapacaklardı bunu.Tarih öğretmenimiz ve bir meslekdaşım da vardı.Üçümüz gidecektik.Herşey gayet güzel gidiyordu fakat bu para toplama işi ve vize işlemleri bizi canımızdan bezdirmişti.Okul tek kuruş kar etmiyordu,hatta zarar bile etti.Uçuş iptalleri,otel rezervasyonları değişiklikleri derken...Ama bunlar önemli değildi.Tek önemli olan eğitimdi.Farklı kültürleri görmek,tek başına kendi ihtiyaçlarını bilmediğin bir yerde giderebilmek,ingilizce konuşmak...
Neyse ki hepsini sorunsuz hallettik.Geldi çattı uçuş günü.İlk gidişimiz 5 gündü.Yaklaşık 35 kişi olarak uçuşumuzu gerçekleştirmek üzere havaalanına gittik fakat tabii ki öğrencilerin yaşları 18 altı olduğu için muvaffakatnamelerde sorun çıkmaması için dua ediyorduk.Çıkmaz mı?Çıkar.Bir kişi neredeyse gelemiyordu.Sanırım yanlış yeri imzalamış velisi.Onu yaptırana dek 2 saat geçti ve o öğrenci de geçti güvenlikten.Ağız tadıyla uçağımıza bindik.Tabii ki THY ile gittik ve çok rahat bir yolculuk gerçekleştirdik.Giderken de çok eğlendik.Ve Fuimicino Havaalanı'na indik.Bizi bir şirket karşıladı ve otobüsle panaromik şehir turu yaptık.Tabii ki bu yerleri talan edecektik gezmekten.Yani insanlar yurtdışına yeni yerler görmeye giderler ama ben mesela Roma'yı Bursa'dan iyi biliyorum.Geçen bana bir teyze "kızım bu Gökdere'ye gider mi dedi?"Bilemedim."Teyze sen başkasına sor en iyisi" dedim.Ama bana sor Santa Maria della Vittoria'yı değil metroyu sana giden otobüsü bile söylerim teyzem.Tabii ki sırtımıza okulun bize özel yaptırdığı cart fıstık yeşili çantalarımız.Önce çocuklar çok mızmızlandı bu çantalar için ama çok işe yaradı.Kaybolan çocukları "Yeşil çantalı birini gördünüz mü?" dedik.Ya da koskoca meydanlarda direkt kendini belli etti.Uzaktan bakıldığında tırtılı andıran 35 kişi otelimize geldik.Eşyalarımızı bırakıp hemen otelden çıktık ve Kolezyum bölgesine gittik.Nasıl güzeldir.Nasıl harika bir yapıdırçTabii ki kullanım niyeti pek hoş olmasa da bölge olduğu gibi tarih kokuyordu.Dışarıdan ayrı içeriden ayrı güzeldi.Depremlerle birlikte dövüşlerin olduğu kısım yıkılmış ve aşağıdaki sınıf sistemi ortaya çıkmış.Gladyatörler,köleler,aslanlar,suçlular,diğer tropik hayvanlar...Ve sahneye çıkartılan asansör sistemi...Büyüleyiciydi.Ordan çıkıp,tam karşıdaki Domus Aurea'ya oradan da Rönesans'ın başladığı kiliselerden biri olan Santa Maria Maggiore'ya gittik.Heee bu arada ne öğrendik?Eğer bir ülkede 7 kiliseye girersen tez zamanda iyi biri ile evlenirmişsin...Biz saydık.14 tane kiliseye girmişiz:)))Yani o zaan 2 kocamız olacak:))Zaten kilise maceralarımız ayrı arkadaş.Önceleri incelemek için girdiğimiz kiliselerin 4.sünde hepsi aynı ya diyerek,alış-verişten yorularak dinlenmek için girdiğimiz yerlerdi.Bir keresinde Piazza di Popolo meydanında yine en ucuz en pazarlık yapabileceğimiz mağazaları ararken yorulmuş ve bir kiliseye girmiştik.Çok sevdiğim bir ablam ki kendisi daha sonra okulda gezi koordinatörü oldu,fısır fısır konuşurken önde bir rahibe de İncil'leri sıralıyor,düzenliyordu.Biz ne mi konuşuyoruz?
-Yuh adamlara bak ya?Ne işlemişler?Kim bilir ne harcadılar?
-E bunlar ama düzenli bağış alıyorlar halktan.Bir de turistler gelince mumdu filan dilek diliyorlar.Ordan da geliyor.
-Ohh valla...
Arada dedikodu...
-Kız bi dizi var izliyor musun onu hani şey oynuyordu...
-Ayy ben televizyonu kaldırdım...
-Aman en iyisini yapmışsın...
Artık nasıl sesli fısıldıyorsan rahibe habire arkasını dönüyor ve her seferinde İncil'leri daha sert koyuyordu sıralara,bizi döver gibi.En son arkadaşım dediki
-Kız ben Hz.İsa'ya acıyorum he.
-Niye be?
-ya şimdi bu rahibeler herşeyden kendilerini soyutlamışlar,ölünce Hz.İsa ile birlikte oalcaklarını zannediyorlar.Ama tiplere baksana.Hepsi yaşlı anam...
Tabii üçümüz de kopuyoruz...Rahibe bize bir bakmış ki...Eşyalarımızı toplayıp ordan nasıl çıktığımızı bilemedik.Çıkarken de Hz.İsa da sizi bekliyordu zaten heee dedik:))))
-Kız vallaha çarpılacağız he...
_ya daha ne kadar çarpılalım ya Allah aşkına...
Çok yeri gezdik efenim...Açın Roma haritasını Google Map Amca'dan bakın.Öğrencilerimiz de orada bize hazırladıkları sunumları anlattılar.Bu sefer gerçekten gezerek ve görerek.Şurada gördüğünüz kilise....diyerek...Abilerim ablalarım şurada görmüş olduğunuz büyük yapı vallahi tillahi ilk yapılan,tüm dinler tarafından kullanılan bir tapınaktır ve bir benzeri tavana sahip olan Ayasofya Camii'dir.(Pantheon) Her yerini karış karış gezdik.Sabah 05.00'te uyandık,gece 12.00'den önce otele girmedik.İlk gece otelde uyandırma servisine bizi uyandırmaları için haber verdik.Tabii 20 ye yakın oda olunca ve hepsi de aynı saatte olunca uyandırma servisi sadece bir kere çaldırıp bıraktı.Ama sağolsun otelimiz büyük bir kilisenin yanında olunca kilisenin çanları bizi çok güzel uyandırdı.Korkan öğrencilerimiz bile oldu
-Hocammmm vallahi kıyamet günü zannettim.Neden İtalya'dayken diye düşündüm.
-Oğlum öldüğüne üzülmüyon da İtalya'da öldüğüne mi üzülüyorsun?dedim Nasreddin Hoca edasıyla.
Bir öğrencimiz de uyandırılmak için kiliseye çanlarını bizim uyanma saatimizde çalmasını istediğimizi zannetmişti:))))Dedikki -Sen yolculuk boyunca yanımızdan ayrılma olur mu ?
2.ya da 3. gündü Termini bölgesinde olan otelimize geri dönmek üzere istasyondan gruplarımızla birlikte çıkıyorduk.Yolda okul sahibemizi gördük ve dediki-Zeynep ben yemek alacağım buradan.Siz soldan devam edin bu kapıdan çıkınca.Biz de konuşa konuşa gidince soldan devam ettik ama yol hiç tanıdık değildi.Bir de diğer öğretmenimize de el sallamış bizim öğrenciler.Biz tam sola dönerken 3. öğretmenimiz de bize güvenerek (ki büyük hata) soldan gelmişler.Arkadaş solda olmaktan ilk defa pişmanlık duydum:)))) Gece vakti.Benim grubumda 8 arkadaşımın grubunda 7 kişi var.Tabii yurtdışı internet paketi çok pahalı olunca kimse almamış.Öğrencilerin aralarında zengin diye takıldığı bir arkadaşları GPS ini açtı ve dedi ki-hocam doğru yoldayız 7 dk yürüyeceğiz sadece.
-Oğlum emin misin bak ben hatırlamıyorum buraları.Ayrıca kimse birbirinden ayrılmasın.
-Zeynep,burayı ben de hatırlamıyorum biz sağdan gidecektik.
_bence de.
-Hayır hocam geldik sayılır.
Hoop nerdeyiz evsizlerin,tinercilerin ortasında.Yokuş bir yerde.Arıyoruz diğerlerini gitmişler otele yayılmışlar.Diğer öğretmen arkadaşımızı aradık.-Nerdesiniz dedi.
-Ne bileyim zaten bilsem gelirim biz soldan ilerledik.
-Sağdan ilerleyecektiniz dedi.Güldü kapattı.
Benim kaş göz sinirden oynamaya başladı.Diğer arkadaşımla aramdaki diyalog...
-Zeynep ben daha gidemicem.Siz ilerleyin ben gelirim.
-saçmalama.Burası tekin değil.Kimseyi bırakmam.Dinlenirsek beraber dinleniriz.
Derkeeen bir de yağmur başladı mı...Neyse ki şu 1-2 tl lik yağmurluklardan almıştık.Biz o gittiğimiz yolu gerisin geriye yürüdük Terminal'e geldik.Sağdan devam ettik.Bir 15 dk boyunca...Otele gelince cılkımız çıkmıştı.Allahtan geride kimseyi bırakmadan sağlam bir şekilde geldik ama bir de bize sorun.O sorumluluk...Sonunda güldüğümüz bir macera oldu.Neden mi sola dönmüştük.Okul sahibemiz sağ dediğini düşünmüş fakat sol çıkmış ağzından....Neden GPS doğru yolu göstermiş?Çünkü öğrencimiz ters bakmış:)))
Ve haşatımız çıkmış,kış olduğundan mütevellit ayağımızdaki botlardan çıkan şiş ayaklarımızla birlikte saat 01.00 civarında kilisenin saat 05.00'teki çanıyla uyanmak üzere yattık.Ve sonraki günler daha komik yaşanacak olaylara uykuya daldık.Nasıl uyuduğumu hatırlamıyorum.Kalktığımda da nerede olduğumu kavrayamamıştım zaten:)))
Vatikan Yolculuğumuz başlayacak ve ben neredeyse orada can verecektim:)))
Kemal'in Annesi Is Back!
Ne kadar uzun zamandır yazmamışım değil mi?Bu arada ne mi oldu?Davalar,mahkemeler,avukatlar,okullar,yine boşanmış kadına bakış açısı farklı olan herifler(adam diyemeyeciğim kimse kusura bakmasın),yine arkadan konuşan arkadaşlar,doğumgünleri,kutlamalar,iş terfileri,iş değişiklikleri,kitap okuma,yeni bir eğitime başlama(ki hayatımın dönüm noktası olacağına inanıyorum),gece ders çalışmaları,seyahatler,projeler,bu kadar zorluğa mutlu olmamı çekemeyen ve bunu direkt söyleyen arkadaş kılığındaki mahluklar(insan diyemeyeceğim kimse kusura bakmasın),ve tabii ki hayatımın en kıymetlisi Kemalimm'in gelişimleri...(ki izlemekten hayatta yorulmayacağım ve izlerken sürekli şükrettiğim)
Kemalllll...Neredeyse 3 yaşında.Ve konuşmaya başladı.O kadar tatlı ki anlatamam.Gün boyu beni özlediği için eve geldiğimde bana biraz çektirmiyor değil tabii.-anneeee anneee....ağkkkk...aaaaaaaa....anne bak hinhek(Şimşek McQueen).-Oğlum bir saniye...-ge ge otum otum(Gel,otur).Havu havu neyde?(Hamur nerede?) Ne yaparsam yapayım,ister yemek yiyeyim ister kahve içeyim ister hiçbir şey yapayayım ama illa onun yanında oturacağım.Ve onunla vakit geçirdiğimi görünce -ayyy annemmm,akkımmm (ayy annem,aşkım) diyor ya bitiyorum.Tüm yorgunluk,tüm stres gidiyor.İyi ki var,iyi ki benim,iyi ki yanımda...
Yeni bir eğitim...Evet...Herşey aslında Kemal için...
Yurtdışı gezileri...2 ay içinde 2 kez İtalya(okul bünyesinde)...Kardeş okul projesi...MUN organizasyonları...Eğitim seminerleri...Kemal için okula başlama zamanı...Benim için yenilenme zamanı...Bizim için kurtulma zamanı...
Hepsini anlatacağım...
Beni bekleyin anacığımmm...
27 Ocak 2017 Cuma
Yazıya Ara...
Eveettt,bir müddet ara verdim yazılarıma...Neden mi?Herkes az çok tahmin ediyordur zaten.Millet üzerine aldı yazdıklarımı.Çok komik değil mi?Üstelik isim cisim vermedim...Hayali kahramanlar yarattım ama nedense yaraları varmış,üstlerine aldılar.Yazık...Yazmaya devam etmiyor muyum?Etmem mi...Ama siz görmüyorsunuz.Zamanı gelince çıkacak ortaya merak etmeyin...
Bu arada Bambam'ım büyüyor.Resimlerini burada paylaşmıyorum ama merak etmeyin herşey yolunda.Zıpkın gibiyiz!
Bu arada Bambam'ım büyüyor.Resimlerini burada paylaşmıyorum ama merak etmeyin herşey yolunda.Zıpkın gibiyiz!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)